Leğende yıkanırken etrafa su sıçrattığı için annesi tarafından kafasına tasla vurulan bir jenerasyondanım.
Benim yaşımda olanlar gayet iyi bilir, memleket doğu bloku ülkesi gibiydi, Marlboro bile yoktu.

*

Döviz yasaktı. Atatürk Lisesi’nde okurken, okulun arkasına park eden faytonculardan dolar satın alıp, NATO’da görevli Amerikalıların çamaşırhanesine dalardık, makinelerden M&M çikolata filan indirirdik.
Kısmet Taksi’nin araba yıkayıcısı Jackson vardı, Roman vatandaşımız... Adı aslında Tahir’di ama, Amerikalılarla cankuş olduğu için, herkes Jackson diye çağırıyordu. Jackson’a faytoncu dolarlarını veriyorduk, Kordon’da turlayan conilerden ikinci el kot mont ayarlıyordu bize.

*

Hayatımın ilk spor ayakkabısını, handball spezial’i halıcıdan almıştım. Evet, halıcıdan... İthalat yasaktı, Adidas falan piyasada satılmıyordu, Alsancak’taki halıcı Yunan adasından kaçak olarak getiriyordu!

*

Spor yapalım derken kaçakçılığa alet oluyorduk ama, başka çare yoktu. Yerli ayakkabılarla parkeye çıktığımızda, takunyayla buz pistine çıkmış gibi oluyorduk. Değil fake atmak, reverse yapmak filan, ayakta durabilmek bile neredeyse imkansızdı. Çok yüklendin mi, caart diye yırtılıyordu.

*

Ve o halıcıya sık sık, sırtında çuvalla bir amca gelirdi. Kilis’ten... Noel Baba derdik. Adeta Noel Baba gibi açardı sırtındaki çuvalı, marka marka İsviçre saatleri, Alman el kremleri, İngiliz çayları, Kent, Pall Mall, ince uzun Saratoga sigaralar çıkardı.
Tane hesabı yapmazdı, perakendeyi sevmez, toptan çalışırdı. “Bu çuval komple şu kadar lira” derdi. Parayı alır, çuvalı bırakır, giderdi.

*

Bazen de çuvalı bırakır, çuvalları alırdı. Çünkü bizim halıcı ödemeleri bazen parayla değil, Mekap ayakkabıyla yapardı. Peki niye? “Bizim oralarda yok, isteyeni çok” diyordu Noel Baba.

*

Kaçakçılık trafiğimiz enteresandı yani... Memleketin batısı yabancı ülkelerden spor ayakkabı almaya çalışırken, memleketin güneydoğusu yerli ayakkabı peşindeydi.

*

Sonradan anlaşıldı tabii... Kalın tabanıyla parke salonlarda kullanışlı olmayan Mekap, zora dayanıklıydı, Renault Toros gibi dağda bayırda şakır şakır gidebiliyordu, teröristin resmi ayakkabısı olmuştu!

*

E haliyle başına gelmeyen kalmadı. Sağlam iş çıkardığı için, başına iş açmıştı. Bir gün Turgut Özal çıktı, Pkk’lıları tarif ederken “ayaklarında Mekap’la dağda gezen bir avuç genç” dedi. Olan Mekap’a oldu. Mimlendi. Bölgede satışı yasaklandı. Satanlar tutuklandı. Giyenler gözaltına alındı. Kartvizit haline gelmişti, Mekap giyene “aha bu terörist” deniyordu.

*

Bizim Noel Baba gibi komisyon karşılığında Mekap taşıyanlar enselendiğinde, altı sene hapis cezası veriliyordu. Evinde birden fazla Mekap bulunanlar “yardım ve yataklık”tan beş sene yiyordu. RTÜK bile, televizyonda yayınlanan şarkı kliplerinde Mekap ayakkabı görünürse, para cezası kesiyordu.

*

İşte bu yüzden, yerli malı ayakkabı “kaçak mal” haline gelmişti.

*

Nereden geliyordu o İsviçre saatleri, İngiliz çayları bizim Kilis’e?
Afrin’den.
Peki, Mekaplar nereye gidiyordu sizce?

*

Roket yağıyor şimdi aynı Kilis’e.
Nereden geliyor?

*

Pkklılar Amerikan yardımıyla çoktaan Norht Face marka outdoor ayakkabıya geçti, yöneticileri Alman malı Jack Wolfskin giyiyor... Bizim sayın devletimiz hâlâ Mekap’ın peşinde!