15 Aralık 2018 tarihinde, Yüksek Seçim Kurulu (YSK) 31 Mart 2019'da yapılacak yerel seçim takvimini Resmi Gazete'de yayımladı. Takvime göre seçimlerin başlangıcı 1 Ocak 2019 olarak belirlendi.

21 Aralık 2018 tarihinde TBMM'ye bir yasa önerisi verildi. Öneriye göre, 31 Mart yerel seçimleri gerekçe gösterilerek 'seçimin düzen içinde yönetimi için' yeni başkan ve üye seçmek yerine Yüksek Seçim Kurulu Başkanı Sadi Güven ile üyelerin görev sürelerinin 1 yıl uzatılması isteniyordu. O yasa AKP ve MHP oyları ile kabul edildi. Güven ve üyelerin görev süreleri uzadı.

Bu tarihte, yani 21 Aralık 2018'de dolar 5.28 TL, enflasyonu yüzde 20.30, İşsizlik oranı da yüzde 13.05, işsiz sayımız ise 4 milyon 302 bin idi.

1 Ocak 2019... Türkiye seçim sathı mahalline girmişti artık. Partiler doğal olarak propaganda çalışmalarını başlattı. Parti genel başkanları, milletvekilleri, yerel seçimde il, ilçe adayları, meclis üyeliğine adaylığını koyanlar, muhtarlar vatandaşın oyunu istiyor, vaadler havalarda uçuşuyordu.

"Oyunu bana ver, seçimden sonra iş olacak, aş olacak, dolar düşecek, ekonomi roketleyecek, art arda yeni fabrikalar açılacak, komşularımızla barış gelecek, demokrasi hiç olmadığı kadar güzel olacak, hukuk sistemimiz dünya standartlarına ulaşacak, emekli mutlu olacak, EYT'lilerin sorunları çözülecek, evsizlere çok uygun koşullarda ev, vergi borcu olanlara olanaklar gelecek, dara düşen vatandaş düze çıkacak..." Ve daha neler neler!

Sadece AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, tek başına bir koşu yaptı; 50 günde 57'si şehir merkezi olmak üzere 102 miting gerçekleştirdi. Destekçileri, bir o meydana bir bu meydana koşup onu dinledi umutlandı, destekledi.

Allah var, yerel seçimde aday olan büyükşehir belediye başkan adaylarından mahalle muhtarlarına kadar binlerce aday gece gündüz koştu, konuştu. Siyasetin dili ağırdı. Söylenmedik ağır söz, edilmedik hakaret kalmadı neredeyse. Ya ona oy verecektin, ya buna. Ona vermezsen "yanlıştasın" buna oy vermezsen "vatanını pek de sevmezsin..."

Dil bu ağızda durduğu gibi durmuyor. Edilen kelamlar, vatandaşta derin izler bırakmaya başladı. Pek çoğu, "Ben vatanımı en az sizin kadar seviyorum" diyordu. Kimileri de tıpkı desteklediği partinin genel başkanı gibi düşünüyor, suçlamalara aynen katılıyordu. Arkadaşlar arasında bile gerginlikler başladı. Devletin televizyonlarında ve özel kanallarda (gerçi çoğunlukla aynı isimlerdi ama) saatler süren canlı yayınlar, tartışmalar, güzellemeler, şimdi ne olacak programları, anketler, anketlerin doğruluğu, güvenilmezliği beynimizde yankılandı, yankılandı.

Dar gelirli vatandaş, TV başında tartışma programlarını izleyerek sabahladı. Sabah kalktığında yine dar gelirliydi, ancak söylenenlerden umutlanmıştı. 31 Mart sonucunu "Ya nasip" diyerek bekliyordu. İşsiz vatandaş, bir parti liderinin canlı yayınlanan açıklamalarını tane tane dinliyor, ertesi güne yine işsiz başlıyordu ama umudu vardı. 31 Mart... İş adamı kötü giden işlerinin akşamında evinde gazetesini okuyor, söylenenlerden yürekleniyor, bekliyordu.

1 Ocak 2019 ile 30 Mart 2019 tarihleri arasında milyonlar öylesine doldu, öylesine umutlandı, her gün maruz kaldıkları propaganda bombardımanından öylesine taştılar ki, tüm partilerin taraftarları bir konuda tek yürek oldu. Ortak fikir: Seçim artık sonuçlansın. Bir oh diyelim, işler açılsın, önümüze bakalım, çoluk çocuğumuzun geleceğine odaklanalım.

