HDP Diyarbakır binasının önünde başlayan Anneler Nöbeti, 18’inci gününde devam ediyor. Annelerin acılarını paylaşmak ve meseleyi tüm taraflarından dinleyerek anlamak için ben de bir süredir Diyarbakır’dayım. Gün burada, HDP Diyarbakır İl Başkanlığı’nın karşısındaki ara sokakta annelere emniyet güçleri eşliğinde verilen kahvaltı ile başlıyor. Ardından acılı anneler merdivenlerdeki yerini alıyor ve tüm gün kaçırılan ya da kaybolan evlatlarının fotoğrafları ile taleplerini yineliyor. 2014-15 yıllarında PKK’nın çeşitli noktalardan kaçırdığı ve halen esir olan 13 askerin aileleri de nöbette.

OTURMA EYLEMİNDE AİLE SAYISI 43’E YÜKSELDİ
Çocuklarının terör örgütünün elinden kurtarılması için HDP Diyarbakır İl Başkanlığı önünde oturma eylemi yapan ailelerin sayısı 43’e yükseldi. Annelere destek çığ gibi büyüyor. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Kadın Girişimciler Kurulu da dün aileleri ziyaret edenler arasındaydı...


Her gün yeni bir annenin katıldığı eylemin, dışarıdan konukları da hiç eksik olmuyor. Dün KADEM Başkanı ve AK Partili Metin Külünk’ün kurucusu olduğu Milli Beka Hareketi vardı. Cuma günü ise Emine Erdoğan’ın gelmesi bekleniyor.  Elinde Türk Bayrağı ile oturan anne de var, Türkçe konuşamayan, oğlu örgüte gitmiş anne de... Tümünün acısı, umudu ortak; evlatlarının eve dönmesi... Bir de barış ve huzur içinde yaşayan bir Türkiye. İşte o annelerin söyledikleri:


Kaçırılan askerin teyzesi Macide Uslu:


Amerika’nın arkasına sığınıp çocuklarımızı niye kaçırıyorsun

Yeğenim Sedat Sorgun 10 yaşındayken annesi vefat etti. Erzurum’dan geldik ve yıllardır Sedat’ı arıyoruz. Sedat 2015’te izne geliyordu, Diyarbakır Lice’de arabası durduruldu, kaçırıldı. 30 yaşındaydı, şimdi 34. Sen Amerika’nın arkasına niye sığınıyorsun, neye güveniyorsun, niye bu çocuklarımızı, askerlerimiz kaçırıyorsun? Neden şehitler olsun? Annelerin yüreği dağlanıyor, çocuklar yetim kalıyor, yazık günah değil mi? Devletin yapamayacağı hiçbir şey yoktur. İçişleri Bakanı “çalışıyoruz, çözeceğiz” diyor. Sabırla bekliyoruz...

Macide Hanım’a  tüm acılı anneleri bir araya getirmeyi düşünenler var diyorum... Anlatıyor : “Zaten bizde ayrı gayrı yok ki. Türkiyemiz barış içinde yaşasın. Herkes eşit olsun, Türk Kürt. Ben Türküm, kimseyi ayırt etmiyoruz ki, ayırt etsem ben bunların içinde oturmam. Acılarımız ortak. Ağlıyoruz beraber, susuyoruz beraber, dile getiriyoruz beraber. Cumartesi Anneleri de gelsinler, buyursunlar. Ama birileri Türkiyemizi bölmek istiyor, Allah da fırsat vermeyecek. Bizim çocuklarımızı nasıl aldırlarsa, şimdi de geri versinler. Tek Türkiye, tek bayrak. Kim ne derse desin!”


Şirin Sungur:


Hiçbir anne böyle acı yaşamasın

7 çocuk annesiyim. 20 yaşındaydı Süleyman. Askere gönderdim, devlete teslim ettim ben onu. Bingöl’de askerdi, izne gelirken, Lice’de almışlar onu. PKK tarafından kaçırıldı. Nasıl olmuş, ben de bilmiyorum. Tam 4 sene 5 ay oldu. Diyarbakır’a da geldik, Ankara’ya, Meclis’e de gittik, kaç defa. Kimseden bir sonuç alamadık. Siirt’ten dün geldik katıldık nöbete. Bir hafta oturacağım ben bu merdivenlerde. Kim getirirse getirsin, nasıl çözerlerse çözülsün, oğlumu istiyorum. Hiçbir anne bu acıyı yaşamasın. Ben oğlum hayatta mı değil mi, onu mu bile bilmiyorum. Yıllardır sesini duymuyorum. Doyamadım ben çocuğuma. Eşyaları halen evdedir. Gece ve gündüz ağlıyoruz. Biz bilmiyoruz yaşıyor muyuz, yaşamıyor muyuz... Bir çözüm olsun artık, oğlumu istiyorum ben.  “Nasıl öğrendiniz Süleyman’ın kaçırıldığını?” diye soruyorum; Anlatıyor: Diyarbakır’dan haber verdiler bize. Bir taksiyle izne gidiyormuş oğlum, çevirmişler, indirmişler taksiden, bir kamuflaja bindirip götürmüşler. Bunun videosunu yayınladılar, biz gördük bunu. En ufak bir haber, bir mesaj gelmedi, 4 sene oldu. Ben siyaseti bilmem, ben partiyi bilmem, ben acımı bilirim....


