İşsizlik: 15 yılın zirvesinde. İşsizlik maaşı başvuruları: Uçuyor. Kredi kartı borçları: Aldı başını gitti. Son iki yılda ekonomiye yönelik sadece olanı göstermeye çalışan kaynaklardan duyduğunuz haberler aşağı yukarı böyle. Durumu olduğu gibi okurlarına aktaran sozcu.com.tr’de ekonomiye ilişkin olumlu olan gelişmeleri de sizlerle paylaşmak istiyoruz ama bulmakta çok zorlanıyoruz.

Maalesef Türkiye ekonomisi şu an çok zorlu bir süreçten geçiyor. 2019’un ilk çeyreğinde ekonomi küçüldü. Aslında artık rakamların da pek bir önemi yok. Herkesin etrafında bir sürü işsiz insan var, herkes çarşıya pazara çıktığında durumu görüyor. Kasap reyonundaki fiyatlara üç kez bakıyoruz.  Peki ya bunca olumsuzluğun arasında ‘ekonomide ne iyi gidiyor?’ Bu soruyu Türkiye’nin önde gelen ekonomistlerine sorduk. Sözcü Gazetesi yazarı Ege Cansen, ekonomist Uğur Gürses, Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomi ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi Direktörü Profesör Sefyettin Gürsel ve Bilgi Üniversitesi Ekonomi Öğretim Üyesi Cem Başlevent sorularımızı yanıtladı. Bazıları 'ne iyi gidiyor' sorusuna verecek yanıt bulamazken bazıları buldu. Aldığımız cevapları sizlerle paylaşıyoruz.

'HAZİRAN'DA İLK KEZ CARİ FAZLA VERECEĞİZ'


Türkiye’de üretim büyük ölçüde ithal mallara dayalı olduğu için tüketimin düşmesi ve üretimin yavaşlaması ithalatı azaltıyor, iç pazar daralmasından ihracata yüklenen firmalarla birlikte ihracat gelirleri de artınca Türkiye cari açıktan cari fazla verme noktasına kadar geldi. Mayıs ayında açıklanan Mart ayı cari açık rakamlarına göre Türkiye 589 milyon dolar cari açık verdi. Beklentiye göre; haziran ayında tarihimizde ilk kez aldığımız malın maddi karşılığı sattığımız malın maddi karşılığından az olacak ve cari fazla vermeye başlayacağız.



Ekonomi basının tecrübeli yazarı Ege Cansen Türkiye’nin cari açığının azalmasının ekonomideki olumlu gelişmelerden biri olduğunu söylüyor. Cansen ‘zafer hasar ister’ derken Türkiye’nin cari fazla vererek büyüme modeli bulması gerektiğini ve bunun en büyük yapısal reform olduğunu söyledi. Cansen, “Türkiye cari açık vererek yoluna devam edince bir yerde çuvallıyor. Türkiye’nin en büyük yapısal reformu cari açık vermeden büyüme modelini oturtabilmektir” diyor.
'Türkiye’nin büyüyebilmesi için cari açık vermesi gerekli' görüşüne şiddetle karşı çıkan Cansen, “Türkiye ekonomisi genetik olarak hastalıklı diyenler cari açıksız büyümenin olmayacağını düşünüyor. Türkiye’nin kültürünün buna müsait olduğuna inanıyorlar. Türkiye’yi eroin bağımlısı gibi cari açık bağımlısı sanıyorlar” ifadesini kullanıyor. Haziran ayında AKP döneminde ilk defa cari fazla verilmesi bekleniyor. Ekonomi Bakanı Berat Albayrak bunu ‘yeni bir dönemin kapısı’ olarak nitelendiriyor.

