İnanç sömürüsünün alabildiğine at koşturduğu günümüzde yanlışları belirterek onlardan kaçınılmasını, doğruları öğrenerek onları başkalarına da anlatmamızı öneren kimseler azaldı. Tarihçi yazar Mustafa SOLAK’ın yazıları ve konuşmalarıyla sürdürdüğü çabalar beğeniyle izlenmektedir. Ankara Barosu’nun Türkiye Barolar Birliği Salonu’nda düzenlediği bir etkinlikte yaptığı konuşmanın bir bölümünü okurlarımızın bilgisine sunmayı görev sayarak aşağıya alıyoruz. Biliyor ve benimsiyoruz ki aydınlatma çalışmaları ve bunlara katkı en yararlı çabalardan biridir.

“...Müfredatta ve ders kitaplarında Atatürk’ün ‘darbeci’ olarak imâ edilmesi, Atatürk’ün ilkelerinin çıkarılması, ‘İstiklâl Mahkemeleri’nin kuruluşunun farklı bakış açılarıyla verileceği’ cümlesiyle Atatürk ve Cumhuriyet karşıtı ifadelerin dile getirilebilecek olmasına yönelik kaygılar var. Dahası kadının ‘boş ol’ sözüyle boşanması, erkeğe çok eşlilik tanınması, ‘cihad’ kavramının ‘cizye, haraç, öşür’ gibi kavramlarla zikredilmesi de var. Kısas, diyet, tâzir, kasten adam öldürmede köleye kölenin, kadına kadının öldürülebileceğine yönelik modern hukuku dışlayan ifadeler emperyalizme karşı millî birliği sağlayamaz ve kutuplaşma artar. Suriye’de emperyalizme ve taşeronlarına karşı vatanımızı savunurken emperyalizmin işini kolaylaştırmamak için bu müfredatın geri çekilmesine çalışalım. Yoksa bu kutuplaşma içinde emperyalizmin milletimize ve devletimize yönelik sinsi çabaları başarıya ulaşabilir.

Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi’nden Atatürk ile imam hatip meslek dersleri (10 ders) öğretim programında Atatürk’e, lâikliğe hiçbir sınıfta 1 kelimelik dahi yer verilmemiştir.
Lise tarih müfredatında, ‘1909’ tarihinden ‘darbe’ (1) diye bahsedilerek 1909 yılında 2. Abdülhamid’i tahttan indiren Harekât Ordusu’nun komutanlarından Mustafa Kemal Atatürk de ‘darbeci’ sayılmış oluyor!
MEB lise ‘Kelâm’ ders kitabında lâik insanları ‘ateist’ saymakta ve lâik düzene açıkça karşı çıkılmaktadır:
Seküler olduğunu söyleyen insanlar her ne kadar ateist olmadıklarını ve bir yaratıcıya inandıklarını belirtseler de bu âdeta Tanrı’yı göklerde kabûl edip, yeryüzüne indirmemek ve Tanrı’ya ‘sen bizim işlerimize karışma’ demekle aynı kapıya çıkmaktadır. Bir yönüyle de bu uygulama dini vicdanlara hapsetmenin, salt inanca indirgemenin, siyasette, hukukta, sanatta, ekonomide dine yer vermemenin bir başka şeklidir. Lâiklikte de sekülerizmde de siyasî ve toplumsal hayat düzenlenirken Allah’ı, vahyi, kutsalı dikkate almamak esastır.” (2)
sınıf ‘Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi’ öğretim programına yeni eklenen ‘Din ve Hayat’ ünitesinde, ‘İnançla İlgili Felsefi Yaklaşımlar’ konusunda sekülerizm, deizm, politeizm, pozitivizm, agnostisizm, ateizm, nihilizm kavramları sıralanmıştır. (3)
‘Temel Dinî Bilgiler İslâm 1’ dersinde ‘İslâm ve Sosyal Hayat’ ünitesinde ‘ahlâkî yozlaşmanın sebepleri’ arasında, lâiklik yerine de kullanılan ‘dünyevileşme’yi belirterek ele vermişlerdir. (4)
Fıkıh ders kitabında, tâzir, ‘dinin yasakladığı fakat belirli bir ceza koymadığı suçlardan dolayı verilen önleyici, ıslah edici, caydırıcı ve terbiye edici cezalar’ olarak tanımlanmıştır. (5)
Peki, suç ve cezayı kim tespit edecek? MEB bunun yanıtını şöyle veriyor:
‘Bu cezaların düzenlenmesi devlet başkanına veya hâkime bırakılmıştır.’ (6)
Devlet başkanı, Kur’an’a göre suç ve ceza tespit edeceğine göre en üstün dinsel otorite olan halife yetkilerine ulaşmak mı amaçlanıyor? Hâkim olarak kastedilen kadı mı?
‘Müslüman olmayana selâm verilmez, kestiği yenilmez’ (7) deniyor, gayrimüslimlerin dinî kıyafetlerini giyinmek küfür sayılıyor (8), Alevi katliamına onay veren Ebu’s-Suud anlatılacak (9), İslâm savaş hukuku anlatılacak. Fıkıh kitabında ‘ganimet, gaza, fetih, haraç, cizye, öşür’ kavramları anlatılıyor. (10)

