Cuma günü Müslümanların bayramıdır. Bir selam vermek, rahmet kapısı açmak demektir. Teknoloji geliştikçe artık bu mesaj yoluyla yapılıyor. Cuma günü rahmet, bereket ve faziletlerini aktarmak için eş, dost ve akrabalarımıza cuma mesajları göndererek hem onları hatırlıyoruz hem de günün maneviyatını birlikte yaşıyoruz. İşte huzur ve anlam dolu 1 Kasım cuma mesajları…

CUMA MESAJLARI 1 KASIM

Cuma mesajları her hafta olduğu gibi en popüler konuları arasında yer alıyor. Cuma mesajları ile günün maneviyatını en anlamlı şekilde sevdiklerinize iletebilirsiniz. Cuma günleri, İslam alemin yüzlerce yıldır büyük bir öneme sahipti. Müslüman alemi için günlerin en hayırlısı olarak kabul edilen cuma günleri ibadetlerin de yoğunlaştığı gündür. Bu mübarek günde müminler yakınlarına en iyi dileklerini ve en içten dualarını iletmek ister. Cuma günü rahmet, bereket ve faziletlerini aktarmak için eş, dost ve akrabalarımıza cuma mesajları göndererek hem onları hatırlıyoruz. İşte 1 Kasım resimli ve en anlamlı Cuma mesajları…

Günler bize dostların güzelliğiyle, dualarıyla mübarek oluyor. Umudumuz dostların hediyesi, duamızsa sizlerin sevgisi. Cumamız mübarek olsun.

Ne ev sahibiyim bu alemde, nede kiracı... Sadece bir ömür misafirim! Gerçek sevgi ve sevenlerimizle birlikte olmak dileğiyle. Hayırlı, nurlu cumalar.

Allah aşkı neler yaptırmaz ki insana? Bir can değil, binlercesi feda olsun yoluna. Hayırlı Cumalar.

Allah vücutlarınıza ve şekillerinize bakmaz. Fakat Allah kalplerinize bakar. Cumanız mübarek olsun. Hayırlı cumalar.

Rabbim çok yorgunum. Bana bütün haberlerin en güzelini gönder. Üzerime bir iyilik ve güzellik ver, hiç ummadığım sevinç nasip et. Amin. Hayırlı nurlu cumalar.



Ya Rabbi, Zatını seyran ettir, kendine hayran ettir, öyle yaşat ki bizi, ömrümüzün kalan kısmına ebedi bayram ettir. Hayırlı Cumalar.

Ey Cuma! Öyle bir gelişle gel ki; Kapkara kalplere nur, hırstan kör olmuş gözlere fer, mühürlenmiş kulaklara çığlık, basiretsiz akıllara idrak, zulme sessiz kalan yığınlara feraset, kilitlenmiş vicdanlara, anahtar ol. Cumamız mübarek olsun.

Allah; Ömrünü zeytin ağacının ömrü gibi uzun, bedenini zeytinyağı gibi sıhhatli, yuvanı zeytin taneleri gibi bereketli yapsın. Hayırlı Nurlu Cumalar dilerim.



Hayırlar feth ola, şerler def ola, gönüller handan ola, hastalar şifa ola, dertliler deva ola, borçlular eda ola, kalplerimiz mesrur, ayıplarımız mestur, günahlarımız mağfur, dünyamız mamur, ahiretimiz mamur, içimiz, dışımız pürnur ola, ahir ve akıbetimiz hayrola. Cumamız mübarek olsun.

Rabbim sen kalbi kırıkların sığınağı, yolda kalmışların yoldaşı, sen yalnızlığıma arkadaş olan ve tüm gönüllerin dert ortağısın. Beni benden uzağa at, senden uzağa atma. Cumanız mübarek olsun.

Allah'ım, inancımızdan ötürü bizi zillete düşürmeye gayret edenlere fırsat verme. Bizi İslam yolundan ayırma. Hayırlı cumalar dilerim.



Umut edip beklediğiniz, el açıp dua ettiğiniz her ne varsa olması dileğiyle hayırlı cumalar.Şüphesiz ki Allah adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara bakmayı emreder. Fenalıktan ve azgınlıktan men eder düşünüp tutasınız diye size öğüt verir. Hayırlı cumalar.

Her gününüz hayır, her gününüz bereket, barış, huzur, kardeşlik ve güzelliklerle dolsun. İbadetleriniz makbul, dualarınız kabul, cumanız mübarek olsun.

Allah'ım, bizi, dinde yalnız sana ihlasla ibadet eden haniflerden kıl! Yönümüzü yanlış bildiklerimizden Hakka tevcih eyle! Hayırlı cumalar.

