İstanbul Teknik Üniversitesi Meteoroloji Mühendisliği bölümünde görev yapan, Woman TV'de her gün yayınlanan hava durumu programının hem spikerliğini hem de editörlüğünü üstlenen Meteoroloji Mühendisleri Odası İstanbul Avrupa Yakası Temsilcisi Yard. Doç. Dr. Deniz Demirhan'la değişen iklim koşullarından küresel ısınmaya kadar merak ettiğiniz her şeyi konuştuk.

Deniz Hanım, mevsim yaz ve ülke genelinde sık sık ölümlere neden olan seller ve yağışlar yaşıyoruz... Bu konuda neler söylemek istersiniz, bu işin sonu nereye gidiyor?

Öncelikle şunu kabul etmeliyiz ki, yaşanan seller ve yoğun yağışlar uzun vadede iklim değişikliğiyle ilişkili. Bunların etkisi ne yazık ki artarak devam edecek. Yani sıcak hava daha da ısınacak, soğuk havalar biraz daha ılınacak. Sıcaklık değerleri illere bağlı olarak çok fazla artabilir.

İstanbul nasıl bir yaz yaşayacak?

Doğruyu söylemek gerekirse İstanbul kurak bir yaz geçirecek. Bu arada meydana gelen sağanakların güzel günleri getireceğini sanmayın.

Peki neden?

Sağanak yağmurların oluş nedeni elbette iklim değişikliği yüzünden. Kente düşen yağmurlar toprağa değil, betona yağıyor ve direk kanalizasyona gidiyor, hiçbir işimize yaramıyor. Bu arada gün boyu güneşten gelen radyasyonu emen kentin beton zemini, akşam saatlerinden itibaren o enerjiyi atmosfere katlanarak geri iade ediyor. Bu aşırı nemli hava zamanla yükselerek, yoğuşarak çok daha kuvvetli sağanaklar oluşturuyor. Çarpık kentleşme çoğaldıkça ölümlere neden olan yağış ve seller de artacaktır.

Dünyada hissedilen iklim değişikliğinden Türkiye nasıl etkileniyor?

İklim değişikliği bölge bölge ya da ülke ülke oluşan bir şey değil. Çünkü atmosfer bir bütün. Ayrıca çok büyük global çevrimler var. Tropiklerdeki olay, orta enlemleri de kutupları da etkiliyor.

Türkiye bugüne kadar hiç görmediği 'Tropik fırtına'ların hedefi olabilir mi?

Hortum olayları küçük ve büyük ölçekli olmak üzere zaten Akdeniz'de yaşanıyordu. Ancak bundan sonra hortumların geliş sıklıkları artarak devam edecektir. Çünkü, dünyanın sıcaklığı giderek artıyor.

Yüksel Şengül’ün sorularını yanıtlayan Deniz Demirhan, “Çarpık kentleşme çoğaldıkça ölümlere neden olan yağış ve seller de artacaktır” dedi.


Alınacak önlemler ne olabilir?

En etkili önlem, tarıma değer vermektir. Çiftçilere yardım etmek, destek olmak zorundayız. Gelecekte yalnız ülkemizi değil, dünyayı kurtaracak olan tarımdır. Bitkiler iklim değişikliği konusunda bizi zaten uyarıyorlar. Mesela, mayıs ayında sulanması gereken bir bitki, artık mart ayında sulanmaya başlıyor. Bu da hem su tüketimini arttırıyor hem de kuraklığa bizi daha çok yaklaştırıyor.

Çiftçilerin en büyük düşmanı seller ve dolu yağışı olmalı...

Artık meteoroloji olmadan hiçbir şey olmuyor. Bilinçli olan çiftçiler meteorolojiyle devamlı dirsek teması içinde. Ancak bunu özellikle devletin organize etmesi şart. Woman TV'deki hava durumu programımda gerektiği zamanlarda çiftçilere bilgi veriyorum, meteorolojik koşulların aşırı değişmesinden nasıl korunulması gerektiğini anlatıyorum.

Küresel ısınma büyük tehlike...

