Çocuk susuyor, anne susuyor, baba susuyor, toplum duruma göre, cinsiyete göre susuyor, medya susuyor… Sadece vakaların sayısı artıyor ve biz izlemeye devam ediyoruz.
Neden bahsettiğimi anladınız elbette; Çocuk istismarı… Yazması bile çok ağır…
Sanırım herkesin merak ettiği ilk soru ailelerin neden sustuğu. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Anabilim Dalı Başkanlığı yapan ve geçen yıl emekliliğe ayrılan Prof. Dr. Türkay Demir, nedenini şöyle anlatıyor;
“Vaka örneklerinden söz edebilirim. Örneğin bir kız çocuğunun komşusu tarafından taciz edildiği ya da tecavüze uğradığı yolunda bir rapor var. Bir, çocuk bunu kendisi zaten bildirmemiş olabilir. Tehdide uğramıştır, korkmuştur, istismarcı kendisine veya yakınlarına zarar geleceğini söylemiştir. Orada bloke olabilir. Çocuk kendisini suçlu hissettiği için söylemeyebilir. Mesela dışarıda olmaması gereken bir zamanda dışarıda olduğu için, gitmemesi gerektiği söylenen bir yere gittiği için bunun olduğunu düşünebilir, yine haber vermeyebilir. Diyelim ki annesi bunu öğrendi. Bu kez annenin babaya ve diğer aile bireylerine bildirmesi konusunda bir bariyer var. Çünkü annesi, ‘babası elini kana bular mı?’, ‘başka bir şey yapar mı?’ gibi bir sürü şey düşünebilir. Diyelim ki babası da öğrendi, bu sefer ‘bunu mahkemeye bildirmek gerekir mi?’, ‘bizim adımız kötüye çıkar mı?’ ‘kızın siciline işlenir mi?’ şeklinde o kadar çok bariyer var ki bu konuda. Onu da aşsalar bile bu kez karşı taraftan kendilerine gelecek bir tehditle ilgili bir şey olabilir. Tüm bunları bize anlattıkları zaman hak vermek zorunda kalıyoruz. Küçümsenecek, hafife alınacak şeyler değil. Hepsi anlaşılabilir şeyler.”
DEĞERLER AYRIŞTI
Hepimizin kafasındaki bir diğer soru da bu vakaların sayısının neden arttığı… Türkay Hoca, dini referanslı gündelik ideoloji ve buna eşlik eden siyasi atmosferin de kadın ve çocuk istismarları için zemin hazırladığını söylüyor ve ekliyor: “Toplumsal kutuplaşmayla değerler ayrıştı. İş kazası, çocuk istismarı, doğanın korunması gibi aslında anlaşmanın zor olmaması beklenen konularda insanlar pozisyonel bir duyarsızlık sergilemeye başladı. Bugün çocuk istismarı kadar yaralayıcı olan şeylerden birisi, toplumun bir kesiminin çocuk istismarlarına, kadın ölümlerine, iş kazalarına, doğa katliamına karşı duyarsız kaldığı duygusu.
Bir başka sorunun da bu ortam içinde istismarcıların hiç ceza almaması ya da yetersiz/ göstermelik cezalar alması olduğunu söyleyen Türkay Hoca, “Verilen ceza her ne kadar bir çocuğun acılarını yok etmezse de olay olup bittikten sonra çocuğa ruhsal olarak yardım etmenin yollarından biri de faillerin cezasız kalmadığını ona gösterebilmektir. ‘O kişi şimdi cezasını çekmekte’ duygusunu çocuğa yaşatabilmektir. Bu çocuğun adalet ve güven duygusu için çok önemli” diyor.
ÇOCUK OLMAK ZOR
Türkiye’de gücü yetenin her şeyi yapabildiğini vurgulayan Türkay Hoca şöyle devam ediyor: “Öte yandan çocuklar her zaman toplumun en güçsüz ve bağımlı kesimini oluşturuyor. Eğer değerlerin geride kaldığı ve tümüyle gücün hakim olduğu bir ortamda olacaksak bundan en fazla kim zararlı çıkar? En güçsüz. bakıma en ihtiyacı olanlar, yani çocuklar… Dolayısıyla bu ruhsal, zihinsel, toplumsal atmosfer en çok da çocuklar için zararlı gibi görünüyor. Ancak adalet, insanı gücünün yettiği her şeyi yapmaktan alıkoyan vicdan, kendine ve başkalarına saygısını korumasını sağlayan dürüstlük insanları gücün bu kadar eşitsiz dağılmış olmasına karşı koruyabilir. Böyle düşünüldüğünde çocuk olmayı istemenin mümkün olmadığı bir dönemdeyiz desek yanlış olmaz.”