'CUMHURBAŞKANI'NIN IMF İLE ANLAŞMAMASI OLUMLU'


Cansen sözlerini noktalarken ekonomideki başka bir olumlu noktanın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın IMF ile anlaşmaması olduğunu söylüyor. Cansen Türkiye’nin krizden çıkışın yolunu kendi bulması gerektiğini bu yüzden IMF’le anlaşmamanın iyi bir şey olduğunu şu sözlerle dile getiriyor: Tayyip Erdoğan’ın birtakım duygusal propagandaya dayalı sebeplerden dolayı IMF’yi istememesi iyi bir şey. IMF dış borç bulma maliyetini düşürebilirdi fakat ben anlaşılmamasına gizliden gizliye seviniyorum. Kul sıkışmadan hızır yetişmez.



Ekonomist Uğur Gürses sorumuza en kısa ve en net cevabı veren isim oldu. Gürses bu ekonomik ortamda yoksul vatandaşları takdir ettiğini söyledi. Gürses, “Düşen gelir ve mutfak yangınıyla azalan harcanabilir gelirler epey düştü bununla yaşayabilmek takdir edilecek bir çaba” diye konuştu.



Deneyimli ekonomi profesörü Seyfettin Gürsel mevcut durumda ekonomi adına bahsedecek olumlu bir şey bulamadı. Gürsel sozcu.com.tr’nin sorularını yanıtlarken ekonominin 2018’in ikinci çeyreğinden itibaren daralma sürecine girdiğini anımsattı. Gürsel asıl sorunun önceki ekonomik krizlerde olduğu gibi yüksek ekonomik büyümeye tekrar başlamanın zamanlaması olduğunu söylüyor. Gürsel resmi görüşün aksine Türkiye ekonomisinin uzun süre düşük büyüme performansı sergileyeceği görüşünde.

Gürsel, “Bu kez ekonomi çarklarını hızla harekete geçirecek koşullar yok: Banka sistemi batık borçların ağır yükü altında kredi hacmini genişletemiyor. Dış kaynaklar iştahlı değil, üstelik Türkiye ekonomi yönetimine duyulan güvensizlik nedeniyle dış kaynak oldukça pahalı” diyor.

Yüksek faizden dolayı vatandaşın da şirketlerin de borçlanmadığını anlatan Gürsel ilk çeyrekteki ekonomik büyümenin seçim ekonomisi davranışı ile kamu harcamalarından kaynaklandığı görüşünde. Bu ekonomik büyüme modelinin sürdürülebilir olmadığını anlatan Gürsel Türkiye’nin en büyük ekonomik sorununun işsizlik olduğunu anlatıyor.

[special_article_template title="" desc="Bu kez ekonomi çarklarını hızla harekete geçirecek koşullar yok. Banka sistemi batık borçların ağır yükü altında kredi hacmini genişletemiyor. " who="Prof. Seyfettin Gürsel"]

Profesör Seyfettin Gürsel sözlerini şöyle noktalıyor: Eğer pek çok uluslararası kuruluşun ve kimi ekonomistlerin düşük bir büyüme patikasına hapsolmuş Türkiye ekonomisi beklentisi doğrulanırsa en büyük tehdit işsizlik olacaktır. Geçmişte nispeten kısa süren işsizlik patlamaları kısmen işsizlik tazminatları, daha çok da aile dayanışmaları sayesinde toplum tarafından hazmedilebilmişti. Buna karşılık uzun sürecek bir işsizlikle bu destek kanalları baş edemez. Bu durumda Türkiye’nin sosyal ve ekonomik tarihinde ilk kez yaşanacak dramatik bir durumla karşılaşacağımızı not etmek isterim.



Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Cem Başlevent Türkiye’nin tasarrufu öğrenmesi gerektiğini ve cari fazla verecek olmamızın bu yolda bir adım olduğunu anlatıyor. Başlevent sozcu.com.tr’ye yaptığı açıklamada, “İstemeyerek de olsa cari fazla vermeyi başardık. Bu halkın alım gücündeki azalmayla alakalı oldu. Artık otomobil alamıyoruz, pahalı telefonlar alamıyoruz. Türk Lirası değersiz kalmaya devam ediyor. Bu süreyi kendi ürünlerimizi üretmek ve dış borcumuzu temizlemek için kullanmalıyız” diyor.

mumay@sozcu.com.tr