Ulus gazetesi muhabiri Cemal Kutay o anları şöyle yazıyordu:
“Bütün millet, kendisine haysiyet, hürriyet, istiklal, güzel şeyler armağan etmiş şefkatli bir babadan öksüz kaldığında nasıl gözyaşı döker? İşte öyle gözyaşı döküyordu.
Şahit olmayanlara, bu asrın hadisesini, bu vefa ve minnet selini, yazı, söz, fotoğraf, beste, tabloyla anlatmak mümkün değildir.
Zerrece protokol yoktu.
Merasim gibi hiçbir fani hissin izi yoktu.
Vakar içinde tavaf eden millet vardı.
Kadınlar çoğunluktaydı.”



Derin sessizlik hakimdi.
Duygular darmadağındı.
Ceviz ağacından tabuta Türk Bayrağı örtüldü.
Top arabasına yerleştirildi.



Anıtkabir’e gidiyordu.



Şeref holünün önünde katafalka yerleştirildi.
Son konuşmayı, Cumhurbaşkanı Celal Bayar yaptı.
“Atatürk...
Seni halife yapmak, padişah yapmak isteyenler oldu.
İltifat etmedin.
Milli irade yolunu seçtin.
Hayat ve şahsiyetini milletinin hizmetine vakfettin.
Türk’ün gıpta ettiği, taziz ettiği, övdüğü ve övündüğü vasıflara maliktin, bütün bu meziyetlerinle Türk’ün ta kendisiydin.
Şimdi seni, kurtardığın vatanın her köşesinden gönderilen mukaddes topraklara veriyoruz.
Bil ki, hakiki yerin, daima inandığın ve bağlandığın Türk Milleti’nin minnet dolu sinesidir.
Nur içinde yat.”



42 tonluk yekpare mozolenin tam altında yeralan sekizgen odaya indirildi. Saat 13.30’du.
Mustafa Kemal vatan toprağına defnedildi.



Sırasıyla, Cumhurbaşkanı Celal Bayar, TBMM başkanı Refik Koraltan, ikinci Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, Başbakan Adnan Menderes, dışişleri bakanı Fuat Köprülü, TBMM eski başkanı Abdülhalik Renda ve kızkardeşi Makbule birer kürek toprak attı.
Anıtkabir komutanı yüzbaşı Halit Yener, üsteğmen Cemal Tezgörücü, üsteğmen Mustafa Eser’den sonra, Muhafız Alayı’ndan 12 Mehmetçik, toprak kapatma işlemini tamamladı.



Cenaze töreni Ankara Radyosu’ndan naklen yayınlandı.
Güzergah boyunca 28 noktadan 28 spiker tarafından aktarıldı.
Mezar odasından canlı yayın yapıldı.



Devlet tiyatrosu sanatçıları ve şairler, Mustafa Kemal Atatürk’ü anlatan özlü sözlerle naklen yayına katıldılar.
Behçet Kemal Çağlar mesela, şöyle diyordu...
“Fikir ölür mü?
Eser ölür mü?
Millet adam ölür mü?
Bayrak Adam ölür mü hiç?
Biz bu toprağın üstünde duranlar, biz o emaneti alanlar, doğum tarihimiz kaç olursa olsun, hep birden 19 Mayıs 1919 tevellütlüyüz.
Nüfus tezkerelerimizde doğum yerimiz neresi gösterilirse gösterilsin, hepimiz Dumlupınarlıyız, hepimiz Sakaryalıyız!”



Ve, bugün 10 Kasım 2018...



Değil 80 sene, 1080 sene de geçse biliyoruz ki, Bayrak Adam ölümsüzdür.



Biz bu toprağın üstünde duranlar, biz o emaneti alanlar, doğum tarihimiz kaç olursa olsun, hepimiz 19 Mayıs 1919’luyuz.
Nüfus kağıtlarımızda doğum yerimiz neresi gösterilirse gösterilsin, hepimiz Dumlupınarlıyız, hepimiz Sakaryalıyız!