Aynı okulda, aynı derslere giren, aynı işi yapan iki öğretmen...
Ancak biri ders başına daha az ücret alıyor. Bu yetmezmiş gibi maaşından bir de SGK kesintisi yapılıyor. Dolayısıyla aynı işi yapmalarına karşın, aynı maaşı alamıyorlar.
Biri atandıktan bir yıl sonra mazereti olduğunda yer değiştirme hakkına sahip. Diğeri ise tam altı yıl hiçbir yere kıpırdayamıyor. Çocuğunu göremiyor, eşi hastalansa yanında olamıyor.
Biri okul yöneticisi ya da müfettiş olabiliyor, diğeri bunları aklından bile geçiremiyor. Hizmet puan hakkı da yok. Bu yüzden ister bir yıl ister 25 yıl çalışsın bir şey değişmiyor.
Eş, çocuk, doğum, yardımı birine verilirken, diğerine yine yok. Yolluk yardımını da ancak yargı yoluna giderse alabiliyor.
Birine asker öğretmenlik hakkı tanınırken, diğerine kışlanın yolları...
İzin haklarına ise hiç girmeyelim... Birine 10 gün verilirken, diğerine 2 ya da 3 gün gibi düşünün...
Ve en önemlisi birinin iş güvencesi var, diğerinin yok. Yani her an kapının önüne konulma riski var.
Evet, biri kadrolu, biri sözleşmeli öğretmen. Daha önce denenmiş ama vazgeçilmiş sözleşmeli öğretmen ataması, 15 Temmuz darbe girişiminin hemen ardından çıkarılan bir KHK ile tekrar uygulamaya konuldu. Sayıları yaklaşık 65 bini buldu sözleşmelilerin... Bugüne kadar atananlardan dört yüzünün sözleşmesi ise iptal edildi.
İş güvencesi olmayan, ailesinden ayrı, aynı işi yapmasına rağmen daha az ücret ve özlük haklarına sahip bir öğretmen ne kadar verimli olabilir? Elbette öğretmenlik gönülle, aşkla yapılacak bir iş. Ancak aynı koşullarda çalışıp, bu kadar ötekileştirilen bir öğretmenin psikolojisinin, motivasyonunun aynı olacağını düşünen var mı? Her şeyi bir kenara bırakın, bebeğini, çocuğunu bırakıp başka şehre gelen bir öğretmenin öğrencisinin gözlerine nasıl bakacağını hayal etmeniz bile yeterli...
Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un “Öğretmen odasına giderek, ‘Ziya hocanın selamı var, gözümüze baktı ve kalbi bir selam gönderdi’ derseniz çok memnun olurum. Çünkü oradaki atmosfer çok değerli. Orası yeşerirse biz mutlu oluruz” sözleri çok ama çok değerli...
Ancak Sevgili Ziya Hoca, öğretmenler arasındaki bu ayrım, bu ötekileştirme olduğu sürece öğretmen odaları iyi olabilir mi? Orada bu ayrımı yaşayan öğretmenler, kendi huzuru, mutluluğu olmadan, çocukların gözlerindeki ışıltıyı görebilir mi?
Sözleriniz, eğitime yaklaşımınız ülke adına, çocuklar adına, gelecek adına umut vermeye devam ediyor. Ancak öğretmenlerimizin bu koşullar altında çalışması, anayasal bir hak olan aile birliğinin olmaması öğretmenlere bu kadar değer veren bir Bakan olarak sizi rahatsız etmiyor mu? Öğretmenlerin yaşadığı bu çifte standardı kaldırmayı düşünüyor musunuz?
Öğretmenlerin çalışma koşulları hepimizin sorunu. Çünkü çocuklar geleceğimiz ve geleceğimiz öğretmenlerin elinde... Onların iyi olması, çocuklarımızın, geleceğimizin, ülkemizin hepimizin iyiliği demek...

plusbanner2x