Gazeteleri gazete yapan okurlarının ilgisidir. Onların görüş ve düşünceleriyle eleştiri ve önerileri daha doyurucu içerik kazanılmasını sağlar. Kimi zaman da öyle değinileri olur ki herkesin duymasındaki yararı gözeterek sütununuza alırsınız. Bunlardan biri de Atatürkçü bir genç olan Mücahit ÖZCAN’ın İzmir’den gönderdiği yeni yazısıdır:

“...kendi kendine yetebilen bir ülke iken şimdilerde her türlü ürünü dışardan alan bir konuma düştük. Bakmayın siz şişirilmiş dışsatım rakamlarına. İdarelerimizin hatalı davranışlarıyla her geçen gün düşman kazandık durduk... Ekonomiyi ise ne siz sorun ne ben anlatayım. Açıkça ekonomi, faciadan da öteye geçmiş çoktan. Âdeta enkaz yığını durumunda. 2 milyon dolara yaklaşan devâsa borç stoğu. Süreç içerisinde paramızın aşırı derecede değer kaybı işin tuzu biberi. Dış ticaret açıkları da bonus mübarek (!). Olmazsa olmazımız karşılıklı para basımı ki son üç ayda 124 milyardan 134 milyara zıplayan emisyon hacmi hayli korkutucu. Arap sermayesi derken kara para aklama merkezi hâline getirilen Türkiye gerçeği.

“Yolsuzluk asla hırsızlık değil” fetvası üzerine haksız zenginleşmenin moda akımı şeklinde toplumda yaygınlaşması. Kontrol edilmeyen nüfus artışına paralel seyreden muhteşem işsizlik. Potansiyel işsizlik hariç. Üretimin yerine tüketimin özendirilmesi de dertlerden biri. Tarımla hayvancılığın Özalizm uğruna bile bile dinamitlenmesine değinmeden geçemem. Ekonomiye kanser mikrobu enjekte eden Özal’dır. Kapanan şirketler, yıkılan küçük, orta ölçekli işletmelerle birlikte esnafın ruhuna itinayla Fatiha okundu. Satılan fabrikalar yanında şimdi kapananlar da o kadar çok ki. Gözümüzün içine baka baka kalkınma projeleri, plânları hasır altı edildi.

Eğitim, tâbiri câiz ise yaz-boz tahtası. Parçalanan üniversiteler özgürlüğün kilitlenmesi. Bilimsel gelişmelerin önü kesiliyor. TÜBİTAK kevgire döndü. Adalet, mülkün temeli olmaktan çıkmış. Hukukla birlikte “tek adam” zihniyetine mahkûm edilmesi içler acısı. Ahlâkın köküne kibrit suyu dökülmesiyle de karaktersizlik, şerefsizlik, onursuzluk nerdeyse olağan duruma getirildi. Cinayet, tecavüz, erkek çocuklara saldırı, çocuk gelinler ve her alanda artan şiddet. Sözüm ona İslâmî yapımızla ünlüyüz. İnsanları dinle keklemek popüler meslek. Aldatma ve aldanma safsatası. Bölünme hareketleri. Görmezlikten gelinen silâh yığınakları, hendek kazmalar.15 Temmuz’da darbe senaryolarına uzanan zikzaklı yolun üzerinde 17/25 Aralık para aklama operasyonları.

Sıkı sıkıya göbekten bağlı tarikatlarla kurumlara işlerlik kazandırma, aklın kiralanma kanıtı. Tıbbın konumu kadavradan farksız. Hastanelerdeki üzücü durumlar, ilâç sıkıntıları, hastaların boşuna ölmeleri. Suriye’lilerin istilâsı tıpkı çekirge sürüsünü andırıyor. Bunlara yapılan harcamaları iktidar, emeklilerimizle dar gelirlilere ödetiyor. Seçilmiş iktidar..

Cumhuriyetimizin mimarı ATATÜRK’ü silme çalışmaları insanı çileden çıkarıyor. Aleni biçimde Türk düşmanlığı yapılıyor. Sandıktaki hileleri önleyecek bir seçim keşke gerçekleşse. Ümitler tükenmez. Ümitler tükenmez. Ülkemizin aydınlık günlere erişeceğine inancım sonsuz. Yeter ki “Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için” kurgusuna bürünmüş mantıkla ve Kuvayı Milliye ruhuyla şahlanabilelim.”

Değerli okurlarımız, bu yalın ve içtenlikti mektup halkın sesini yansıtmaktadır. Olduğu gibi aldığımız bölümleriyle yakınmalar taşıyan mektup sanıyoruz yurttaş çoğunluğunun içinde bulunduğu durumlara, konulara değinmektedir. Son günlerde kimi anmaları, değerlendirmeleri, adlandırma ve nitelemeleri suç sayarak işlem konusu yapma girişimleri olmaktadır. Kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesinin ayırdında olmayanlar işlerine gelmeyen konuşma ve yazılar için bu yolu izlemeyi düşünmekte olduklarını açıklıyorlar. Hukuk bu basitlik ve ilkellik ortamına araç kılınamaz. Zaten giderek büyüyen yakınmalarla ağır yara alan adalet, hukuk, yargı kavram ve kurumları siyasal amaçlara araç kılınarak büsbütün değer yitimine uğratılmamalıdır. Saygı ve güveni yitiren kurumlar ve değerler kendilerini bitirmiş olurlar.

sozcu-banner-1