AKP’li Cumhurbaşkanı, önceki gün grup toplantısında yine esti, gürledi...
Münafıklara verdi veriştirdi; muhalefete bi güzel giydirdi, 16 yılda ne büyük işler yaptıklarını anlattı ama en ilginç cümlesi şöyleydi:
-Şayet bir gün milletimiz TAMAM derse ancak o zaman biz kenara çekiliriz!..
Ve millet harekete geçti; Erdoğan’ın bu sözlerinden yalnızca bir saat sonra sosyal medyada “TAMAM” diyenlerin sayısı yüz binlere ulaşmıştı bile!.. Dakikalar, saatler geçtikçe sayı inanılmaz bir hızla büyüyordu; aynı günün akşamı 1 milyon 500 bine, ertesi günün sabahı 2 milyon 300 bine ulaştı “TAMAM” tweetleri!..
Bu yazı kaleme alındığı sıralarda 3 milyonu geride bıraktığı haberleri geliyordu... Bu bir dünya rekoruydu; “TAMAM” mesajı dünya çapında açık ara birinci gidiyordu!..
15 dilde “TAMAM” mesajı çekenler vardı örneğin... Yemin billah “TAMAM” diyenler, Millet İttifakı’nın adının “Tamam İttifakı” olmasını önerenler, “Yetmez ama TAMAM” göndermesi yapanlar... Milyonlarca tweet çığ gibi büyüyordu...
-Seçimin ana sloganı bizzat Cumhurbaşkanı tarafından millete armağan edilmişti!..
Bunun karşılığında AKP trolleri harekete geçti; sosyal medyada bu kez “DEVAM” mesajları başladı ancak şu saatlerde 30 bin çizgisini aşamamıştı!.. Bunun üzerine AKP Sözcüsü Mahir Ünal aldı sazı eline ve gayet iyi bildiğiniz o meşhur ithamı yapıştırıverdi:
-FETÖ ve PKK organizasyonu!..
Pes yani!..

Algı ve illüzyon sanatı!..


Peki bu durum bize neyi anlatıyor, anlatmalı?..
Bakın, AKP iktidarı geçtiğimiz 16 yılı hep algı metotlarını etkin şekilde kullanarak, inanılması çok zor hatta olanaksız olayları, haberleri paydaş liberalleri ve havuz medyası eliyle empoze ederek, inandırarak geçirdi... Daha önce de yazmıştım; kullandıkları teknik yeni değildi ama başarısı sınanmıştı:
-Öyle büyük bir yalan söyle ki inansınlar!..
Hitler’in Propaganda Bakanı Göbels’in sloganıydı!.. 20. yüz yılda dünyanın neredeyse tüm ülkelerinde tepe tepe kullanıldı... Mustafa Balbay, çok iyi kullandığı mizahi diliyle, insanların beynine girme sanatına, yani algılatma meselesine şu şahane sıfatı yakıştırmıştı:
-Kitle imal silahları!..
Şimdi biraz geriye gidelim; Türkiye’nin son 50 yılına kabaca baktığımız zaman, siyasi mücadelenin genel olarak merkez sağ ile merkez sol arasında geçtiğini görürsünüz. Daha uçtaki partiler, dinci, milliyetçi, solcu partiler, birer figür olarak, az sayıda milletvekili çıkararak zaman zaman “anahtar” rolü de üstlenerek siyasi arenada yerlerini korumaya çalışırlardı...
12 Eylül tüm partileri kapatıp, kartları yeniden dağıtmasına karşın durum yine değişmedi. 1991 seçimlerinde Refah Partisi –Milliyetçi Çalışma Partisi, yani eski MSP ve eski MHP güç birliği yapmasına rağmen parlamentoya 40 civarında milletvekili sokabilmişlerdi!.. Erdoğan 1994’te İstanbul Belediye Başkanlığı’nı diğer partilerin oylarının bölünmesi sonucu yüzde 24.5 ile kazanabilmişti.. 1995 seçimlerinde birinci olan Refah Partisi’nin oyu ise yalnızca yüzde 21’di!..
2002 seçimlerinde tek başına iktidara gelen AKP’nin oyu ise yüzde 34.5’ti. Bu oyla sandalyelerin yüzde 66’sına sahip olmuş, yüzde 50 civarında oy ise çöpe gitmişti!.. Sonra ne oldu peki?..
-Algı ve akıl oyunları sezonu açıldı!..

Algıyı kırmak gözbağını söküp atmak!..


Yukarıdaki rakam ve oranlar bize neyi anlatıyor peki?..
Dinci siyasetin aslında çok fazla oy potansiyeline sahip olmadığını, 2002’de dahi, neredeyse tüm partilerin silinmesine karşın yüzde 34 civarında kaldığını!.. İşte “Kitle imha silahları” bundan sonra devreye girdi; merkez sağ oyları AKP içine hapsedildi. İçeride ve dışarıda “büyük zaferler” algısı el birliğiyle sahneye kondu. Dünyadaki para bolluğunun da yardımıyla ve de “iyi saatte olsunlar” ın da desteğiyle bu mahkumiyet pekiştirildi!..
Buna muhalefetin dağınıklığı, medyanın ve paranın el değiştirmesi, bilinçli ötekileştirme, ayrıştırma politikalarını da eklediğinizde karşımıza çıkan tablo bugünlere dek sürdü gitti!.. En büyük algı operasyonu ise şuydu:
-Bu iktidar sandıkta yenilmez!..
Buna ek olarak şu slogan iş yapıyordu:
-Tamam ama kime oy verelim!..
Bu iki algı metodu 7 Haziran 2015 seçimlerine kadar sürdü. O seçim aslında tam bir dönüm noktası olacaktı ama sahneye MHP çıktı!.. Ancak unutulan bir şey vardı:
-Diş macunu tüpten çıkmıştı bir kere!..
AKP içinde hapsolan seçmen gönlünde olan partilere doğru hareketlenmeye başlamıştı. Üstelik demokrasinin yaşamsal bir nefes borusu olduğu da keşfedilmeye başlanmıştı!..16 Nisan Referandumu’nda bu son derece açık bir şekilde görüldü. Medyanın yüzde 80’ini elinde tutan devlet gücünü arkasına alan iktidar, kıl payı, o da YSK’nın engin yardımıyla kazanabildi!..
Şimdi yine aynı algı oyunları sahnede ancak bu kez tutmuyor!.. İktidar partisinin freni patlamış kamyon gibi yokuş aşağı gittiğini herkes görüyor. Partinin başı bile bunu itiraf ediyor... Peki ya Cumhurbaşkanlığı?, Nereden biliyoruz kimin kazanacağını?.. Niçin acaba birinci turda Erdoğan seçilir mi yoksa ikinci tura kalır mı tartışması körükleniyor?
-Çünkü öyle düşünmemiz isteniyor!..
Çünkü böyle bir durumda “iyi saatte olsunlar” daha rahat iş bitirebilir de ondan!.. E, ben de bir soru ortaya atayım o zaman:
-Cumhur İttifakı adayının birinci turda ilk sırada değil, ikinci hatta 3. sırada çıkmayacağının garantisi nedir?..
Bir de böyle düşünün bakalım!..

sozcu-banner-1