İstanbul’da yapılan Fransa, Almanya, Rusya ve Türkiye dörtlü zirvesinden sonra, AKP hükümeti uzun süredir dillendirdiği “Fırat’ın doğusundaki terör oluşumuna operasyon” için ilk adımı attı...
Fırat’ın doğusunda, PKK terör örgütünün Suriye uzantısı PYD-YPG kontrolündeki bölgeye yönelik Türkiye’den top atışları başladı.
Türkiye, Afrin’e yönelik operasyona da önce uzun süren bir “top ve obüs atışı” ile başlamış, daha sonra Mehmetçik Suriye’ye ayak basmıştı.
Soru şu; AKP hükümeti aynı senaryoyu bu kez de Fırat’ın doğusu için uygular mı?
Her ne kadar AKP’liler Amerikan karşıtı nutuklar da atsalar, Afrin benzeri bir operasyonun Fırat’ın doğusuna gerçekleştirilmesi uzak bir ihtimal gibi görünüyor.
Bunun en temel nedeni ise bu bölgenin bizzat Amerikan askerlerinin devriye gezdikleri alan olması.
İktidarların yaptıkları, yapacaklarının teminatıdır. Dolayısıyla dış politikasını “ABD’ye karşı çok sert konuşmalar yapmak, ancak alanda Amerikan çıkarlarına dokunmamak” üzerine kuran AKP hükümetinin, böyle bir riski göze alması pek mümkün görünmüyor.
Peki o zaman AKP hükümeti  neden Fırat’ın doğusuna yönelik top atışlarına başlama talimatı verdi?
Bunun yanıtını hem Suriye denkleminde, hem de Türk-Amerikan ilişkilerinin diğer yönlerinde aramak gerekiyor:

ABD’NİN İRAN AMBARGOSU: ABD’nin İran’a yönelik petrol ve doğalgaz ambargosu bu hafta başlıyor. Fırat’ın doğusuna yönelik bombardımanın, tam da İran’a yönelik yaptırımlardan bir hafta kadar önce başlaması “tesadüf” değil. Türkiye, eğer gözünü karartırsa, Washington yönetimine Ortadoğu’da ciddi sıkıntı çıkartabilecek potansiyelde olduğunu hatırlatmış oldu. Nitekim ABD hükümeti tam da Suriye’ye PYD/YPG aracılığıyla iyice yerleşirken AKP’nin sorun çıkarmasını engellemek istemiş olacak ki, bugün açıklanacak “geçici istisna sağlanacak 8 ülke” içinde Türkiye’nin de olduğu kulislere sızdı bile.

HALKBANK CEZASI: Reza Zarrab’ın Türkiye’de çete kurarak yaptığı alavere/dalavereleri nedeniyle, ABD’nin Halkbank’a vereceği cezanın tam da yerel seçimlerden önce açıklanması, AKP hükümetinin hiç işine gelmez. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD Başkanı Trump’la yaptığı görüşmede Halkbank konusuna da değindiklerini açıklaması, Türkiye’nin “sıkıntı çıkarmamasına” karşılık, Halkbank’ın “pazarlık masasına girdiğinin” kanıtı niteliğinde.

İDLİB’İ UNUTTURMAK: İdlib’de Rusya’yla varılan uzlaşma sonucunda, AKP hükümeti “Esad yönetimini devirmek” politikasını sessiz sedasız terk etti. –bakmayın siz AKP’lilerin “Esed gidecek” söylemlerine-. AKP’nin politikası Moskova’nın bastırması sonucunda artık sadece Suriye iç savaşının başından beri besleyip büyüttüğü cihatçı grupları- hadi bizzat tasviye etmek demeyelim- zapturapt altına almakla sınırlı.

Üstelik, AKP hükümetinin Suriye politikasında yaptığı bu büyük fedakarlık bile Rusya’yı tatmin etmemiş olacak ki Putin İstanbul’daki dörtlü zirvede İdlib düzenlemesinin “geçici” olduğunu, bu bölgenin de er-geç Esad yönetimine devredileceğini üstüne basa basa söyledi.
İşte AKP’nin Fırat’ın doğusuna -pek sonuç getirici gibi görünmeyen- bombardımanı, biraz da İdlib sıkışmışlığını unutturmak için gibi...

PYD/YPG’SİZ CENEVRE GÖRÜŞMESİ: Bombardımanın bir başka amacı ise Cenevre’de BM gözetiminde yakında başlaması planlanan Suriye barış görüşmeleri için el yükseltmek. ABD Cenevre’de PYD-YPG’yi de görmek istediğini zaten açıkladı. İşin kötüsü, Suriye’de “Türkiye’nin müttefiki” gibi duran Rusya da bu fikre hiç karşı değil. -Moskova’daki PYD ofisinin hâlâ aktif olduğunu unutmamak gerekiyor - Aksine Rusya, Amerikalılar’ı Suriye’den temizlemenin yolunu, PYD/YPG’nin Esad rejiminin anlaşmasında görüyor. Bunun için ise Cenevre görüşmeleri Moskova’da “biçilmiş kaftan” gibi algılanıyor. AKP, sınırdan PYD/YPG’ye bomba yollayarak, bunun önünü almaya çalışıyor.

