Bir ulusun varlığını geliştirmek, korumak ve sürdürmek için oluşturduğu tüzel kişilik olarak özetle tanımlanacak devlet, organları, yetkileri, olanakları ve tüm gücüyle kurucularının güvenliği, esenliği ve mutluluğu için çalışan yapıdır. Parti, devletin yönetimini üstlenerek hizmeti her yönden başarıyla yerine getirmek için çalışan, yine tüzel kişiliği olan bir kuruluştur. Kurumsal yönden yapılanmanın temelinde insan-toplum istenci, ülküsü, amacı vardır. Partiler, yalnız üyelerinin iken devlet, partili-partisiz tüm yurttaşların kurumudur. Bu temelden kalkarak devlet başkanının partili olmasını asla uygun bulmadığımızı öteden beri savunuyoruz. Bu kısa anlatım içinde günümüzde cumhurbaşkanı sıfatı taşıyan kişinin partili olmasının aykırılığı açıktır. Anayasal andında “... Aldığım görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için... Büyük Türk Milleti ve tarih huzurunda namusum ve şerefim üzerine ant içerim” diyen bir kişinin parti genel başkanlığıyla tarafsızlık çelişkisi giderilmeyecek, savunulmayacak ölçüde belirgindir. Anayasa’nın önceki 101. maddesinin son fıkrasındaki “Cumhurbaşkanı seçilenin, varsa partisi ile ilişiği kesilir ve varsa Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliği sona erer” kural konum, tarafsızlık ve yarar yönünden daha hukuksal, daha uygun idi. 21.1.2017 günlü, 6671 no.lu yasanın 7. maddesiyle kaldırıldı. Şimdi devletle iktidar partisi içiçe girdi, devlet partileşti, parti devletleşti.

DURUM

Partinin devletleşmesi, tüm devlet organlarına üstünlük ve egemenliği gündeme getirdi. Sorunlar bu doğrultuda giderek büyüdü. Partizanlığın alıp yürümesinin temel nedeni budur. Böyle giderse ileride sorunlar daha büyüyecek ve artacaktır. Demokrasi anlayışındaki yetersizlik ve çarpıklıkla partizanlık birbirinin nedeni ve sonucudur. Bay RTE’ın yerel seçimler nedeniyle başta CHP olmak üzere muhalefet partilerini gelişigüzel, hattâ bulunduğu makama yakışmayacak, bugünkü konumuyla bağdaşmayacak biçimde suçlamaları demokrasiyi iyice karartıyor. Gerçekte tarafsızlık, iktidar yanlısı, karşıtı ve partisiz her yurttaşın siyasal güvencesidir. Yönetim organlarıyla iktidarın yönetimindeki tüm kurum ve kuruluşların, bağımsız yapılara uzanan çizginin her yerinde, iktidarın gücüyle gerçekleşen yönetimler ve yapılanmalar tarafsızlığın eylemli biçimde ortadan kalkışıdır. Tarafsızlığın tartışmalı ve kuşkulu olması yurttaşın güven duygusunu olumsuz etkiler. İktidar partili inansa da muhalefette ve tarafsız olanlar inanmazlar.

Yürütme, partili genel başkana bırakıldı. Yasama cumhurbaşkanına tanınan aşırı yetkilerle ötelendi, geride tutuldu. Yargı ise son zamanlarda ortaya çıkan olumsuz durumlarla siyasal etkilerin altında sözde bağımsızlık nutuklarıyla tutunmaya çalışıyor. En bağımsız olması gereken bu devlet organı “iktidar yandaşı-iktidar yargısı” görünümünü verecek her tutum ve davranıştan özenle kaçınmazsa saygınlığını, güvenini, değerini yitirir. Yargının başlıca görevi, adaleti sağlamaktır. Adaleti gerçekleştiremeyen devlet, devlet olmadığı gibi bağımsız olmayan yargı da yargı değildir. Fransa’da 14. Louis’nin “Devlet benim” sözü tarihin çöplüğündedir.