Sadiye Özbey:


Hayatımız mahvoldu perişanız

Oğlum Semih  17 Eylül 2015’te 3 aylık astsubayken, Rize’den kendi aracıyla Malatya’ya izne gelirken onu PKK, Tunceli Pülümür yolunda almış. Bayram arasıydı. Babasını aramışlar, sabah da bana haber verdiler. Mobese kameralardan görmüşler, yolda Semih’in arabasının girişi var, ama çıkışı yok. 3 ay sonra da zaten bir videosunu yayınladılar. O görüntüleri İnsan Hakları Derneği’nde izledik. Çalmadığımız kapı kalmadı. Cumhurbaşkanı’na, Binali Yıldırıma’a, Devlet Bahçeli’ye, Davutoğlu’na, Kılıçdaroğlu’na. Herkes biliyor. Ne çare ki bir şey yapamıyorlar. Esirler şu anda evlatlarımız. Aç mıdır, tok mudur, üşüyor mudur, hali nedir... 21 yaşında, baharındaydı daha. Kuzum benim, kimseyi kırmazdı, incitmezdi benim oğlum. Hayatımız mahvoldu. Aile ortamımız bitti, gitti. Ben çocuğumu askere gönderdim, devletin kucağına gönderdim. 4 senedir nasıl çözülemez, biz de anlamadık. Kimin elinden ne geliyorsa yapsın artık. İlk gün 2 arkadaş HDP binasına girdik, çocuğumuzu istediğimizi söyledik. Onlar da bize “Ak Parti’ye gidin.” Ben “Ak Parti götürmedi çocuğumu, sen götürdün” dedim. Yani o ona taş atıyor, o ona. Tek bayrak altında bir arada yaşamak istiyoruz.


Oğlunu arayan İkram Göktürk:


Evladımı kim getirirse getirsin artık bulunsun

Muş’a 15 dakika mesafede bir köyde yaşıyoruz. 10 çocuğum var. Yeni katıldım nöbete. Musa 6 yıl önce lise 2’ye geçmişti, 17 yaşındaydı. Bir baktık eve gelmiyor. En büyük çocuğum geldi dedi ki “kaçırmışlar.” Oğlumun telefonu vardı yanında ama hiç açmadı. Her yere gittik, valiye de gittik. Bu 6 yıl içinde hiçbir haberini alamadık, hayatta mı, bilmiyoruz. Onun için geldim buraya.

“Belki de Musa isteyerek dağdadır” diyorum. Anlatıyor: “Musa saftır, inanmıştır. Nasıl bulaştı bu işe inan bilmiyorum. Belki sen de anasın... getirsinler oğlumu.”

‘Doğrudur, 16 yaşında oğlum var’ diye anlatıyorum İkram Göktürk’e... ‘Kim getirsin’ diye soruyorum: “HDP’de, CHP’den, İYİ Parti’den, Cumhurbaşkanı’ndan, kim nasıl getirirse getirsin. Çocuklarımızı istiyoruz, huzur ve barış istiyoruz. Evlatlarımıza kavuşmak istiyoruz. Yüreğimiz yanıyor...”


Latife Ödümlü:


7 çocuğum var. Oğlum Özgür 10 ay önce Diyarbakır’da kayboldu. Dicle Üniversitesi 3. Sınıf öğrencisi... Günlerce telefonla aradım, cevap vermedi. Kapı kapı dolaştım, oğlumu bulamadım. İki sefer bu binaya geldim. ‘Çocuğumu siz götürdünüz.’ dedim. ‘Biz götürmedik’ dediler. Ama ben onu götüren şoförü buldum. Irak sınır kapısına kadar götürdüğünü söyledi. Ben de Kuzey Irak’a üç defa gittim. Bulamadım... 10 gün sonra doğum günü. Bekliyorum oğlumu...