Ertan Doğan. Doğuştan Cerabral palsy (Beyin felci) hastası. Güçlükle konuşabiliyor, vücudunu kontrol edemiyor, yürüyemiyor. İstemsiz kas hareketleriyle boğuşuyor. Sadece iki parmağını kontrol edebiliyor.

BEYNİMİZ VE YÜREĞİMİZDEKİ ENGELLERİ YIKMAK
Arkadaşımız Gökmen Ulu’ya konuşan Ertan Doğan, beynimiz ve yüreğimizdeki engelleri nasıl yıktığını ve hikayesini anlattı.


HAYATININ İLK ŞOKUNU YAŞADI

Edebiyat öğretmeni Memnune hanım ile işçi Erdoğan Doğan’ın biricik evladı Ertan, 1978 yılında Bursa’da acı bir “merhaba” dedi zorluklarla dolu hayatına. İlkokula sağlıklı arkadaşlarıyla birlikte başladı. Şartlar ağır, sokaklar ve binalar engelli dostu değil, daha fenası toplumdaki birçok zihin engelli… Birinci sınıf öğretmeninin onu hor görerek sınıfta bırakmak istemesine karşın inatla mücadele ederken hayatının ilk şokunu yaşadı.

Gönül verdiği Galatasaray için sürpriz proje hazırlıyor.


ASLA UNUTAMAYACAĞI HAKARETE MARUZ KALDI

Öğretmeni ona “geri zekalı” dedi. Asla unutamayacağı bu hakaret üzerine ruhen yıkıldı Ertan. Büyük heyecanla başladığı ilkokulu ilk yılında bıraktı. Başta annesi Memnune hanım, babası Erdoğan bey ile öğretmenleri ve okul müdürü, Ertan’ın pamuk kalbini onarmak için seferber oldu. Döndü ilkokuluna. Ama sonra, sonu gelmez zorluklar nedeniyle ortaokul hayatı da aksayacak, öğretmen annesinin evde özel eğitimiyle yoluna devam edecek ama asla vazgeçmeyecekti. Mükemmel aile olarak tüm zorluklara göğüs gerdiler.

Ertan’ın tutkularından biri de kitaplar.


GİRDİĞİ HER EVE UMUT IŞIĞI TAŞIDI

Emekçi baba devletten emekli olduktan sonra ailece Ege Kıyısı’nın şirin kenti Dikili’ye yerleştiler. Yıl 1996’ydı. Erdoğan Doğan’ın ilçede çok sayıda engelli bulunduğunu fark etmesi uzun sürmedi. Gördü ki, engelliler evlerine kapanmış, toplumda farkındalık oluşmamış. Sadece kendi evladına değil, tüm engelli çocuklar ve ailelere nefes olmak için kolları sıvadı. Engelliler derneğini kurdu. Dernekteki arkadaşları ve muhtarlarla beraber mahalle mahalle, köy köy dolaştı tüm engelli evlerini. Yılmadan, yorulmak nedir bilmeden, tek tek çaldı kapılarını. Girdiği her eve umut ışığı taşıdı. Bilgilendirdi, yüreklendirdi, motive etti. Onların terapisti, yaşam koçu, yoldaşı oldu. Yaklaşık 350 engelliyi tespit etti. İlçede unutuluşa mahkum edilmiş her engelliyi birer birer devlette kayıt altına aldırdı. Hepsinin sosyal haklardan yararlanmasını sağladı, evde bakım maaşları bağlattı. Ege Üniversitesi’nin ekiplerini getirterek sağlık taramasından geçirilmelerini sağladı. Yetinmedi, engellileri sokağa çıkardı. Engelli Kafe açıldı. Burada okuma yazma, el sanatları, tiyatro ve dans kursları verildi.

 

Memnune ve Erdoğan Doğan çifti Ertan için yılmadan savaştı...


Meşhur Dikili Festivalleri’nde sahne aldılar. Sabahattin Ali’nin “Sırça Köşk” oyunundaki performansları şahaneydi, neşeli dansları görülmeye değerdi. Üretkendiler. 15 yıl önce plastik poşete alternatif olarak çevreci anlayışla yaptıkları bez torbalar piyasada kapış gitti. Engelliler Haftası etkinlikleri dopdolu hale geldi. Eğlence ve sanat aktiviteleriyle sınırlı kalmıyor, aydınlatıcı paneller, sorunlara çözüm arayan çalıştaylar yapılıyordu. Böylelikle engelliler artık sokağa çıkmış, sosyal yaşama katılarak hayatın yükünü hafifletmiş, topluma “Buradayız” diye haykırmıştı.

ERTAN'IN DURUMU HEPSİNDEN ZORDU


Bu arada 18 yaşına gelen Ertan’ın durumu hepsinden zordu. Yüreği pır pır ediyor, üretmek istiyor fakat hareket imkanı olmadığından bunalıma sürükleniyordu. Ne yapabilirdi? Sadece iki parmağını kullanabiliyordu. İşte o iki parmak Ertan’ı yeniden hayata bağlayan köprü oldu. Steve Jobs’un icat ettiği dokunmatik cep telefonu imdadına yetişerek, onun bireysel yaşamında da devrime yol açtı. Her zaman en büyük destekçisi olan annesi Memnune hanım, özel bir aparatla sandalyesine cep telefonu bağlattı. İnterneti, sosyal medyayı etkin kullanmaya başladı Ertan. Okumayı çok seviyordu. Annesi onu edebiyata teşvik etti. Telefon ekranına dokuna dokuna yazmaya başladı. İlk romanını 10 yılda yazabildi. Her bir kelimeyi yazmak için dakikalarca mücadele ederek geçen meşakkatli 10 yılda… Kitabın adı çok anlamlıydı: “Ben de varım.”

