Son dönemde yerel mahkemelerin verdiği birçok mahkumiyet kararının, yüksek yargıdan dönmesi dikkat çekiyor. Özellikle siyasi davalarda verilen cezalar ya Yargıtay tarafından bozuluyor, ya da Anayasa Mahkemesi’nin “Hak ihlali ve yeniden yargılama” kararı vermesine neden oluyor. Sanıklar ise, yüksek yargıdan verilecek karara kadar cezaevinde kalıyor. Bunun son örnekleri, Anayasa Mahkemesi’nin Sırrı Süreyya Önder, Yargıtay’ın ise Cumhuriyet davasında verdiği kararlar oldu. Daha önce hatalı kararları nedeniyle hakimler hakkında tazminat davası açılabilirken, Ergenekon davası döneminde bu yol, AKP’nin yaptığı yasal değişiklikle kapatıldı.

Şimdi hakimler hakkında değil, hazine aleyhine dava açılabiliyor. Mahkumiyet halinde de ödemeyi devlet yapıyor. Türkiye’de 2007’den bu yana ‘yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı’ tartışılıyor. Hukukçular ve vekiller, yerel mahkemelerin verdiği kararların bozulmasını SÖZCÜ’ye şöyle değerlendirdi...

AKP milletvekili Mustafa Yeneroğlu: Fikir özgürlüğü konusunda AİHM/ AYM içtihatları açık. Temel hak ihlalleri son bulmalı, AYM/ AİHM içtihatları ceza mahkemeleri tarafından dikkate alınmalı. Şiddet ve terör eylemlerinin övülmediği, kişilerin ve toplulukların terör yöntemlerini benimsemeye, şiddet kullanmaya tahrik ve teşvik edilmediği sürece, ihlal kararı verilmesi zorunludur.

Adalet eski Bakanı Hikmet Sami Türk


Adalet eski Bakanı Hikmet Sami Türk: Hakimler, anayasa, yasalar ve vicdanlarına göre karar vermek durumundadır. Hatalı kararlar olabilir ama bu kararlar da istinafta Yargıtay da AYM’de incelenir. Son aşama olarak iç hukuk yolları tüketilmişse, AİHM de var. Burada önemli olan yargının siyasal baskı ile karar vermesidir. Bu konuda yüksek makamlardan bazı davaları etkileme amaçlı ifadelere rastlıyoruz. Bu suçtur ve yargılamanın siyasallaşmasını gündeme getirir. Yargıtay’da istinafta bozulan bir karar nedeniyle hakime yaptırım uygularsanız, o hakim teminatına da yargı bağımsızlığına da aykırı olur. Mühim olan kasıtlı biçimde, siyasal baskı ile karar verilmemesidir.

Avukat Turgut Kazan: Bu tür davalara bakan ve hatalı kararlar veren hakimler, yürütme tarafından uyarılmalıdır. Bu kararlar nedeniyle AİHM’de dahil tazminat söz konusu olacak. Tazminata sebep olan yargı mensubuna da bunun döndürülmesi, rücu edilmesi gerekir. Bir de yargı görevini açıkça kötüye kullananlar var. Kendilerini koruyan siyasi yapılanma gittiğinde bu konu yeniden gündeme gelir. Yargıçların, özellikle AİHM’den gelecek kararların ilerleyen süreçte mutlaka karşılarına çıkacağını bilerek hareket etmeleri gerekir.

Avukat Celal Ülgen: Son günlerde sıkça yerel mahkemelerin kararlarının Yargıtay’da bozulduğu, AYM’den de hak ihlali kararı verildiği görülüyor. Bu durum siyasi iklim değişikliğinin bir yansıması olarak yorumlanabilir. Yerel mahkemenin, sonra da istinafın görmediği bu hukuk ihlallerinin bir yaptırımı olmalı. Hukuka aykırı karar veren, hak ihlali yaratan yargıçlar hakkında soruşturma izni verilmeden konu kapatılıyor. Bu da yargının iktidara bağımlılığını güçlendiriyor.

Avukat İsmail Yılmaz


Avukat İsmail Yılmaz: İnsanların boş yere cezaevinde yatmasına veya başka şekilde mağdur edilmesine sebep olan yargı mensuplarının cezai sorumlulukları olmalıdır. Bu sorumluluk vardı, 2010’da kaldırıldı. Ergenekon davası sanıklarının, haksız tutuklamalardan mağdur olmaları nedeniyle o dönemki FETÖ’cü hakimlere karşı tazminat davası açmaya başlamaları üzerine, o davalara bakanlar koruma kalkanı içine alındı. FETÖ’cü kumpas yargısının elini güçlendirmek amaçlı
olarak yapılan bu düzenleme halen yürürlükte.
Yargı mensuplarının verdiği yanlış kararlar nedeniyle devletin tazminattan sorumlu olması kabul edilemez. Hukuk devletinde, her yapılan yanlışın hesabı bizzat muhatabından sorulmalıdır.