YEREL SEÇİMLERE HAZIRLIK: Fırat’ın doğusuna yönelik bu bombardımanın iç politika yönünü de unutmamak gerekir. AKP hükümeti için, tam da MHP’yle ittifak olasılığının ortadan kalktığı bir sırada, Türk milliyetçisi oyları kendi etrafında toplamak için PYD-YPG’ye çatmaktan daha kolay bir yöntem olabilir mi?
Yani siz bakmayın önümüzdeki dönemde iktidar eliyle artırılacak milliyetçi hezeyanlara...
AKP hükümeti, ABD’ye ya da onun bölgedeki çıkarlarına karşı ne yaptı ona bakın.
Rahip Brunson serbest. AKP’liler Washington’a bağırırken TSK’nın müdahale ettiği Afrin’de hiçbir Amerikan askeri yoktu. Trump, Kudüs’ü “İsrail’in başkenti” ilan edince hışımla geri çekilen Türkiye’nin Washington büyükelçisi iki ay içinde geri gönderildi. İncirlik Üssü tam kapasite çalışıyor. THY’ye durup dururken 11 milyar dolarlık Amerikan uçağı alındı. Üstüne bir de McKinsey gibi bir Amerikan firmasına Türkiye’nin ekonomisi teslim edilmeye kalkıldı. Şimdi de yeniden Trump’la “çok iyi dost” pozları kapıda.
Kısacası;
AKP hükümeti, ABD’ye de ABD’nin desteğiyle oluşturulan PYD-YPG bölgesine de bugüne kadar ne yaptıysa, yine onu yapacak...
Hiçbir şey.
Vatandaş da hamasi nutuklarla coştuğuyla kalacak...

zeynep-gurcanli

Bir ay önce Türkiye’nin göbe­ğinde, İstanbul’daki Suudi Başkon­solosluğu’nda bir cinayet işlendi.
Tüm dünyadaki gözler, biraz da Türkiye’den özellikle Amerikan medyasına sızdırılan haberler sayesinde, Kaşıkçı cinayetinin “azmettiricisi” olarak Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Salman’a (MBS) döndü.
Suudi yönetimi önce “yok öyle bir şey” dediği Cemal Kaşıkçı cinayetini, Türkiye’nin de sıkış­tırması sonucu kabul etti. Suudi bürokrasisi şimdilerde sorumlu­luğun MBS’ye kadar dayanma­sını engellemek için var gücüyle uğraşıyor.
Peki AKP hükümeti ne yapıyor?
İnanılır gibi değil ama isteyerek ya da istemeyerek MBS’nin “ka­çışına” olanak sağlıyor.
AKP hükümetinin bu konuda attığı ilk adım, Viyana Konvansi­yonu’na göre gözaltı yetkisi bulun­masına rağmen, Suudi Arabis­tan’ın İstanbul Başkonsolosu’nun cinayet olayından yaklaşık bir hafta sonra elini kolunu sallayarak (üstelik VIP’ten) ülkeden çıkışına izin vermek olmuştu. -Cumhur­başkanı Erdoğan, Washington Post’a hafta sonu yazdığı maka­lede Suudiler’e ‘Neden konsolos hâlâ tutuklanmadı?’ diye sormuş. O konsolos İstanbul’da AKP hükümetinin elinin altındayken, neden tutuklanmadığı, elini kolunu sallayarak ülkesine dönmesine izin verildiği muamma tabi.-
İkinci adım ise geçen hafta gerçekleşen bir telefon konuşması oldu.
Kaşıkçı cinayeti konusunda sıkışan MBS, Ankara’yı, Cumhur­başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı aradı, telefonla konuştu.
Telefon konuşmasının ardından Ankara herhangi bir açıklama yapmazken, Suudi Veliaht Prensi “Türkiye ile Suudi Arabis­tan’ın arasını bozamayacaksı­nız” deyiverdi. Bununla da kalma­dı, devam etti:
“Suudi Arabistan ve Tür­kiye arasında çatlak oluş­turmak isteyenler var. Kral Salman, ben ve Erdoğan olduğu sürece bunu başara­mayacaklar...”
MBS bu sözlerle kendisini Kaşıkçı cinayetinden soyutlamış oldu. Bunu Erdoğan ile telefon görüşmesinden hemen sonra ya­parak ise sanki Ankara da durumu böyle görüyormuş gibi bir izlenim yarattı.
Keşke Suudi Arabistan’dan gelen o telefona Ankara’daki Saray’dan yanıt verilmeseydi...