Belirsiz bir süreyle sınırlı olan yaşamın sınırsız olayları, görünümleri, belirtileri ve yansımaları vardır. Doğumdan ölüme uzayan değişik yapılı çizgide eğitimden ekonomiye, sanattan spora, siyasetten sağlığa nice sorunlarla karşılaşıyor, hepsinin üstesinden gelmeye çalışarak yaşamımızı sürdürmeyi ilke ediniyoruz. Bu kapsamlı uğraş alanında kadın erkek nice yurttaş, çabalarını sürdürerek ülkeye ve ulusa yararlı olmak için didiniyor, elinden gelen güçle çalışıyor. Özellikle siyasal yaşamda görevlerine kendilerini adarcasına çalışanlar var. Değişik kesimlerde bilimde, sanatta, ticarette, sporda, siyasette övgüyle alkışlanacak insanlarımız arttı. Basında, üniversitede, yönetimde, yönetimin tüm aykırılıklarına karşın, bu nitelikte değerlerimiz gurur veriyor.

Son zamanlarda bu değerlerimizden biri de çalışmalarını beğeniyle izlediğim bağımsız milletvekili Aylin NAZLIAKA’dır. Bugüne değin siyasette önemli katlara çıkan, çok yararlı çalışmaları olan, bilimden, iş dünyasından, sanattan gelen kadın milletvekillerimiz oldu. Hepsini iyi duygularla anmakla birlikte son yılların çalışkan milletvekillerinden biri olarak Nazlıaka’yı tutum ve davranışlarındaki seçkinlik, kişiliğindeki üstünlük, çalışmalarındaki devingenlik nedeniyle daha etkin buluyorum. Kendisini bir “öncü ve örnek” olarak niteleyerek alkışlıyorum.

Gezi olaylarında, üniversite gençlerinin yanında, kadınlara ve çocuklara kucağını açarak, hayvan haklarını savunarak, esnaf ve sanatkârların sorunlarını dile getirip çözümler arayarak, toplu taşımadan turizm ve sağlık turizmine uzanan çizgide spor kuruluşlarına, maden işçilerine, köylülere kadar her soruna, ülkemizin derdi sayılan silahlanmaya bile el atarak önde görülen Nazlıaka’nın halka inme becerisi, halk çocuğu tutumuyla ilgilenme, dinleme ve görüşme sıcaklığı çok kimsede görülmüyor. Halkın içinden çıkmıyor. Büyüklenmiyor. Alçakgönüllüğü açık. Anayasa’daki “milletvekilleri yalnız seçildikleri bölgeyi veya kendilerini seçenleri değil bütün milleti temsil ederler” (madde 80) kuralını çabalarıyla canlandırıyor.

İLGİ

Kadınlarımızın çalışmaları giderek daha artıyor ve etkili oluyor. Öne çıkanların sayıları da sevindiriyor. Şimdiye değin izleyip güvenle karşıladıklarımız yararlı hizmetler verdiler. Siyasette partili ve milletvekili olarak kadınlarımızın daha çok yer alması siyasete düzey, anlam ve değer kazandıracaktır. Ben, 1951’de CHP’ye katıldım. 1953’te İNÖNÜ’nün onayıyla kurulan CHP Gençlik Kolları Genel Yönetim Kurulu’nun onbeş üyesinden biriydim. 1954 seçimlerinde Uşak’ta, 1957 seçimlerinde Giresun’da konuşmacı idim. 1959’dan sonra CHP Hukuk Danışmanı ve avukatı oldum. Genel Merkezin, İnönü’nün, Ecevit’in, Ulus Gazetesi’nin, Sosyal Demokrasi Derneklerinin avukatlığını yaptım. 1972’den Anayasa Mahkemesi üyeliğine seçilmem nedeniyle partiden ayrıldığım 18 Ocak 1979’a kadar Yüksek Danışma Kurulu’nun beş üyesinden biriydim. Bu süre içinde yakından, daha sonra bir yurttaş olarak izlediğim siyasette Nazlıaka kadar uğraş verene pek rastlamadım. Gençlerin örnek alması için yazıyorum. Bu arada İYİ Parti Genel Başkanı, deneyimli siyasetçi Meral AKŞENER’i de övgüye değer bulduğumu belirtmeliyim.

YAZIK

İyi örneklerin yanında kötü örnekler de giderek artıyor. Siyasal tutkularla aşırılığa kaçanlar beklenmedik biçimde üzücü tutum ve davranışlarla kararıyorlar. Argo sözcükler kullanan AKP genel başkanı Lozan Barış Antlaşması nedeniyle Atatürk’ün telgrafla kutladığı İsmet İnönü’nün Türkiye adına imzaladığı metni karalamaya başladı. Atatürk’ten daha iyi anlıyormuş, biliyormuş, değerlendiriyormuş gibi önceleri iyi sözler ettiği antlaşmayı zamanının koşullarını, durumunu, yanların amaçlarını bilmeden eleştirmesi, önceleri “iki ayyaş” nitelemesinden vazgeçmediğinin kanıtı. Çarpıtma ve saptırmayla Osmanlı’nın verdiği 12 adanın sorumluluğunu Lozan’a yüklemek yetersiz bilgi ve partizanlığa bağlıdır. Tarihsel gerçekleri kimse yadsıyamaz. Şimdi Yunanlıların cirit atıp yığınak yaptığı 18 ege adamızın hesabını versinler. Konumuyla bağdaşmayan, değerbilmezliği, dışsiyaset bilmezliği açıklayan partizanlık tırmanışı ibretle izleniyor. Devlet kurucularına ve temsilcilerine saygıya aykırı yaklaşım, bağışlanamaz, hoşgörülemez. İnönü eleştirisi aslında Atatürk’e yönelik bir olumsuz tutumdur. Asılsız, yakışıksız sözler, taşınan sıfatla bağdaşmıyor. Başta Prof. Dr. Seha MERAY’ın kitapları olmak üzere dışilişkiler uzmanlarının kitaplarını, Taha AKYOL’un yazılarını okusa Lozan Delegasyonu’na şükranla ve saygıyla yaklaşırdı. Ümmet, millet, kuva-yı milliye anlatımları da yanlış.

Son günlerdeki konuşmalarında ölçüyü iyice kaçırdığı görülüyor. Yanıt vermesi doğal, eleştiri hakkı olsa bile kullandığı sözcükleri seçmesi gerekir. “Ulan ahlâksız, terbiyesiz, .. olsan ne yazarsın” sözleri taşıdığı sıfata, oturduğu koltuğa, işgal ettiği makama hiç yakışmıyor. “Milletin bölünmez bütünlüğü-Tarafsızlık-Türk Milleti’nin temsili..” gibi anayasal gereklerin hiçbirisiyle bağdaşmıyor, haklı olsa da haksız duruma düşüyor.