Toplumsal dokuda çözülme mi, bozulma mı, olumsuz bir değişim var. Çıkar-yarar düşkünlüğü, gösteri açılım ve atılımları ağır basıyor. Oy için verilen sözler unutuluyor, yine oy için her şey göze alınıyor, insanlık, ahlâk ve hukuk çekinilmeden gözardı ediliyor. Para, mal, mevki-makam, ün-şan, edinim, gösteri düşkünlüğü yurt sevgisinin de önüne geçmiş düzeyde. Esenlik, güvenlik, sağlık, mutluluk ve başarı ölçüleri her gün azalıyor. İkiyüzlülük, döneklik, terbiyeye aykırı tutum ve davranışlar her alanda izleniyor. Özellikle siyasal kesimde iyi örnek olarak gösterilecek bir durumdan söz etmek giderek güçleşiyor.

Siyaset her şey değildir. En yalın tanımıyla “devleti yönetim sanatı-becerisi”dir. Ulusun örgütü olan devlet, yönetenlerin kendileri ve çevrelerine değil, tüm ulusa hizmetle yükümlüdür. Ancak, son yıllarda giderek artan, bir tür kemikleşen partizanlık, iktidar partisinin kazanına dönmüştür. Bir tür üstü örtülü diktatörlük durumu belirgindir. İktidar partisi genel başkanı her şeyin başıdır, her şey onun elindedir. Hukuk, ilgili düzenleme ve kural onun için önemli değildir. Kullandığı yetkilere, göreve getirdiklerine, ödenen aylıklara bakmak yeter. Yasama organının dışlanırcasına ötelendiği bir yapıda ülke yasalarla değil, kararnamelerle yönetilmekte, iktidardan olmayanlar neredeyse yurttaş sayılmamaktadır. İktidar partisi genel başkanına bağlı olmayan yer kalmadı sayılır. Bağımsız kuruluştan söz etmek neredeyse olanaksız. Merkez Bankası için söylediği ortada.

Siyasal palavralarla günü geçirmek beceri değil, bozgundur. Ülkemizin ekonomik, siyasal ve Suriye olayı gibi askerlik sorunlarıyla bir yere sürüklendiği endişesi hepimizi derinden üzmektedir. Özellikle Atatürk ve İnönü’ye saldıranların yalnız insanlığından değil, Türklüğünden de kuşku duyulacak tutumları üzüntü vericidir. Sonraki yazılarımda bu konuya değineceğim.

ANCAK

Nasıl ABD Başkanı Trump dolar egemenliğiyle dünyayı yönetmek peşindeyse AKP genel başkanı da tüm olumsuzluklara karşın “Kriz yoktur” diyerek ulusu avutmaya çalışmaktadır. Yaşam pahalılığı, gerekli-zorunlu yaşam koşullarına olanak vermiyor. Pazar yerleri sessiz. İnsan öyle kuşkulanıyor ki gün gelir Ziraat Bankası’nı bile Türk-Telekom gibi satabilirler. Her şeye siyaset, üstelik iktidar gözlüğüyle bakılıyor. Hukuk siyasallaştı. Yargının bağımsız olduğuna inananlar giderek azalıyor. Kararlar ortada. Eğitim siyasallaştı. Rektör atamaları da ortada. Ekonomi siyasallaştı. İlgili yönetim ve destekçileri ortada. Askerlik siyasallaştı. Bedelli uygulaması ortada.

Yalnız bunlar olsa, bu kadar olsa neyse. İnsanlar robotlaştı. Toplum yapısı olumsuz değişikliklerle her gün bir sarsıntıyla bir bölümü yitirilircesine yıkıntıya uğruyor. Bencillik, çıkarcılık, partizanlık almış yürümüş. Dışarda kimi devletlerin kendilerine özgü dünya oluşturma oyunları, ulus devletleri bölüp parçalama uğraşları birbirine ekleniyor. Çok özenli davranmak günlerindeyiz.

İçte ve dışta tüm yöneticilere anımsatmak, onları iyi niyetle uyarmak gerekiyor. Bugün konumları ve siyasal güçleri nedeniyle çocukları ve torunları güvencededir. Ama yarınki kuşaklarının sokağa çıkmasını engelleyecek tutum ve davranışlardan kaçınmalıdırlar. İnsanlık, her şeyin önünde ve üstündedir. Yapay ayrılıklarla, siyasal düşkünlük ve bozukluklarla ayrımlardan uzak durmak erdem sayılır.

Türkiye’mizin aydınlığa gereksinimi var. İnanç sömürüsüyle bir yere varılamaz. Güneşimizin önündeki gölgeleri kaldıramazsak karanlıktan kurtulamayız. Can olan yaşamın değeri tartışılamaz. İktidar patronlarının tuzu kuru. Çarşı-pazarla hiç ilgileri yok. Halkın içinde yürüyemiyorlar. Onlarca korumanın çevirdiği bir oyuncu gibi belli yerlere uğrayıp gösteri yapıyorlar o kadar.

NASIL?

ABD ile tartışmalardan, ABD’nin terör örgütünü tonlarca silâh verip desteklemesinden sonra nasıl müttefiklik olur? Nasıl bu terslik eleştirilip kimi uygulamalara neden olmaz? Uluslararası kuruluşlarda ve toplantılarda nasıl özellikle dile getirilmez? Dolar dolabına tutsak olmak kimseye yarar sağlamaz.