Görüldüğü gibi vatan savunması değil fetihçilik, ganimetin nasıl paylaştırılacağı, esirlere uluslararası hukukun dışına çıkarak uygulama yapılabileceği anlatılmaya çalışılmıştır.
‘Millî devlet, millet, lâiklik’ karşıtlığı yapılarak, Atatürk dışlanarak millî birlik sağlanamaz, iç cephe birleştirilemez. Türkiye’nin vatan savaşının keskinleştiği süreçte millî birlik ve beraberliğe her zamankinden daha çok ihtiyacı bulunuyor. Oysa, müfredattaki ve ders kitaplarındaki “lâikliğin ahlâkî yozlaşma sebebi olduğu, lâik insanların ateist olduğu, erkeğin kadını hâkim önüne çıkmaksızın ‘boş ol’ sözüyle boşayabileceği, annesiyle zifafa girmediyse yeni kocanın üvey kızla evlenebileceği, kocanın çoban olduğu, kocaya itaatin ibadet sayıldığı, diliyle ve davranışlarıyla ikrar etmediği sürece kişinin kâfir görüleceği” ifadeleri bu ihtiyacı karşılamıyor. Herkesi milletin birliğine daha fazla yöneltmeye çalışmalıyız.

* * *

1- Ortaöğretim Tarih Dersi 9-11 Öğretim Programı, s.46.
2- Aynı yer.
3- Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersi Taslak Öğretim Programı (4-8; 9-12), s.73.
4- Ortaöğretim Temel Dini Bilgiler (İslam 1-2) Dersi Öğretim Programı, s.20.
5- Orhan Çeker, Saffet Köse, Abdullah Kahraman, Servet Bayındır, İbrahim Yılmaz, Recep Özdirek, Adnan Memduhoğlu, Hasan Serhat Yeter, Editör: Recep Özdirek, Fıkıh, MEB Yayınları, Ankara, 2017, s.199-200.
6- Age, s. 199.
7- Murat Kılavuz, Nihat Morgül, Veli Karataş, Eba Müslim Yaşaroğlu, Ed. Ahmet Saim Kılavuz, Akaid, MEB Yayınları, Ankara, 2017, s.41-42.
8- Age, s.42.
9- Anadolu İmam Hatip Lisesi Meslek Dersleri Öğretim Programları, 2018, s.31.
10- Fıkıh, MEB Yayınları, Ankara, 2017, s. 173-174.

DÜZELTME

17.05.2018 günlü “Yeni Yayınlardan” başlıklı yazımızın kitaplar bölümündeki 1. kitabın yazarı Fırat değil Fikret GÖKÇE olacaktı, düzeltiriz.

sozcu-banner-1