Neo-Osmanlılık pek revaçta ya bugünlerde, Osmanlıca bir söz ile başlayalım:
“Hafıza-ı beşer, nisyan ile malüldür”
Türkçesi “İnsan hafızasının unutkanlık hastalığı vardır”.
Gazetecilik bir anlamda bu hastalığa deva olmak, insanların unutmasını engellemektir. O halde görevimizi yapalım.
Almanya’da bir yıl önce, eylül ayında genel seçimler yapıldı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, işte tam da bu seçimlerden önce üst üste açıklamalar yaptı. Almanya’daki Türk kökenli seçmenleri (yaklaşık 1.2 milyon kişi) aralarında Almanya Başbakanı Angela Merkel’in partisi Hristiyan Demokratlar’ın da olduğu, bir dizi siyasi partiye “oy vermemeye” çağırdı:
“Almanya’daki tüm vatandaşlarıma sesleniyorum. Bunlara sakın ola oy vermeyin hataya düşüp. SPD, Hıristiyan Demokratlar, Yeşiller... Sakın. Türkiye düşmanı olmayan partilere oy verin. Bu artık Almanya’da yaşayan Türk vatandaşlarımın onur mücadelesidir.”
Erdoğan, saydığı partileri “Müslüman düşmanı, Türk düşmanı” diye de nitelendirdi.
Şimdi bu sözlerden tam bir yıl sonra, Erdoğan resmi bir ziyaret için Almanya’ya gidiyor.
Berlin’de yapacağı en kritik görüşme ise “Müslüman düşmanı, Türk düşmanı” kategorisine soktuğu Başbakan Angela Merkel ile olacak.
Ziyaretin ana gündemi ise ekonomi.
AKP yönetimi kendi vatandaşlarına “kriz filan yok” dese de yurtdışından Türkiye’nin ekonomisi pek öyle görünmüyor.
Türkiye’deki ekonomik kriz en çok da Türkiye’nin iş yaptığı ülkeleri, yani başta Almanya olmak üzere Avrupa Birliği’ni endişelendiriyor.
Endişenin kaynağı ise ekonomik krizin derinleşmesi halinde, özellikle Türk özel şirketlerinin Avrupalı partnerlerine olan borçlarını ödeyememe riskleri.
İşte Almanya, bunun için harekete geçmiş durumda. Eylül ayının son günlerindeki Erdoğan-Merkel görüşmesinden bir hafta önce Erdoğan’ın damadı, Maliye ve Hazine Bakanı Berat Albayrak, Alman mevkidaşı ile bir araya gelecek.
Alman basınına göre, önce Albayrak’a, ardından da Erdoğan’a, Türkiye’nin ekonomisini düze çıkarabilmesi için “IMF ile anlaşma” önerilecek.
Erdoğan daha önce pek çok kez yaptığı konuşmalarda IMF ile anlaşan kendinden önceki Türk hükümetlerini yerden yere vurmuştu. Dolayısıyla, IMF ile anlaşmanın AKP hükümetleri açısından seçenek olarak görülmediği düşünülebilir.
İşte bu nedenle de Berat Albayrak, Almanya görüşmelerinden hemen önce Körfez ülkelerine gidecek, Türkiye’nin acil ihtiyacı olan finansal desteği Arap yarımadasında arayacak.
Ancak son dönemde Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan’la Türkiye’deki AKP hükümetinin hemen her alanda karşı cephelere düştüğünü unutmamak gerek. Bir de buna hem Suudiler’in, hem de BAE’nin en büyük müttefiki, hatta “hamisi” Washington ile AKP yönetimi arasında yaşanan gerilimi de ekleyin.
Kısacası...
Yandaş basın ne yazarsa yazsın, şunu bilin:
Erdoğan’ın Berlin ziyareti zor geçecek...