Allah'ım... Ümidimi kaybettiğimde, senin yazdığın kaderin, hayallerimden daha güzel olduğunu hatırlat... Hayırlı Cumalar.

CUMA GÜNLERİ DOLUP TAŞAN BAZI CAMİLERİMİZ

SULTAN AHMET CAMİİ



İZMİR HİSAR CAMİİ



ANKARA KOCATEPE CAMİİ



CUMA ÖNEMİ NEDİR?

Müslümanların cuma günü yaptıkları haftalık toplu ibadetin önemi üzerinde durulmakta ve Resûlullah döneminde yaşanan bir olay ışığında ibadet ciddiyeti ve mabet âdâbıyla ilgili bir uyarı yapılmaktadır.

Dilimizde cuma şeklinde telaffuz edilen “cum‘a” (cumu‘a, cuma‘a) kelimesi, “toplamak, bir araya getirmek” anlamına gelen “cem‘” kökünden türetilmiş bir isimdir. İslâm’dan önce ‘arûbe” diye anılan bu günün cum‘a adını almasının sebebi hakkında değişik izahlar bulunmakla beraber, bunların ortak noktası toplantı günü olması özelliğidir. Bu günün önemi ve faziletiyle ilgili birçok hadis bulunmaktadır. Bunlardan ikisinin anlamı şöyledir: “Güneşin doğduğu en hayırlı gün cumadır. Âdem o gün yaratılmış, o gün cennete girmiş ve o gün cennetten çıkarılmıştır. Kıyamet de cuma günü kopacaktır” (Müslim, “Cum‘a”, 18); “Cumada öyle bir an vardır ki eğer müslüman bir kul o anı denk getirir Allah’tan iyi bir dilekte bulunursa Allah onu kendisine muhakkak verir” (Müslim, “Cum‘a”, 13-15). Bazı rivayetlere dayanarak müslümanlar cuma gününün kendileri için bir bayram günü olduğunu kabul ederler ve bu güne ayrı bir önem verirler. Cuma hazırlığı çerçevesinde sünnet olan işlerin başında boy abdesti almak gelir; hatta bu, bazı âlimlere göre farzdır.

Cuma günü öğle vaktinde öğle namazı yerine kılınan namaza cuma namazı denir. Belli şartların varlığı halinde cuma namazının farz olduğu hususunda icmâ vardır. Cuma namazının tarihçesi hicret öncesine uzanır. Peygamberliğin 11. yılı (m. 620) hac mevsiminde gerçekleşen ilk Akabe görüşmesi sonucunda Yesribli (Medineli) altı kişinin müslüman olmasını takiben bu şehirde İslâmiyet yayılmaya başlamış, hatta ertesi yıl yapılan Birinci Akabe Biatı’nın ardından Resûl-i Ekrem Medineliler’e İslâm dini hakkında bilgi vermesi ve Kur’an öğretmesi için Mus‘ab b. Umeyr’i görevli olarak göndermişti. İşte kaynaklar anılan bu ilk görüşmede Hz. Peygamber’e ilk olumlu cevabı veren ve peygamberliğin 13. yılında (m. 622) yapılan İkinci Akabe Biatı’nda kendi aile çevrelerindeki İslâmî gelişmeleri takiple görevli on iki kabile sorumlusuna başkan (nakîbü’nnukabâ) seçilen Es‘ad b. Zürâre’nin Medine yakınlarında cuma namazı kıldırdığını kaydetmektedir. Bazı rivayetlerde Mus‘ab b. Umeyr’in de bu dönemde Medine’de cuma namazı kıldırdığı belirtilir. Hz. Peygamber’in ilk defa cuma namazı kıldırması ise hicret esnasında olmuştur. Şöyle ki, Resûlullah Medine’ye bir saat mesafede bulunan Kuba’ya varınca orada konaklamış ve pazartesiden perşembeye kadar ashabı ile beraber çalışarak İslâm’ın ilk mescidini inşa etmiştir. Cuma günü buradan hareket edip Medine yakınlarında Rânûnâ vadisine ulaştığında buradaki Sâlim b. Avf kabilesine misafir olmuş ve o sırada cuma vakti girdiğinden anılan vadideki namazgâhta cuma namazını kıldırmıştır. Günümüzde, bu yerde inşa edilmiş ve Mescid-i Cum‘a adıyla anılan küçük bir cami bulunmaktadır. O tarihten sonra toplu cuma ibadeti düzenli bir farîza olarak ifa edilmekle beraber konumuz olan âyetlerle bu ibadetin önemi pekiştirilmiş ve –aşağıda açıklanacağı üzere– bir olaydan hareketle hem bu namazın cemaat olarak yerine getirilmesi gereği hem de bu sırada dikkat edilecek bazı hususlarla ilgili mesajlar verilmiştir.

