Çünkü, memleketin bilinmez hali...
Ona, babanıza, atanıza bunu söyleyecek fırsat verilmeyebilir size.

Örneği, bugün İstanbul'un Zincirlikuyu Kabristanı'nda yaşandı.
Normal ülkelerde asla yaşanamayacak ve ancak filmlerde görülebilecek bir sahne önce kulaklara, sonra insani duygularını yitirmemiş, taşlaşmamış kalplere mıh gibi kazındı.

Cenaze namazını kıldıran hoca, duaların ardından cemaate dönerek sordu: Hakkınızı helal ediyor musunuz?
Cemaat hep bir ağızdan ve gür bir sesle, "Helal olsun" dedi.
Dedi ama, bu gür sesi bastıran daha gür fakat tek bir ses duyuldu. Çınladı ortalık dense yanlış olmaz. Mekanik bir sesti bu, cep telefonundan geliyordu. "Helal olsun, helal olsun" diye haykırıyordu.

Caminin hınca hınç dolu avlusunda bir anlık suskunluk oldu. Ve yeniden duyuldu, koca cemaatin sesini bastıran o ses: Helal olsun...

Memleketin bilinmez haline haykırıştı belki de bu ses.
Taşlaşmamış kalplerin hüznü ve isyanı gözyaşlarına karıştı.

Avludaki kalabalığın boğazları düğümlenirken bir evlat, hocanın "Hakkınızı helal ediyor musunuz?" sorusuna telefondan ve ta uzaklardan haykırıyordu, "Helal olsun, helal olsun..."
İşte bu yüzden, Allah uzun ömür versin siz siz olun babanıza sarılın, yanaklarından öpün, telefon açın, "Nasılsın baba?" deyin, "Seni seviyorum" deyin, "İyi ki varsın" deyin, "İyi ki benim babamsın" deyin, güzel bir şey söyleyin.

Memleketin bilinmez hali!
Gün olur, can babanıza koşup sarılamazsınız. Koşup onu hastaneye yetiştiremezsiniz. Canınız cayır cayır yansa bile cenazesinde ona omuz veremeyebilirsiniz. Herkesler gittikten sonra toprağına sarılıp ağlayamazsınız.
Çünkü, memleketin bilinmez hali...