Tutum ve davranışlarımızı özetleyen “Ahlâk” sözcüğü, dilimizde “Töre” adıyla geleneksel yapısını açıklamaktadır. Toplum yaşamında bireylerin kişilikleri yönünden önemli bir gösterge ve ölçü olan, hattâ başlıca değer olarak sayılan ahlakın her alanda ve her konuda özel bir yeri vardır. İlişkilerde, görevde, işte öncelikle aranan bir nitelik değeridir. Siyasal alanda da yadsınamaz yeri, ulusal yaşamın savsaklanamaz, gözardı edilemez ve ödün verilemez bir temel öğe olduğu bilinmekle birlikte nedense sıklıkla unutulduğu izlenmektedir. Verilen sözlerin tutulmaması, gerçekleşmesi olanaksız sözler verilmesi, kazanmak için gerçek dışı konuşmalar yapılması, karşı yanı karalayıp kötülemekten, ulusal ilkelere karşıtlıktan çekinilmemesi, kuralları çiğnemekten kaçınmaması, güvenle, sevgi ve saygıyla bağdaşmayan tutum ve davranışlardan uzak durulmaması, aykırılıkların kimileridir. Sonuç almak için Anayasa’ya, yasalara, tüzüklere aykırılıktan, sakıncalı işlerden ve yöntemlerden yarar ummanın ahlâkla, soylulukla, dürüstlükle, insanlıkla ilgili olmadığı unutulmaktadır. Ne pahasına olursa olsun kazanmak amaçlı siyasal oyunlar, siyasal ahlâkla bağdaşmayan durumlardır, devlet olanaklarını partizan amaçlarla kullanıp oy toplamak böyledir.

İZLENEN

Ulusu, ilkeyi, devleti değil, kendilerini, adamlarını ve partilerini düşünenler birbirlerine eklenerek durumlarını kurtarmaya çalışıyorlar. Ulusa verdikleri, kazandırdıkları bir şey olmadığı için siyasal söylemler ve kendilerine göre çözümlerle toplumu oyalıyor, zaman yitirtiyorlar. İlke, amaç, ulusal yarar, toplumsal kazanım, kendi tutkularının yanında önem taşımıyor. Hukuksal yolları izleyerek hukuksuzluk yapmakla kötü örnek olduklarının ayırdında değiller. Deniz Yücel’in salıverilmesi yeni örnektir.
AKP ve MHP liderleri, belirgin el sıkışma biçimleriyle, seçim sonuçlarından korktukları için birbirlerine karşı unutulması olanaksız kötü sözlerini unutup “İttifak” (anlaşma-bağdaşma), daha doğrusu birleşme yolunu seçtiler. İsteyip beklediklerini alamama kuşkusu, hukuka uygunluğu tartışmalı yasa değişiklikleri önerisinde iki partiyi birleştirdi. Demokrasiyi işlerine geldikçe içi boş bir sözcük gibi kullananlar, özünü kavramayı bırakanlar, unutanlar, biçimsel yaklaşımlar ve kimi yöntemlerle yaşama geçirdiklerini sananlar, kişisel ve partizan davranışlarla aykırılıklara düşmüşlerdir. Günümüzde ülkemizin içine düşürüldüğü durum, seçilip yönetime egemen olmak tutkusuyla demokrasiye kıyılmayı göstermektedir.
İktidar değişikliğinin de çağdaş bir durum olduğu yadsınmakta, ne olursa olsun iktidarı ele geçirmek ya da iktidarda kalmak hırsı, değişik tür bozukluklarla toplumu sarsmaktadır. Siyasal egemenlik yarışına girenlerin birbirlerine neredeyse düşman gibi bakmaları, partililerin kendilerinden olmayanlara ve kendilerine oy vermeyenlere olumsuz yaklaşımları, birbirlerini eleştirip yanıtlamaları terbiye kuralarının ötesine çıkmaktadır.

YİNELİYORUZ

Siyasal iktidarın 17/25 Aralık 2013 olaylarının hesabını doyurucu biçimde vermediği açıktır. Başından beri karşı olup halkımızın dikkatini çekmeye çalıştığımız FETÖ’cülüğün devlet kurumlarında, özellikle Silâhlı Kuvvetler ile yargıda yaygınlaşmasının sorumluları kimlerdir? Her organda, her birimde, her katta FETÖ’cü var da onları buralara getirip birlikte çalışan iktidar ilgilileri içinde FETÖ’cü yok mu? Üniversitelere kimleri, kimler getirdi ve atadı? Bunlar kusursuz ve suçsuz mu? İktidar kuklası, maşası, hattâ silâhı sayılacak yandaş medyanın bile saldırdığı hukuku bugünkü durumuna getirenler kimlerdir? Bağımsızlığı tartışılan, kararlarından yakınılan, Anayasa Mahkemesi kararları gibi bağlayıcılığını başta iktidarın dinlemediği yargının olduğu yerde hukuk devleti olmaz, olamaz.
2019 hazırlıklarını artırarak sürdüren iktidarın önceki yıllara ilişkin durumu ve tutum asla uygun değildir. Silâhlı Kuvvetler ile yargının aldığı yaralar ulusumuzun yaşam güvencesini olumsuz etkilemiştir.
Siyasal partiler kendilerini değil, ulusu, ülkeyi, tüm yaşamsal nitelikleri ve ilkeleriyle devleti, düşünmelidir. Millî Eğitim Bakanlığı’nın cemaatlerle ilişkileri dinci açılımlar, eğitimin dinselleşmesidir. Çocukları küçük yaşta militan yapacak tutumlar yanlıştır. Bağırıp çağırmakla, “Ey... Ey...” demekle bir şey olmuyor. Tarafsızlığı sözde kalan yöneticilerin inandırıcı olması çok güçtür.