Murat...
1965 doğumluydu.
Tokat Zileli’ydi.
Dar gelirli bir ailenin çocuğuydu.
Henüz 14 yaşındayken Heybeliada’daki Deniz Lisesi’nin kapısından içeri girdi.
Deniz Harp Akademisi’ni birincilikte bitirdi.
Gökova fırkateyniyle harp filosunun en iyi gemisi ödülünü aldı.
Libya içsavaşında orada sıkışan vatandaşlarımızı kurtarma operasyonunu yönetti.
Kurmay albaydı.
Birinci sıradan amiral olmasına kesin gözüyle bakılıyordu.
İyi bir insan, iyi bir eş, iyi bir baba, iyi bir komutandı.
30 Ağustos’a gün sayıyordu.
22 Ağustos’ta tutukladılar!



Asrın iftirasına uğrayan seçkin subaylarımızdandı.
Maltepe’den arkadaşımdı.
16 sene yapıştırdılar.



Eşi ve çocuklarına yakın olabilmek için Mamak’a transferini istedi.
Her hafta açık görüş için yol yapmasınlar, maddi manevi perişan oluyorlar, bari ben oraya gideyim demişti.



Bu değişiklik biraz merhem olmuştu.
Taa ki 23 Nisan’a kadar...
Hergün zaten fenaydı ama, o gün daha fenaydı.
Çocuk Bayramı’nda çocuklarına sarılamıyordu.
Anca 26’sında açık görüş vardı.
Üç gün, üç asır gibi geçti.
Hep güleryüzlü, hep iyimserdi ama, o üç gün farklıydı, adeta içine kapanmıştı, kimseyle konuşmaz olmuştu.
26’sı sabahı, nihayet...
Koştu kucakladı hasretle, kızını, oğlunu, eşini, annesini.
Çocukların gözleri dolu doluydu.
Hissettiklerini belli etmemeye çalışıyorlardı, dudaklarını ısırıyorlardı.
Bir baba için daha çaresiz nasıl bir durum olabilir ki?
“Gel” dedi kızına.
Güya neşelendirecekti, “gel biraz top oynayalım” dedi.



Haysiyetsiz basınımız ertesi sabah “ayağı kaydı, başını taşa çarptı” diye yazdı... Elbette yalandı.
Maalesef buraya kadar dayanabilmişti.
Beyin kanaması geçirmiş, dünyanın kahrını taşımaktan yorulan asırlık ağaç misali devrilmişti.



Balyoz şehidiydi.



Tıpkı Murat gibi, kendi devleti tarafından esir tutulan arkadaşları, Mamak askeri cezaevinde askeri tören yaptı.
Beyin kanaması geçirdiği yere, masaları birleştirip musalla taşı kurdular.
Etrafına U şeklinde dizildiler.
35 senelik arkadaşı, deniz kurmay albay Sinan konuşma yaptı.
“Batu ile Duru, şimdi hepimizin çocukları. Sema, bizler son nefesimizi verene kadar, kardeşlerimizden daha kardeş. Mekanın cennet olsun. Bir gün yanına gelmek kısmet olsun” dedi.
Selam verdiler.
Tören mangasına dokundurmadılar, Murat’ı omuzladılar.



Sahte delil bavuluyla girdi, ay-yıldızlı tabutla çıktı.
Kumpasla girdi, arkadaşlarının omuzlarında çıktı.



Vefat ettiği için, dosyası kapatıldı.



Yoook öyle!



Murat’ın avukatı, Anayasa Mahkemesi önünde Adalet Nöbeti başlatan, yeniden yargılama kararı çıkana kadar gece-gündüz orada bekleyen, anıt kadın, avukat Şule Nazlıoğlu’ydu.



Mahkemeye dilekçe verdi.
“Murat Özenalp şerefli bir subaydı, öldü bitti denilemez, Murat Özenalp’in şerefli hatırasının, Balyoz davasındaki arkadaşlarıyla birlikte yeniden yargılanmasını talep ediyoruz” dedi.



Mahkeme inceledi, talebi kabul etti.
Murat’ın eşi Sema, yeniden yargılama davasında, asrın iftirasına uğrayan albay, general, amirallerle birlikte sanık sandalyesine oturdu.



Tarihte ilk kez...
Şehit yargılandı.



Beraat etti.



Balyoz iftirasına uğrayan diğer kahramanlarımızla birlikte aklandı.
İftiraya uğradıkları tescil edildi.
İtibarı iade edildi.



Tarihte ilk kez...
Mahşere bırakılmamıştı.



Bilahare, sıra tazminata geldi.
Kumpas mağduru olan kahramanlarımız, tazminat davaları açtı.
Avukat Şule Nazlıoğlu, Murat adına, eşi ve çocuklarını temsilen tazminat davası açtı.
600 bin liraya hükmedildi.
300 bin lira eşine, 300 bin lira çocuklarına verilecekti.



Gel gör ki...
Sayın devletimiz “bu para fazla” dedi!
İtiraz etti, temyiz etti.



Dosya, Yargıtay’a gitti.
Sayın Yargıtayımız inceledi.



Şimdi sıkı durun...



Sayın Yargıtayımız ne karar verdi biliyor musunuz?
Kelime kelime aktarıyorum...
“Dava açma hakkı zarar görene aittir, bu hak ancak zarar görenin ölmeden önce dava açması veya dava açma iradesini açıkça izhar etmesi durumunda mirasçılarına intikal edebilir, dava açmadan ve bu yönde iradesini açıkça izhar etmeden ölen Murat Özenalp’in mirasçılarının davası kanuna aykırıdır, sayın devletimizin itirazı yerindedir, söz konusu tazminat kararının bozulmasına oybirliğiyle karar verildi.”



Yani, sayın Yargıtayımıza göre...
Murat geç kalmıştı!



Henüz tutukluyken, kendisine verilen 16 yıl hapis cezası onanmışken, “ben beraat ettim” diye tazminat davası açmalıydı!
Veya, henüz yaşıyorken, askeri cezaevine noter çağırıp, “ben ölünce tazminat davası açacağım haberiniz olsun” diye vasiyetname yazmalıydı!



Yabancılara tiko para 159 milyar dolar faiz ödeyen, yandaş müteahhitlerin cebine 200 milyar dolar koyan, “hakediş” ayağıyla geçilmeyen köprüler girilmeyen tüneller uçulmayan havalimanları için 20 yıl, 30 yıl ödeme garantisi veren sayın hükümetimizin sayın Yargıtay’ı, sayın devletimizin kuruşunu işte böyle koruyor.



Aman sakın Murat’ın “hakediş”ini ödemeyin ha...
Çarçur etmeyin.
Mazallah devletimiz iflas eder sonra.