Toplumsal yaşamımızda olması gerekenlerle olmaması gerekenler arasındaki çizgi sık sık değişerek duygu ve düşünce dalgalanmalarına neden oluyor. Bir yerde görmek ya da bulmak istediklerinizin tersiyle karşılaşıyor, bir yerde de görmek ya da almaktan kaçınacağınızı sandıklarınızın yerine ilgi duyulacaklarla hayrete düşüyorsunuz. Kişiler için de böyle. Yaşları, bulundukları kat, öğrenim düzeyleriyle saygınlıkları kuşku vermeyecek sanılan kimileri düş kırıklığına uğratıyor, ummadığınız kimileri de kişilik ve nitelik seçkinliğiyle hayranlık duyuruyor. Özellikle siyasal kesimde yanılmaya açıklanan tanıma tersliklerine sık rastlanıyor. Kişiliği dokuyan değerlerin edinilmesine aileden başlanıyor. Gerçekte, okul eğitiminin temelinde ailenin payı büyüktür. Bilmeliyiz ki biz dünün çocuklarıyız, bugünün çocukları da yarının büyükleridir. Yurttaşların yetişmesinde devletin sorumluluğu da yadsınamaz. Her şeyin başında gelmesi gerekeninsanlık anlayışı hepimizin yaşam ölçütüdür. Ahlâk ve hukukla güvenceye alınan bu anlayışı varlığımızın kaynağı bilerek yaşamak, yaşatmak sorumluluğunu da içeren-kapsayan bir erdem koşuludur.

Öyle olaylarla karşılaşıyoruz ki duygu yıkımına uğruyoruz. Tartışmalar, kavgalar, okumaktan kaçındığımız, üzüntüye boğan haberler, yönetimde görev almış kimilerinin çirkin dilleri, bağnaz yaklaşımları, toplumu ayrıştıran, insanı utandıran tutum ve davranışları, değişik suçlar, insanlıkla ve kişilikle bağdaşmayan nice kötü durumlar. Sevgiyi, saygıyı, güveni yok eden bencillikler, aykırılıklar, bozulmalar ve yıkımlar. Ruhsal ve duygusal sarsıntılara neden olan beklenmedik olumsuzluklar.

KİMİ TERSLİKLER

Yetkililer ve sorumlular, yurttaşların sağlık ve mutluluğuna gereken önemi vermiyor. Kötü örnek olmaları yetmiyormuş gibi yüreğimizin ateşini, beynimizin ışığını söndürüyorlar. Siyasal amaçları dışında değer verdikleri bir kavram ve kurumu saptamak güç. Bakanlıklarda, kimi resmî çalışma yerleriyle Adliye Binasında her pencerenin aydınlatıldığını izlersiniz ama ATATÜRK anıtları ve heykellerini, Adliye önündekini bile, karanlıktan göremezsiniz.

Yangın Yönetmeliği düzenlemesiyle vakıf okullarına yenileme ve yapma sorumluluğu getiriliyor. Kişilerin okulları için getirilen zorunlulukların kamuya katkı olan vakıf okulları için dayatılması yerine devletin vakıf okullarına hiç yapmadığı desteği bu yenilemeler için yapması gerekirdi. Eğitimde yıkım sayılacak durum ortada. Köy ilkokulları, yatılı bölge okulları kapatılmış, devlet imam hatip okullarına verdiği değeri, tanıdığı olanakları başka okullara vermemiş, kişilerin ve kimi kurumların yasa dışı çalıştırdığı denetimsiz kurs ve yurtların yaşattığı acı ve sakıncaları önleyememiştir. Saldırı (tâciz) ya uğrayan çocuk sayısı 10 bini aşmış, çirkin saldırılar giderek artmış, çocuk gelin ve yitirilen-kaçırılan çocuk sayısı, aile içi şiddet, kötü ilişkiler yakıcı bir düzeye gelmiştir. Son on yılda yaşanan olumsuzluklar önceki yıllardaki kat kat geçmiştir.

Cami yapımlarıyla halkı aldatma sayılacak girişimler sürüyor. Olumsuzlukları, kötülükleri, sakıncaları, suçları yandaşlıkla savunan toplum zararlıları içlerindeki karanlığı topluma dayatıyor. Onlara söylenecek çok söz var ama bize yakışmıyor. Dilini kirleten, ağzını bozan, kalemini çamura, pisliğe batıranlar karanlık çığırtkanlarıdır. Kimileriyle bırakınız selamlaşıp el sıkışmayı, karşılaşmayı, aynı ortamda bulunmayı kendimize yakıştıramıyoruz. İki yüzlülüğe, dönekliğe, bilgisizliğe, yalakalığa karşı olduğumuzdan kimi çağrılara ve tanışma önerilerine yanıt bile vermiyoruz.

Aydınlığı beynimizde, duygu ve düşüncelerimizde, ilişkilerimizde, görevlerimizde, her zaman ve her yerde onurlu bir yaşam koşulu saydığımızdan karanlığın her türüne karşıyız.

EK: “İlke ve Ülkü” başlıklı 9.7.2018 günlü yazımın 3. Bölümünde adı geçenler içinde olması gereken öğrenci temsilcilerinden, 1977’de Zonguldak Senatörü olan Avukat Behiç SONBAY’ı burada özür dileyerek anıyorum.

plusbanner2x