KİTABI ÇIKTIĞINDAN HAYATININ EN MUTLU GÜNLERİNDEN BİRİ YAŞADI


Kitabı çıktığında hayatının en mutlu günlerinden birini yaşadı Ertan. Bununla kalmadı, çeşitli gazete ve dergilerde makaleleri yayımlanmaya başlandı. 2009 yılında ikinci romanı çıktı : “Ölüme Çalım.” Tutkusu üniversiteye girmekti. Bunun için yeniden azmetti, 35 yaşında tahsil hayatına geri dönerek açık orta öğretimi tamamladı ve çok istediği İstanbul Bilgi Üniversitesi Sinema ve Televizyon bölümünü kazandı. Yüksek not  ortalamasıyla okulun en başarılı öğrencilerinden biri oldu. Eliyle kalem tutamadığı halde matematik, fizik öğrenerek üniversite sınavında ilk 14 bine girdi. Gün geldi, konuşmasının güçlüğüne karşın üç saat boyunca hiç susmaksızın konferans verdi. Muhabirlik bile yaptı.

2017’de sevgili babası Erdoğan Doğan’ın yorgun kalbi durdu… Babasının vefatından sonra onu okula götürüp getirecek kimse kalmamıştı. Ertan’ın daima kendini çok iyi hissettiği Bilgi Üniversitesi hiç tereddütsüz ulaşım görevini devraldı. Sempatikliğiyle sevilen, çalışkanlığıyla takdir edilen Ertan, senarist ve yönetmen oldu. Çok sayıda kısa film çekti. “The Hope – Umut” adlı filmi festivallerde seçki filmler arasında yer aldı.

DAHA BÜYÜK PROJELER VAR


Kitapları ve filmlerinde, yaşamda çoğumuzun farkına bile varmadığı ufak bir detayın ülkemizdeki 12,5 milyon engelli için aslında nasıl güçlükler çıkartabileceğini göstermeye çabalıyor, yönetmen Ertan Doğan. Kimilerimizin önemsemediği şeylerin engelliler için ayrımcılığa kadar gidebildiğini, hatta yaşam haklarının engellenebildiğini gözler önüne seriyor. Daha büyük projeleri var. Fakat yeni projeleri için imkanları kısıtlı. Bu konuda seçmeni olduğu partinin belediye başkanları ve milletvekilleri ile görüştüklerinden hiçbiri sözünü tutmamış. İkisi hariç: İlk kitabının basımını sağlayan Dikili’nin eski belediye başkanı Komünist Osman (Özgüven) ile babası hastalandığında okula ulaşım desteği veren Beylikdüzü Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu. Onlara vefa duygusuyla dopdolu. Diğerlerinin geri dönüş bile yapmamasına içerliyor.

Anti-politik değil, yurdun ve dünyanın sorunlarına karşı hayli duyarlı. Gelişmeleri yakındanizliyor, değerli görüşlerini Facebook’taki sayfasında güzel  Türkçesi ile ifade ediyor, halkı uyarıyor. İyi bir futbolsever. Şu sıralarda, gönül verdiği Galatasaray için sır gibi sakladığı sürpriz projesi üzerinde çalışıyor. Bedeni engelli ruhu şampiyon olan Ertan’a daima hayranlıkla bakıyorum. Güzel kalpli adamdan sizler için iki çift söz istedim, şöyle yazdı :

BU HALDE BİLE YAŞAMDA VAR OLMAYA ÇALIŞIYORUM


“Kafamı bile kendim kaşıyamıyorum, yani vücudumun hiçbir uzvunu kontrol edemiyorum. Bu halde bile yaşamda var olmaya çabalıyorum. Evet, çoğunuzdan farklı olabilirim ancak yaşamım dört duvar arasında geçsin istemiyorum. Bu şekilde doğmayı ben tercih etmedim ama biliyorum ki bana sunulanı değiştirmek benim elimde. Yaşamımı şekillendirebilirim. Bunun için çabalıyorum. Otuz beş yaşından sonra eğitime başlamam da bunun içindi. Yaşamım boyunca pek çok engel çıktı, ailece bunların hepsini yendik. Çoğu kez ‘yapamazsın’ dediler, yaptım. Başardım. Aslında toplumu değiştirmek istiyorum. Toplumumuz engellilere ‘bir işe yaramayan acınacak haldeki zavallılar’ ön yargısıyla bakıyor. Oysa ki bizlere şans verildiğinde neler başarabileceğimizi görebiliyorlar fakat yine de görüşleri değişmiyor. Kendime yüklediğim misyonla ‘engelliler de sizler gibi insanlar, sizlerin yaptıklarından daha iyisini bile yapacak potansiyeldeler’ demek istiyorum. Evet, babamı kaybettikten sonra hayatım daha da zorlaştı, ancak annemle birlikte çabalıyoruz, savaşıyoruz ve bir gelecek çizmek istiyoruz. Çok büyük hayallerim var. İnanıyorum ki bu hayalleri de gerçeğe dönüştüreceğiz. Tek başımıza da olsak, hedeflerimin peşinden koşacağız.”