Eminim hatırlarsınız...
Akp gençlik kolları başkanı nefretini kusmuş, Atatürk’e alenen hakaret etmişti. “Birisinin babasının ve kendisinin doğum yeri Selanik ise Selaniklidir. Kimse Türk, Atatürk demesin, orijinali Yunan. Türk’e benzemiyor. Keşke Atatürk olmasaydı” demişti.



Bu çirkin sözler üzerine CHP ve bazı sivil toplum kuruluşları suç duyurusunda bulunmuştu. Cumhuriyet Başsavcılığı da dava açmıştı.



Netice?
Bu davaya bakan mahkemenin “beraat kararı” verdiği ortaya çıktı.



Nasıl vermiş o beraat kararını?
Stalin için Rusya’da “kana susamış yamyam” denilmiş, Stalin’in torunu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurmuş, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de “kamusal figürlerin eleştirilmesi normaldir” diyerek reddetmiş, dolayısıyla bizim mahkeme de bu “Stalin kararı”nı örnek göstererek, Akp gençlik kolları başkanı hakkında beraat kararı vermiş.



Yani beraat kararını veren mahkeme, Stalin örneğine atıfta bulunarak, meseleyi “düşünce özgürlüğü” kapsamına sokmuş.



Siz herkesi koyun mu zannediyorsunuz birader?



Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi lafını duyunca, “ha o zaman mutlaka doğrudur” mu diyeceğiz?



O bahsettiğiniz “Stalin kararı”nın aslında ne olduğunu bilmeden, körü körüne kabul mü edeceğiz?



Siz bizi önüne ne konursa onu yiyen yandaş medya mı zannettiniz?



Yok öyle!



Şimdi en başta bu kararı veren mahkeme, herkes iyi okusun.
“Stalin kararı” şudur...



Sovyetler Birliği 1939 yılında Polonya’ya saldırdı, 22 bin subay ve sivili tutukladı. Esir kamplarında tutulan bu 22 bin Polonyalı, 1940 yılında Stalin’in emriyle Katyn Ormanı’nda kafalarına birer kurşun sıkılarak infaz edildi, toplu mezara gömüldü.



Bu hadise tarihe “Katyn Katliamı” olarak geçti.



1990 yılında Gorbaçov, ülkesi adına bu katliamı resmen kabul etti.
1992 yılında Yeltsin, Stalin’in infaz emrinin orijinal metnini Polonya’ya verdi.
2000 yılında Rus hükümeti, Katyn Ormanı’na anıt mezar ve müze inşa etti.
2010 yılında Putin başbakandı, davet etti, Polonya başbakanıyla birlikte Katyn Ormanı’nda ortak anma töreni düzenlendi.



Özetle, Katyn katliamı somut, gerçek, faili belli bir katliamdı.



Rusya’da yayınlanan Novaya Gazeta isimli gazete, 2009 yılında işte bu “Katyn Katliamı”yla ilgili haber yaptı.
Stalin’i “kana susamış yamyam” olarak tanımladı.



Stalin’in torunu dava açtı.
“Dedeme hakaret edildi” dedi.
Yerel mahkeme şak diye karar verdi.
“Stalin’in emriyle meydana gelen katliam somut bir gerçektir, dolayısıyla, gazetede yayımlanan söz konusu eleştiriler kamu denetimi açısından yerindedir” dedi. Davayı reddetti.



Stalin’in torunu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurdu.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi davayı inceledi.
“Stalin’in Katyn katliamındaki sorumluluğu kesindir, kaçınılmaz şekilde kamu denetimine ve eleştirisine açıktır” kararı verdi.
Stalin’in torununun başvurusunu reddetti.



(Bu bilgileri teyit etmek isteyenler, internete girip, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Ocak 2015 tarihinde yayınladığı mahkeme içtihadına ilişkin bilgi notunu okuyabilir.)



E şimdi soruyorum...
Bu iki dava arasında uzak yakın alaka var mı?



Bu iki dava konusunun birbirine örnek gösterilmesi mümkün mü?



22 bin kişiyi somut olarak katleden Stalin’e yönelik basın eleştirisiyle, Atatürk’e “kimse Türk demesin, orijinali Yunan” demenin neresi birbirine benziyor?



Rusya devleti ve Rus mahkemeleri, Stalin’in Katyn katliamındaki sorumluluğunu resmen kabul ediyor.
Türkiye devleti ve Türk mahkemeleri, Atatürk’ün Yunan olduğunu mu düşünüyor?



Bu karar mutlaka ama mutlaka temyiz edilmelidir.
İki dava arasında illa benzetme yapacaksak...
Kindar nesil nankörlüğü, Stalin zulmünden beterdir!

plusbanner2x