9. âyetteki özel vurgunun yanı sıra Resûlullah’ın birçok hadisinden cuma namazının diğer namazlardan daha güçlü bir farîza olduğu anlaşılmaktadır. Bunlardan biri meâlen şöyledir: “Her kim önemsemediği için üç cumayı terk ederse, Allah onun kalbini mühürler” (Ebû Dâvûd, “Salât”, 210; Tirmizî, “Cum‘a”, 7). Hürriyeti kısıtlanmamış, yolculuk halinde olmayan ve geçerli mazereti bulunmayan müslüman erkeklere cuma namazı farzdır. Hastalık, camiye gidemeyecek ölçüde yaşlılık, hasta bakıcılık, hava ve yol durumunun sağlığa zarar verecek ölçüde olumsuz olması, can ve mal güvenliğinin tehlikeye girmesi cuma namazına gitmemeyi meşru kılan mazeretlerdir. Yine fakihlerin birçoğuna göre camiye götürecek kimsesi bulunsa bile âmâya cuma namazı farz değildir. Kendilerine cuma namazı farz olmayan kadınlar ve geçerli mazereti bulunan erkekler camiye gidip bu namazı kıldıkları takdirde ayrıca öğle namazı kılmaları gerekmez. Cuma namazının geçerli olabilmesi için ileri sürülen şartlar özetle şunlardır: 1. Cuma kılınacak yerin şehir veya şehrin civarında bir yerleşim birimi olması, 2. Caminin belli özellikler taşıması, 3. Namazın devlet başkanı veya devlet otoritesinin izin verdiği bir imam tarafından kıldırılması, 4. Belirli sayıda cemaat bulunması, 5. Muayyen vakitte kılınması, 6. Hutbe okunması. Bu namazın müslümanların hayatında özel bir öneme sahip olması sebebiyle ve konuya ilişkin uygulamaların da etkisiyle müctehidler belirtilen hususlarda bazı şartlar ileri sürmüşlerse de zamanla bu görüş ayrılıklarının söz konusu ictihatların asıl amacı dışına çıkarılarak derinleştirildiği bir gerçektir. Esasen vakit ve hutbe şartı ile ilgili önemli bir ihtilaf bulunmamaktadır: Cuma namazının vakti –Hanbelîler’in dışındaki– üç mezhebe göre öğle namazının vaktiyle aynıdır; hutbenin şart olduğunda ise görüş birliği vardır. Diğer şartlara gelince, bunlarla ilgili görüşlerin delilleri ve amaçları dikkate alındığında, küçük veya büyük bir yerleşim biriminde bulunan müslümanların cemaatte belirli bir sayı aranmaksızın ve arkasında namaz kılmaya razı olunan bir imam bulunduğunda cuma namazını kılmalarının gerekli olduğu sonucuna ulaşılabilmektedir.

Cuma ibadetinin önemine ilişkin delillere konu olan asıl namazın iki rek‘at olduğu hususunda İslâm âlimleri arasında görüş birliği vardır. Buna cuma namazının farzı denmektedir. Bu namazı kıldırırken imam, öğle namazından farklı olarak Fâtiha’yı ve zamm-ı sûreyi sesli okur. Resûl-i Ekrem’in cuma günü öğle vaktinde gerek hutbeden önce gerekse anılan iki rek‘at farz namazdan sonra bir miktar nafile namaz kıldığı bilinmektedir. Fakat rek‘at sayıları hakkında farklı rivayetler bulunduğu için bu konuda mezhepler de farklı değerlendirmeler yapmışlardır. Hanefî mezhebince benimsenen uygulama şudur: Hutbeden önce dört rek‘at, farzdan sonra da Ebû Hanîfe’ye göre dört rek‘at, Ebû Yûsuf ve Muhammed b. Hasan’a göre biri dört diğeri iki olmak üzere toplam altı rek‘at sünnet kılınır. Yukarıda değinilen sıhhat şartlarındaki eksiklik veya eksiklikler sebebiyle kılınan cuma namazının geçerli olmayabileceği ihtimalinden hareketle bazı yerlerde “zuhr-i âhir” adıyla kılınan dört rek‘atlık namazın sünnette ve sahâbe tatbikatında bir dayanağı bulunmamaktadır.

Cuma namazı beş vakte ilâve bir namaz olmayıp cuma günlerinde –yükümlüleri açısından– öğle vaktinin ibadetidir. Bütün İslâm âlimlerine göre, namazla yükümlü olmakla beraber kendisine cuma namazı farz olmayanlar veya farz olup da bu namazı kaçıranlar dört rek‘at öğle namazı kılarlar.