Doksan gün... Çok yorulduk. Maddi manevi yorulduk.

Ülke seçime gidiyor, ama pazar tezgahında patates soğanı 10 TL'ye alıyorduk. Vaatler havalarda uçuşurken petrole iki de bir zam geliyordu. Bir sigaramız var diyorduk, zamla uyanıyorduk. Birbirimize, hain diyorduk, zillet diyorduk sonra Survivor'da kim elenecek diye kafa yoruyorduk. Gündüz Beşiktaş kazanıyordu, gece tartışmacılar gölgelere saldırıyordu. Fenerbahçe yeniliyor, bir siyasi parti genel başkanı mitingde kendisi gibi düşünmeyenlere demediğini bırakmıyordu. Tuttuğumuz takımın durumuna bile üzülemiyorduk. Kafalarımız çok karışıyordu. Çocuğumuz sınavlardan başını kaşıyamazken akşam yemeğinde açık TV kanalının ana haberlerinde liderlerin birbirlerini yemesini çaresizce izliyor, etkileniyordu.

Yorulduk. Hem de çok. Siyasiler oradan oraya koşmaktan, vaatlerini saymaktan, kurtuluşun formülünü vermekten, biz vatandaşlar ise dinlemekten ve hatta her Allahın gün umutlanıp umutlanıp, aynı koşullara uyanmaktan.

Alt tarafı bir seçimdi. 5 yıllığına yaşadığımız kentin belediye başkanını seçecektik. Ama üzerimizden duygusal bir silindir geçti adeta. Herkes şöyle bir düşünsün, ne kadar yorgun olduğunu... Üstelik bu yorgunluk öyle bir ağaç gölgesinde üç gün dinlenerek atlatılacak yorgunluk değil.
Patron fabrikasının, iş yerinin geleceğini düşünmekten, emekli doluya koyup boşa almaktan, işsiz iş beklemekten, çalışan iyi bir zam beklemekten, genç korkusuz bir gelecek ummaktan, plan yapamamaktan yorgun. Yorgunuz...

Ve bizi siz yordunuz. Çok yordunuz hem de.
Seçime giren ve girmeyen tüm partilerin taraftarlarıyız biz. Yorulduk.
Kavganızdan, koltuğunuzdan, değişmeyen sert üslubunuzdan, ötekileştirmelerden, peşinizden koşmaktan ayaklarımızda derman kalmadı.

Şimdi yeni bir koşu başlatıyorsunuz. Ama, bilin ki biz Türk vatandaşları olarak çok yorulduk.
Lütfen artık kavga etmeyin, ettirmeyin bizi. Lütfen birbirinizi sevmeye çalışın. Bu ülke güzel bir ülke, bu ülkenin insanları doğruyu, kardeşliği, iyiyi gördüğünde bunun hakkını verir. Umutla sabreder işsizliğine, aç yatışına, emekliliğinde şöyle bir rahata eremediğine, çalışırken üç otuza ay sonunu getirmeye çalışmasına, fabrikasını kapatır başka bir yerde işçi olarak çalışır çoluğuna çocuğuna iki lokma ekmek götürür, bu vatan için askere koşar, hainin mermisine göğsünü siper eder.

Bugün 7 Mayıs 2019... Dolar 6.15, enflasyon (sebze meyvenin mevsimsel artışı sayesinde) yüzde 19.50, işsizlik oranı yüzde 14.7, işsiz sayımız ise 4 milyon 668 bin!
Özet, 4 ayda (Yerel seçim takviminin açıklandığı 15 Aralık 2018) Türk Lirası Dolar karşısında neredeyse 1 TL değer yitirdi. İş umudunu kaybedenlere 366 bin yeni vatandaşımız eklendi. Avrupa'nın önemli şehirlerinden Floransa nüfusu kadar, dile kolay 366 bin...

Lütfen artık bu son kavgalı, rüyalara giren gerilimli seçim olsun. Hep başkalarını sorguluyorsunuz, bu kez değişiklik yapıp kendinizi sorgulayın. Dilinizi, yüreğinizi yumuşatın. Çok ihtiyacımız var.
Sizin yok mu?