Siyasal sorunların çözümü soğukkanlı, dengeli, öngörülü, güven verici, kararlı ve dirençli davranışlarla sağlanır. Duygusallık ve inatçılıkla bir yere varılamaz. Bu durumlar yalnız dış ilişkilerde değil, iç siyasette de gözetilmesi gerekli tutumlardan başlıcalarıdır. Özellikle uluslararası ortamlarda deneyimlerden kaynaklanan ustalıkla olumlu sonuçlar almanın koşulları sayılacak bu yöntemleri gözardı etmek daha büyük sorunlara yol açar. Yetkili ve sorumlu görevlilerin siyasal çalım, gösteri ve üstün çıkma tutkuları, başarıları önleyen ilkelliklerdir. Dış ilişkilerin kendilerine özgü ayrıntıları içinde çıkar-yarar çatışmasıyla ülkesel özellikler önde gelmektedir. Nasıl yanıt alınamayacak sorular, karşılık bulmayacak yaklaşımlar gereksiz ise kabûl görmeyecek istekler ve öneriler de yarar sağlamaz. Ortadoğu olaylarında Türkiye’nin özel yeri çok özenli davranmayı gerektirdiğinden siyasal iktidarın sorumluluğu büyüktür. Kabadayılık ve yanlış Suriye politikası ortada.

Günümüz iktidarının iç ve dış sorunları çözmedeki tutumu güven vermekten uzaktır. İçerde koyu bir partizanlık, dışarda sık sık değişen ikilem bunu göstermektedir. Fetö ile Brunson olayı nedeniyle büyümüş görünen ABD ilişkilerindeki sorunlar, ABD karşısında zayıf durmakla, çelişkili yaklaşımlarla katılığını korumaktadır. Suriye olayları nedeniyle Rusya ile de ayrı düşülen sorun Türkiye’yi güç durumda bırakmıştır. İdlib çıban başı olmayı sürdürmektedir. Dış sorunlar Bay RTE’ın dış gezileriyle çözümlenmemektedir. Göç dalgası, yerleşim ve bakım sorunları yanında terör örgütlerinin sınırımızda yapılanıp yuvalanmaları güçlükleri artırmaktadır. Ülkemiz ve ulusumuz yeni sorunlarla karşı karşıyadır. Siyasal çalkantılar, MHP’nin desteği AKP’ne belki bir süre daha olanak tanınmasını sağlayacaktır ama sonucu önleyemeyecektir. Partizanlık ve kuruluş felsefesi karşıtlığı asla yarar getirmeyecektir.

GÖRÜNEN KÖY

Konuşmaları, siyasal girişimleriyle tarafsızlığını iyice yitiren Bay RTE’ın Ahlat’ta saray yaptırması ülkemizin sorunlarına sırt dönme görünümünde bir kalkışmadır. Bu gidişle Kars’ta, Hatay’da, Sinop ve Edirne’de de birer saray isteyebilir. AKP’nin, Anayasa’nın bırakınız Başlangıç’ındaki “..Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, ölümsüz önder ve eşsiz kahraman Atatürk’ün belirlediği milliyetçilik anlayışı ve O’nun inkılâp ve ilkeleri doğrultusunda..” açıklığını, 2.maddesindeki “..adalet anlayışı, insan hakları, Atatürk milliyetçiliği, lâik ve sosyal hukuk devleti..” ilkeleriyle özlenen ve beklenen bir sıcaklığı yok. Özellikle “sosyal hukuk devleti” ulusal varlığımızın güçlenip yükselerek sonsuza değin sürmesi için başlıca gereklerden biridir. Dincilik ve tutuculukla izlenen siyasetin Türkiye’nin üzerinde siyasal kökenli bir gölge olduğu açıktır. İktidarın iktidarda kalmaktan başka derdi yokmuş gibi davranması üzücü.

Gerçekleri konuşmak, içtenlikli olmanın temel koşuludur. Siyasal nedenlerle, yandaşlık ya da karşıtlıkla ülke sorunlarının çözümünde yararlı olunamaz. Doğruluk, doğrulardan ayrılmamayla kanıtlanır. Günümüzde giderek artan borç ve faiz yükü, sanayinin giderek gerileyip zayıflaması, özel sermayeye destek öncelikli ekonomi yönetimi, Türk Lirası’nın değer yitirmesindeki iç ve dış nedenler, giderek dayanılması çok güç duruma gelen pahalılık ve yaşam koşulları, toplumsal tepkileri çağrıştıracak düzeydedir.

UNUTULMUYOR

Bir zamanlar lâikliği tramvaya benzeten, Anayasa Mahkemesi kararını tanımadığını, saymadığını söyleyen RTE’ın yeni adalet yılı iletisinde “Hukukun üstünlüğüne çağrı” yapması hatâdan dönüşün özrü mü, yoksa bir gelişme mi, bir siyasal taktik mi göreceğiz. Belki de kendi hukuk anlayışına katılım isteğidir. Ancak bir somut gerçek var, Anayasa’yı iyileştirecek yerde kendi amaçlarına uygun değişikliklerle kötüleştirdiler.

RTE’ın yanındaki sımsıkı bağlılardan Süleyman Soylu ile Numan Kurtulmuş’un önceki sert karşıtlıkları, söyledikleri unutulmuyor. Şimdi koyu AKP’li olarak önemli görevlere getirildiler. Günah çıkarma benzeri tutumları, yön ve yan değiştirme gerçeği, siyasetin ilginç ama giderek alışılan ibretlik görüntülerinden. Yine de ufkumuz kararmasın!