Ömer Seyfettin, edebiyatta unutulmaz eserlerinin yanı sıra Türkiye'de kısa hikayeciliğinin kurucusu olarak önemli bir yeri vardır. Kısa süren yaşamında birçok öykü yazmayı başaran Ömer Seyfettin hayat hikayesi üzüntü yaratan noktalarla dolu. İşte ölümünün 99. senesin Ömer Seyfettin'in hayat hikayesi...

ÖMER SEYFETTİN’İN HAYAT HİKAYESİ

Ömer Seyfettin, 1884 yılında Gönen, Balıkesir'de doğdu. Önce Mekteb-i Osmanî'ye, 1893 ders yılı başında da Askerî Baytar Rüştiyesi'ne kaydedildi. Bu okulu 1896'da tamamlayarak Edirne Askerî İdadîsi'ne devam etti. 1900'de İdadî'yi bitirerek İstanbul'a döndü. Burada Mekteb-i Harbiye-i Şahâne'ye başladı.

Ömer Seyfettin, mezuniyetten sonra piyade asteğmeni rütbesiyle, merkezi Selanik'te bulunan Üçüncü Ordu'nun İzmir Redif Tümeni'ne bağlı Kuşadası Redif Taburu'na tayin edildi. 1906'da İzmir Jandarma Okulu'na öğretmen olarak atandı. Seyfettin ocak 1909'da Selanik Üçüncü Ordu'da görevlendiridi. Selanik'te çıkmakta olan Hüsün ve Şiir dergisinin ismi Akil Koyuncu'nun istek ve ısrarı üzerine Genç Kalemler'e çevrildikten sonra 11 Nisan 1911'de Ömer Seyfettin'in Yeni Lisan isimli ilk başyazısı imzasız olarak yayımlandı.



Genç Kalemler yazı heyetini oluşturanlar Balkan Savaşı'nın başlaması üzerine dağılmak zorunda kaldı. Ömer Seyfettin yeniden orduya çağrıldı, Yanya Kuşatması'nda esir düştü. Nafliyon'da geçen 1 yıllık esareti sırasında sürekli okumuştu. "Mehdi", "Hürriyet Bayrakları" gibi hikâyelerini bu dönemde yazdı. Hikâyeleri Türk Yurdu'nda yayımlandı. Esareti süresince gerek okuyarak, gerekse yaşayarak yazarlık hayatı için önemli olacak tecrübeler kazandı.

Ömer Seyfettin’in ölümü ise tam anlamıyla korkunç oldu. Seyfettin, 1920’den şeker hastalığından dolayı Haydarpaşa Hastanesi’ne kaldırıldı. Kadıköy dolaylarındaki evinde yalnız yaşayan Seyfettin’in şeker hastası olduğundan kendisinin bile haberi yoktu. Çünkü o zamanlar ne diyabet ne de insülin biliniyordu.



Seyfettin yemek yiyemiyor, giderek zayıflıyordu. En yakın arkadaşı Ali Canip, Seyfettin ile ilgileniyor, kendi evinden ona yemek taşıyordu. Doktorlar ise bol bol meyve yemesini ve meyve suyu içmesini söylüyorlardı. Seyfettin durumu giderek kötüleşti ve hastanede yattığı süre boyunca gözlerini hiç açamadı. Hastaneye kaldırıldıktan iki hafta sonra hayatını kaybetti.
Ölümünün ardından onu kadavra onun bedenini kadavra olarak kullanmak istediler. Çünkü ünlü yazarı hastanede kimse tanımıyordu. Bu nedenle sahipsiz bir ölü olduğunu düşündüler. Ve tıp öğrencileri yazarın cesedini kadavra olarak kullandılar. Yazarın başı bile gövdesinden ayrıldı.

O anın fotoğrafı gazetelerde yayınlandı, Seyfettin’i tanıyanlar hastaneye akın ettiler. Fakat artık her şey için çok geçti. Türk edebiyatının en önemli isimlerinden Ömer Seyfettin yalnız öldü ve tek parça halinde bile gömülemedi.