Hollanda, Ankara’daki büyükelçisini resmen geri çekti.
İsveç Dışişleri Bakanı Türkiye’ye yapacağı seyahati iptal etti.
Fransa ile Afrin operasyonu nedeniyle sözlü itiş-kakış had safhada
İtalya, Papa ile görüşmek için Roma’ya gelen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı “kerhen” ağırladı; İtalyan basını Türk-İtalyan ilişkilerini değil, İtalya Cumhurbaşkanlığı mutfağına sokulmayan Erdoğan’ın “çeşnicibaşını” yazdı.
Almanya ile ilişkiler malum.
AKP’nin AB ülkelerinden en iyi ilişkide olduğu İngiltere; o da zaten Brexit’le birlikten çıkmanın derdinde.
İşte böyle bir ortamda, Ankara uzun süredir ihmal ettiği Avrupa Birliği’yle yeniden masaya oturma derdine düştü.
Davutoğlu’nun Başbakanlığı döneminde pek çok konuşulan, bol bol seçim kampanyası malzemesi yapılan, sonunda da elbette “balon” çıkan “Avrupa’ya vizesiz seyahat” yeniden gündemde.
Öncelikle, vize muafiyeti konusunda AB ile müzakerelerde “nerede kalmıştık” ona bakmak gerek.
AB, Ankara’nın önüne 72 kriter koymuştu vizesiz seyahat için. AKP hükümeti bunun 67’sini tamamladı. Geriye 5 tane kaldı.
Ancak bu 5 kriter, öyle yenilir yutulur konular değil. İçinde yolsuzlukla mücadele de var, Türk Ceza Kanunu’ndaki “terör” tanımının Avrupa ile uyumlaştırılması da.

Öncelikle “terör tanımı” konusu;
Olağanüstü hal uygulamasının ülkeyi yönetmede yarattığı kolaylığı pek seven, gazetecileri yazdıkları haberler yüzünden “terörle” ilişkilendirip hapse atan, akademisyenleri, meslek odalarını sadece bildiri yayınladıkları için “vatan haini” ilan eden AKP hükümeti, şimdi AB ile “terör tanımı” konusunda uzlaşmaya kalkıyor.
AKP, terörle ilişkili kanunlarda AB’nin istediği düzenlemeye karşı, kendi önerisini geçen hafta sundu Brüksel’e.
Önerideki tek yeni nokta, “habercilik sınırlarını aşmayıp, eleştiri amacıyla dile getirilen düşüncelerin suç olmayacağı” ibaresinin, Terörle Mücadele Kanunu’na dahil edilmesi.
Bu ifade zaten Türk Ceza Kanunu’nda var. Ama olmasına rağmen halen onlarca gazeteci, akademisyen ya da sosyal medya kullanıcısı hapiste, sırf düşüncelerini ifade ettikleri için hapiste.
İkinci bir kanuna aynı ifadeyi koysanız ne olur, koymasanız ne olur? Uygulamadıktan sonra...

İkinci konu, yani “yolsuzlukla mücadele”, AKP’nin aşıl topuğu niteliğinde.
Vizesiz Avrupa için kriter, özellikle siyasette etik kuralların hakim olması. Bunun için de Türkiye’nin, Avrupa Konseyi bünyesindeki yolsuzluk karşıtı oluşum GRECO’nun kararlarına uyması gerek.
Oysa daha iki ay önce, New York’ta görülen Zarrab davasında AKP’li eski bakanların- isimleriyle analım; Zafer Çağlayan ve Muammer Güler- AKP tarafından atanmış bir kamu Bankası Genel Müdürü’nün -Halkbank eski Genel Müdürü Süleyman Aslan- milyonlarca dolar-Euro-TL rüşvet aldıkları ortalığa dökülmüştü. Ne yaptı bu konuda AKP iktidarı? Değil bu kişilerden hesap sormak, tek bir soruşturma bile ortada yok.
Durup dururken istifaya zorlanan AKP’li büyükşehir belediye başkanları hakkında “niye istifa ettiler” diye soru sormak bile mümkün değil.
Böyle bir ortamda AKP hükümeti “GRECO’nun tüm kararlarını tanıyoruz” demekle kalmayıp, kendi GRECO’sunu kursa ne olacak?
Kısacası, “Türk vatandaşları için vizesiz Avrupa” hayal...
Ama, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Afrin operasyonu çerçevesindeki son söylemlerini, Türkiye’nin en saygın kurumlarının isimlerindeki “Türk” ibarelerini bile tartışmaya açmasını görünce;
“Vizesiz Avrupa” hayali, olası erken seçim için AKP’ye iyi propaganda malzemesi olacak gibi.

Putin’e sorular


Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın son dönemde en çok konuştuğu lider Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin.
Hemen hemen iki ayda bir yüzyüze görüşme, her ay ise bir ya da iki telefon görüşmesi yapılıyor Moskova ile Ankara’da devlet başkanı düzeyinde.
Ancak sonuç, Türkiye açısından çok da parlak değil.
Mehmetçik Afrin’de, Zeytin Dalı Harekatı kapsamında tüm gücüyle -ve çok da başarılı şekilde- mücadele verirken, Moskova’dan çatlak sesler geliyor.
Erdoğan, bu yoğun teşrik-i mesaide sormuş mu bilinmez. Ama Erdoğan’ın “dostum Vladimir” dediği Putin’e bazı kilit soruları biz soralım;
*Moskova’da açılmış olan PYD ofisi ne oldu? Kapattınız mı, yoksa hâlâ faaliyette mi?
*Rusya’nın Şam Büyükelçisi Kinşak’ın geçen hafta yaptığı “PYD’nin Suriye hakkındaki herhangi bir müzakereden dışlanmasına karşıyız” açıklaması ne anlama geliyor?
*Aynı Rus Büyükelçisi, PYD ile Rusya’nın Suriye’deki Hmeymim Rus üssünde görüşme yaptığını da açıkladı. Türkiye Afrin’de PYD-YPG’ye karşı çarpışırken, aynı örgütle görüşme yürütmek, “dostum Vladimir” hitabının getirdiği sıcaklığa sığar mı?
*Soçi’de arz-ı endam eden, Reyhanlı’daki büyük terör katliamının sorumlusu, Acilciler terör örgütünün elebaşısı Mihraç Ural ne oldu? Gözaltına alındı mı? Yoksa Rusya’ya geldiği gibi, elini kolunu sallayarak -hatta Rus uçaklarıyla- ülkeden ayrıldı mı?
Menbiç’te ABD askerlerinin PYD-YPG teröristlerine kucak açmasına “Eyyy ABD!” diye seslenmek, “Obama da beni aldattı, Trump da aldattı” demek iyi de;
Ya Rusya? Ya Putin?
Bilmediğimiz bir şeyler mi var?