2013 yılı “Çözüm Süreci” garabetinin tavan yaptığı, adeta şehvetle savunulduğu, karşı çıkanların “faşistlikle” suçlandığı süreç olarak geçti tarihimize!..
Abdullah Öcalan, adeta “ermiş” muamelesi görmeye başlamış, Nevruz şöleninde Diyarbakır’da okunan “silahlara veda” mektubu yalaka medya tarafından neredeyse “amentü” derecesine yükseltilmişti!.. Zamanın Başbakanı da yaptığı açıklamada işlerin “ne kadar da olumlu yolda seyrettiğini” söylemişti!..
Mesela, “Bebek katili Apo” artık “Sayın Apo” şeklinde telaffuz ediliyordu... Bir zamanların şahini Bülent Arınç isimli muhterem, şu açıklamayı yapmıştı:
-Sayın Öcalan demeyi, PKK bayrağını, Öcalan posteri taşımayı suç olmaktan çıkardık.
Zaten Öcalan için  “namazında niyazında biriydi, yanlış yönlendirmelere kapılmasaydı bugün çok önemli yerlerde olabilirdi” diyen de yine zatıalileriydi!.. Hükümetin, AKP’nin önde gelenlerinin “Öcalan, PKK güzellemelerini” görmek istiyorsanız, Google Amca’ya müracaatınız yeterli; nasıl bir “aşk hikayesi” bulacağınızı ben sözcüklerle anlatamam vallahi!.. Bugün hapse mahkum edilen Selahattin Demirtaş ve Süreyya Sırrı Önder ile el ele kol kola fotoğrafları, karşılıklı iltifatları mutlaka görün mesela!..
Ehh, en büyük Türk büyükleri böyle yapınca, cemaatin ne yapacağını az çok tahmin edebilirsiniz; kamu kurum ve kuruluşlarının, iktisadi teşebbüslerin, bakanlıkların tabelalarından Türkiye Cumhuriyeti (T.C.) ibaresi acilen kaldırılmaya, yok edilmeye başlandı!..
-Tam da çözüm sürecinde T.C. ibaresini “Sayın Öcalan”, “Sayın PKK”, “Sayın HDP” nin gözüne sokmak çok ayıp olacaktı tabii!..
Geçtiğimiz günlerde Almanya’ya giden Kemal Kılıçdaroğlu’nun görüştüğü Alman parlamenterler arasında ‘PYD/PKK destekçisi var’ diye AKP’li muhteremler tarafından saldırıya uğramasını, yalaka medyanın aynı minvaldeki manşetlerini görünce gerçekten kahkahalarla güldüm!..

Bu kadarına da pes!


Aradan zaman geçti, devran değişti...
Çözüm süreci çöpe atıldı; en milliyetçi ve de en muhafazakar koalisyon AKP/MHP arasında tesis edildi!.. Bir zamanlar birbirlerine söylediklerini ben bu köşede kullansam taşlanacağıma eminim!..
MHP liderinin de büyük açıklıkla belirttiği gibi, AKP’nin tüm zora düştüğü konularda aslanlar gibi destek vazifesi gördü; anladığımız kadarıyla yerel seçimlerde bunun karşılığı olarak AKP’den şahane bir “ödül” alacak; adını da koydular:
-Pazarlık değil jest!..
İşte bu “jest” uğruna geçtiğimiz hafta, rüyanızda görseniz “mümkün değil olmaz” diyeceğiniz bir olaya imza attı Milliyetçi Hareket Partisi... İyi Parti Milletvekili Yasin Öztürk, 5 yıl önce tabelalardan yok edilen T.C. ibaresinin yeniden getirilmesine ilişkin TBMM’ye bir önerge verdi. Ayrıca bu ibarenin ne amaçla kaldırıldığı ve kimler tarafından talimat verildiğinin de araştırılmasını istedi...
Oylama yapıldı; önergeyi veren İYİ Parti ile CHP “Evet” oyu verdi... AKP “Ret” oyu verdi; Ehh “Kabul” vermesi zaten mümkün değildi diyelim!.. HDP, çekimser kaldı; niçin “Ret” vermedi anlayamadım doğrusu!..
Gelelim MHP’ye; hangi oyu kullanması gerekir diye oylama öncesi bir anket yapılsa neredeyse yüzde yüz “kabul” vereceği söylenen milliyetçi parti “Çekimser” oy kullandı, iyi mi!.. Gazetecilik hayatımda her şeyi gördüm de, varoluş felsefesini böylesine reddeden, adındaki “milliyetçi” ibaresini böylesine inkar eden bir milliyetçi parti ne gördüm ne de duydum sayın seyirciler!..
-Bitti; çünkü söyleyecek tek bir sözcük bile kalmadı!..

Memoli


Memet Ali Alabora’yı, sevgili Savaş Ay’ın efsane haber programı “A Takımı” nda muhabir olarak çalışırken tanıdım...
Gencecik, gayet yakışıklı, kızların gözdesi bir delifişekti... Sonra “Polis Memoli” karakterini canlandırdığı televizyon dizisiyle şöhreti yakaladı... Ancak, yakaladığı şöhret onun hiç umurunda olmadı!.. Yaşamında çok önem verdiği iki şey vardı:
-Tiyatro ve müzik!..
İşte bu nedenle Türkiye’de alışılmış “şöhret” yaşamını değil, kendi istediği hayatı yaşamayı seçmişti...
Gezi olaylarında, seçtiği hayatın gereklerinden birini yerine getirdi; mağdur olanın, direnen gençliğin yanında yer aldı... Sonrasında da linç edildi tabii!.. O kadar saldırıya uğradı, o denli baskı gördü ki, eşiyle birlikte yurtdışında yaşamayı seçti...
Aradan koca bir 5 yıl geçti... Bu süre içinde yurdunu, insanını rencide edecek en ufak bir eylemde yer almadı... Bir takım haysiyet düşkünü aydın müsveddesi gibi “saray sofralarında”, sivil toplum örgütü kılıklı soytarı masalarında siftinmedi... Tiyatro ve müzikle iç içe bir yaşam sürdürdü...
Şimdi görüyoruz ki hakkında “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ni ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs” suçlamasıyla tutuklamaya yönelik yakalama kararı çıkarıldı!.. Gerçekten komiğime gitti...
Bu karar Memoli’den hiçbir şey alıp götürmez... Bu suçlamaya, bu memlekette kaç kişi inanır bilemiyorum... Ancak şunu söyleyebilirim:
-İktidar, kaybetmekten fena korkuyor!.. Gezi olaylarını pişirip ortaya sürmenin, yeniden bir korku iklimi yaratmaya kalkışmanın bir başka izahı yok!..