Günümüz iktidarı Atatürk Orman Çiftliği’ni betonlaştırdı, şimdi de Atamızın vasiyetnamesini çiğneyerek yeni bir yıkıma kalkışıyor. Atatürk’e saygıyla bağdaşmayan bu girişim rejimin hukuksal niteliğine de aykırılık içermektedir. Bulunduğu makamı taşıdığı sıfatı gözeterek inanmak istesem de Bay RTE’ın sözlerinin çoğuna inanamıyor, sert, kaba ve çirkin bulduklarımı da eleştiriyor, kınıyorum.

Sözlerindeki çelişki Brunson olayında izlendiği gibi açık. Kendi görüş ve uygulamalarına ilişkin gerekçelerini asla inandırıcı ve gerçek bulmuyorum. Siyasetin her şeye olur vereceği anlayışının geçerli yanı yoktur. Abartıyla, yadsımayla, yakıştırmayla, yalan-dolanla, oyalamayla, aldatmayla, saldırıyla, saptırmayla, sövgüyle siyaset yapılmaz. Körü körüne karşıtlık ve kavgayla yapılan siyaset de yeni kavgalara neden olur. Atışmalar, kaba ve çirkin sözler, karalama ve suçlamalar ancak kötü örnekler olarak kalır. Kabadayılık, efelenme, küstahlık ve kent eşkıyalığı, barbarlıktır. Siyasetin efendisi ve hanımefendisi toplumsal barışın ve toplumsal aydınlığın güvencesi olmalıdır.

Nedense sert tartışmalar, ilkellik yansıtan kaba ve çirkin sözler, suçlamalar daha çok izleniyor. Toplum yaşamını her yönden düzeyli, başarılı, sağlıklı, mutlu ve güçlü kılacak siyaset, ne yazık ki bunlara olanak vermeyecek, olanları da yok edecek biçimde yapılıyor. Düşmanlık görüntüsü veren karşıtlıklar, demokrasiyle asla uyuşmayan kargaşayı andırıyor. Susma ve konuşma gereğinden uzak tutumlar ilişkileri iyice bozuyor. İnsanlık değerleri gözardı edildiğinden karşı partililer birbirlerini karalayıp kötülemeyi de aşarak birbirlerine yaşam hakkı tanımak istemiyorlar.

UNUTMAYALIM

Ülke hepimizin. Devlet hepimizin. Ancak yönetim, sınırlı zaman için çoğunluğun öngördüğü partinin. Bu geçici yönetim kendisi ve yandaşları için değil, tüm yurttaşlar için çalışacaktır. Tersine tutum, yönetimi geçersiz kılan bir aykırılık, hattâ bir sapmadır. Ayrıca yolsuzluk, partizan ve kötü yönetim, hukuksuzluk, ayrımcılık ağır sorumluluk getirir. Siyaseti gelir edinmek için değil, ülke ve ulus için bir görev bilerek yapmak, uygar tutum ve davranışlarla başarmak anlamlı ve önemlidir. Ötesi hiçbir şeydir. En önemli durum da yargının bağımsızlığı konusundaki özensizliktir. İktidarcıların yargı konusundaki sözlerine inanmak güçlüğü Bay RTE’ın Anayasa Mahkemesi kararı için “İnanmıyorum, saymıyorum” demesiyle başlamıştır. Son Brunson ve Kaşıkçı olayları da yargının bağımsızlığına duyulan kuşkuları gidermek, eleştirileri önlemek yerine, tersine görüşlere neden olmuştur. Yargı kararlarının dinlenmediği ülke hukuk devleti olmayacağı gibi bağımsız olmayan yargı da yargı olamaz.

Yanlı yargı, bağlı ve bağımlı olup hukuksuzluğun somutlaşmasıdır. Siyasal güce eğilen, onun etkisi ve yönlendirmesiyle, onun istemi ve beklentisine göre karar yargı hukuk devletinin mezarcısıdır. Yargının tek amacı, ülküsü, ereği, işlevi adalettir. Hak, barış, güvenlik ve esenlik bu yolla sağlanır, böylece yaşam anlamlı olur.

İÇTENLİK

İlkelerini, değerlerini günlük siyasete göre değiştirenlere inanılmaz. Milliyetçi tanınan ve geçinen kimilerinin Türklükle ilgisi olmayan dincilerle sıcak ilişkisi çıkara eğilmenin, gerçekte ezilmenin kanıtıdır. Ayakta durmayı, konumu korumayı, istediğini elde etmeyi yapay bağlarda bulanların kişilik yitimi açıktır.
Kimi etkinliklerde karşılaşılan iktidar ilgililerinin kişilere bakışları, yaklaşımları insanlık davranışlarına öyle aykırı ki ayıplanıyor, kınanıyor, eleştiriliyor. Kendilerinden saymadıkları sanki düşmanları. Ne efendilik, ne incelik ne de meslektaşlık ve hemşerilik var. Yazık.