Zaten dünyanın ısınması artıyordu ama son dönemlerde ısınmanın hızı da arttı. Özellikle karbondioksit gazının salımı çok fazla miktarlara çıktı. Klorofloro Karbon diye bir gaz var. Şimdi yasaklandı ama çok uzun zamandır soğutucularda, klimalarda, itfaiyecilerin ateşi söndürmesinde kullanıldığı için atmosfere yayıldı. 2050 yılına kadar bu gazın üretimi dünyada yasaklandı. Bu gaz özellikle ozon tabakasına zarar veriyor, onu inceltiyordu. Son yıllarda ozon tabakasında iyileşme söz konusuyken ne yazık ki dünyadaki aşırı ısınmadan dolayı atmosferde yaşanan çevrimden ozon tabakası da etkileniyor.

Bu yaz güneş banyosu yapanların önlem almaları gerekir mi?

Güneşin zararları tüm canlıları etkiliyor. Özellikle güneşten gelen radyasyonun 1 ile 10 arasında değişen indeks değerleri oluyor. Şayet radyasyonun indeks değeri 1 ile 5 arasındaysa dışarı çıkarken hafif bir krem sürebilirsiniz, uzun kollu pamuklu giysiler giyebilirsiniz. Ancak radyosunun indeks değeri 5'in üzerindeyse güneş kremi, gözlük ve şapkayı mutlaka kullanmanız gerekiyor. Woman TV'de ben her gün güneşten gelen radyasyon indeks değerlerini açıklıyorum.



İstanbul'da durum nedir?

Ne yazık ki İstanbul'da tehlike büyük. Son haftalarda radyasyonun indeks değeri 8'den aşağı düşmüyor. Çok zararlı ve korunmak şart. Bu ışınlar kırışıklara yol açıyor, en kötüsü yakın gelecekte cilt kanserine yol açıyor.

Okyanuslar ve denizler de tehdit altında... Dünya genelinde her dakikada bir kamyon dolusu plastik denizlere karışıyor...

Plastik atıkların okyanuslara ve denizlere karışması büyük bir tehlike. Çünkü plastik atığın ömrü 400 yıla uzanabiliyor. O plastikler önce denizlerdeki canlıları etkiliyor ama uzun vadede sıra insana geliyor. Denize attığınız bir plastik şişe, zaman içinde mikroplastik haline dönüşüyor. Balık o mikroplastiği yutuyor ve balıkçılar o balığı yakalayıp soframıza getiriyor. Dolayısıyla kanserojen olan o mikroplastikler bizim vücudumuza giriyor. Böylesine büyük bir tehlikenin artık farkında olmalıyız.

Kuzey Kutbu ile Himalaya dağlarının zirve buzullarında erimenin katlanarak sürdüğü iddia ediliyor...

Kutuplarla Himalaya'nın zirvelerindeki erime sürüyor ve deniz seviyelerindeki yükseliş, gelecekte büyük tehlikeler yaratabilir. Türkiye heyelanla zaten çok miktarda toprak kaybeden bir ülke. Suyun yükselmesiyle çok tehlikeli bir durum bizi bekliyor, önlem almamız şart.

Dünya tehlike sınırına yaklaştı mı, yoksa geri dönülebilir noktayı geçti mi?

Hiçbir şey için geç değil, bu konuda umutsuzluğa kapılacağımıza önlemler almamız gerekiyor. Mesela ekmeği ele alalım. Bir ekmek için soframıza gelene kadar harcanan su miktarı 600 litredir. Sulamasından tutun da unun ekmeğe dönüştürülürken kullanılan su miktarı da bunun içinde. 600 litre 30 damacana su eder. Bir ekmeğin karşılığı 30 damacana su olursa her gün çöpe giden ekmek miktarını düşünürsek, inanılmaz bir su israfını daha iyi anlamış oluruz. Kuraklık en büyük tehlike ve kapımıza kadar geldi. Türkiye'de kişi başına düşen su miktarı 4 bin litreye yakın. 2050'li yıllarda Türkiye'de kişi başına düşen su miktarı 1.100 litreye kadar düşecek. Nüfus artıyor, kuraklık artıyor ve biz suyumuza sahip çıkamıyoruz.