Başta ABD ve kimi Avrupa ülkelerinin Türkiye’mize karşı giderek sertleşen ve yaygınlaşan karşıtlıkları dünya barışını olumsuz etkileyecek boyutlara uzanmaktadır. Giderek artan sorunlar karşısında bunaldığını izlediğimiz RTE yönetimi, kendi tutumlarının neden olduğu durumları bırakmak yerine, tüm olumsuzlukların sorumluluğunu ABD’nin siyasetine yüklemektedir.

Doların önlenemez artışı yalnız ABD’nin değil, Türkiye ekonomisindeki çöküşü anımsatan kötüye gidişin de büyük bir payı olan durumun sonucudur. Bay RTE’ın efelenerek vermeye kalkıştığı yanıtlar, eleştiriler, yüklenmeler ve sorumluluk suçlamaları sorunu çözmek yerine giderek karmaşık duruma getirmektedir. Siyasetle adaleti birbirine karıştırma, kurum ve organ çalışmalarıyla kişisel etkileri birbirine bağlama hukuksuzluktan başka bir şeye dayandırılamaz.

Her devlet görevlisi gibi özellikle “Cumhurbaşkanı” sıfatını taşıyan kimse Anayasa’ya uygunluk konusunda çok özen gösterecek, aykırılıkların önlenip giderilmesine öncülük edecektir. Yargı bağımsızlığı bunların önde gelenlerinden biridir. Oysa “Rahip ajan” olayında olduğu gibi Bay RTE yargıdan söz ederken “takas” önerisinde bulunarak her şeye olduğu gibi yargıya da egemen olduğu kuşkusunu yoğunlaştırmıştır. ABD ile Türkiye yönetimleri birbirleriyle yarışırcasına, “dondurma” işlemlerini açıklamışlardır. ABD’nin “önlemler tehdidi”-
nin stratajik ortaklıkla uyuşmadığı açıktır. Uygulamaların sertliği ve konuyla ilgili konuşmaların olumsuz içerikleri ilişkilere büyük zararlar verecektir. Siyasetteki soğukkanlılık ve sağgörü (basiret) başarının temel koşuludur. ABD ve Türkiye halkları yöneticilerden daha özenli, daha gerçekçi, daha olumlu ve daha yararlı davranışlar beklemekte ve ummaktadır. AKP liderinin yeni adalet yılı için yayımladığı iletisinde (mesajında) hukukun üstünlüğünden söz etmesi, önceki yıllarda Anayasa Mahkemesi’ne karşı çıkışlarıyla genelde hukuk konularındaki olumsuz tutum ve davranışlarını anımsattı. Yineleyelim, seçimle değil, cumhurbaşkanının atamasıyla göreve gelen cumhurbaşkanı yardımcısı cumhurbaşkanına vekâlet edemez.

OLANLAR-OLACAKLAR

“Hukukun bitişi, yargının sinişi, huzurun gidişi” değerlendirmelerine ve eleştirilerine neden olanların sorumluluğu büyüktür ve ağırdır. İnsan, sıfatıyla-unvanıyla ve konumuyla değil, kişilik nitelikleriyle değerli ve saygındır. Yöneticilerin bu ilkelere özen göstermeleri savsaklanamaz bir duyarlık gerektirir. Bay RTE’ın hukukun üstünlüğü sözlerine güvenmek güç.

Demokrat Partililerin geçmişi yadsırken dillerinden düşürmedikleri “27 yıl” söylemini AKP’liler “80 yıl”a çıkardı. Zamanı, koşulları, olanakları, dış ve iç etkileri gözetmeden yapılan siyasal eleştirilerin toplumun dokusunu etkilediğini unuttular. Ayrılıklar ve karşıtlıklar böyle başladı. Şimdi AKP’lilerin Menderes övgüleriyle birleşen Demokrat Parti tutumu başkalarını suçlamakla öne çıkıyor. Ya kendi yaptıkları? Dayatmalar, baskılar, gözaltılar, tutuklamalar, karşıtlıklar, düşmanlıklar, dışlamalar, yurdu terketmeye çağrılar ve koyu partizanlıklar? İnanmak, güvenmek kolay değil.

Görevli organlar, kurumlar ve yurttaşlar yalnız “üniter devlet”i, “ulusal devlet”i mi koruyacak? Laiklik elden giderse, hukuksallık elden giderse, dil elden giderse, bağımsızlık ve özgürlükler elden giderse, şeriat ve dikta gelirse kimse insanlık ve yurttaşlık görevinin gereklerine koşmayacak mı? Ülke yalnız dış düşmana karşı mı korunacak? Sorumluluk onurdur.

Önceki Genelkurmay Başkanı’nın RTE’ın başkanlık hükûmetinde Millî Savunma Bakanı olması, Silâhlı Kuvvetler komuta katında AKP yakınlığı-sıcaklığının somut kanıtlarından biri olarak görülmektedir. Devlet organlarının siyasal ilişkiler bağlamında çok özen isteyen özelliği hiçbir zaman unutulamaz.

DUYARLIK

Ülke sorunlarına ilginin içtenlikli olması koşuldur. Göstermelik ilgi yavanlığın ve yalancılığın doruğudur. Medyadaki döküme göre “30 tarikat silsilesi, 400 kolu-Yalnız İstanbul’da 445 tekke-Çalışan 800 medrese-Tarikat okullarında 210 bin öğrenci-4 binden fazla özel yurt ve 2480 tarikatta kalan 225 bin öğrenci-Devlet 4022 okulunu kapatmış.” Bu tablonun düşündüreceği çok şey var. Varlığımızın ve geleceğimizin ne büyük tehlike altında olduğu ortada. Eğitim, bilgi, düşünce, duygu, deneyimi içeren bir yaşam olgusudur. 1950’de Türkiye’de resmî-özel 38 lise varken şimdi kentlerde binlercesi var. Üniversiteler çok. Ama yurtdışına gidenlerin sayısı her gün artıyor. Sorumlular eğitimi siyasal sorun yapmasınlar. Varlık ve yaşam sorunudur.

plusbanner2x