ABD "ALTERNATİF ÜS" PEŞİNE DÜŞTÜ


Türkiye, ABD ile ne zaman ciddi bir anlaşmazlık yaşasa, iktidar ya da muhalefet, herkesin aklına ilk İncirlik Üssü gelir.
“Kapatalım, görsünler günlerini” ile “İncirlik Üssü kapatılırsa, Türkiye’nin elindeki en önemli araç kaybedilir” tezleri arasında, İncirlik’in akıbeti tartışılır durur.
Ama belli ki ABD ile Türkiye arasında yaşanan kriz, “Papaz Brunson” anlaşmazlığından çok daha derin.
Geçen ay Kıbrıs Rum Kesimi’ne ABD’den kritik bir ziyaret gerçekleşti;
ABD Kara Kuvvetleri Komutanı General Alexander Milley Güney Kıbrıs’a giderek, Rum yönetiminin “üs kolaylığı” istedi.
Amerikalı General’in birden bire bu ziyareti yapmasının önünü açan ise Kıbrıslı Rumlar’ın son birkaç ay içinde hem Fransa, hem de İsrail ile üs anlaşması yapmaları.
Buna bir de ABD’nin Suriye’nin kuzeyinde, PKK terör örgütünün uzantısı PYD-YPG kontrolündeki alanlarda yaptığı yoğun üs inşa/ genişletme/ modernleştirme çalışmalarını ekleyin. Son gelen bilgiler, ABD’nin bu bölgedeki üslerine “gelişmiş radar sistemleri” yerleştirmeye başladığını gösteriyor.
Belli ki ABD, İncirlik’e de Kürecik’deki radar üssüne de alternatif arayışına başlamış bile...

RUSYA İLE "STRATEJİK" ORTAKLIK: NAHÇİVAN'A ÜS...

Türk dış politikasında, son dönemde belki de en kritik açıklama, geçen ay sonunda Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’ndan geldi.
Bakan, Rusya’yı resmen “Türkiye’nin stratejik ortağı” ilan etti.
NATO üyesi bir ülkenin, Rusya ile nasıl “stratejik ortak olabileceği” tartışmalarını bir kenara bırakıp, bu ortaklığın işleyip işlemeyeceğine bakmak daha faydalı olur.
AKP’liler ne kadar “yakınlaştık” da deseler, bölgedeki konumları ve büyüklükleri nedeniyle Türkiye ve Rusya arasında “etkinlik rekabeti” kaçınılmaz.
Eskiden bu rekabet sadece Orta Asya’daydı.
Ancak Ruslar’ın Suriye’ye yerleşmeleri, İran’la gerçekten “stratejik ortak” haline gelmeleri ile Ortadoğu’da Türk-Rus rekabeti daha görünür hale geldi.
Mesela Suriye İdlib’de; bölgedeki cihatçılara Ankara ve Moskova çok farklı bakarken, aynı yönde politika izlemeleri mümkün mü? Nitekim, Çavuşoğlu’nun Rusya’yı bizzat “stratejik ortak” ilan ettiği, Rus mevkidaşı Lavrov ile yaptığı ortak basın toplantısında bile İdlib konusundaki “uzlaşmasızlık” ortaya dökülüverdi.
Benzer bir sıkıntı da Irak’ta kapıda; Kuzey Irak’ın ekonomik sıkıntılarını iyi kullanan Rusya, burada da petrol/ doğalgaz çıkarma ve boru hatları işlerine ortak oldu. Türkiye bölgeden dışlanırken, Rusya iyice yerleşti.
Ve elbette Kafkasya; Rusya Ermenistan’ın “hamiliğini” üstlenmiş, üstelik Ermenilerle savunma ortaklığını yeni bir safhaya taşıma anlaşmasını açıklamışken, Ankara ile Moskova Kafkasya’da ne kadar işbirliğine girebilir?
Nitekim, Ankara’da son dönemde kulislerde konuşulan çok önemli bir gelişme var; Türkiye, Somali ve Katar’dan sonra yurtdışındaki 3. Askeri Üssünü Nahçivan’da kurmak için harekete geçmiş durumda.
Sizce Nahçivan’da Türk askeri üssü konusunda en yeni “stratejik ortağımız” Rusya’nın tepkisi ne olur?

plusbanner2x