AYM, bildiriyi imzaladıkları için 'terör örgütü propagandası yapma' suçundan cezalandırılan Füsun Üstel, İbrahim Garip, Yasemin Gülsüm Acar, Ayda Rona Aylin Altınay Cingöz, Ece Öztan, Melda Tunçay, İzzeddin Önder, Canan Özbey, Nazlı Ökten Gülsoy ve Zübeyde Gaye Çankaya Eksen'in bireysel başvurularını ile ilgili hak ihlali kararı verdi.

[old_news_related_template title="AYM'den 'barış bildirisi' için hak ihlali kararı!" desc="Anayasa Mahkemesi (AYM), 'Bu suça ortak olmayacağız' başlıklı bildiriye imza atan akademisyenlerin 'terör örgütü propagandası yapma' suçundan cezalandırılmaları nedeniyle ifade özgürlüklerinin ihlal edildiğine karar verdi." image="https://sozcuo01.sozcucdn.com/wp-content/uploads/2019/07/26/iecrop/akademisyernler-dha_16_9_1564149965.jpg" link="https://www.sozcu.com.tr/2019/gundem/son-dakika-aymden-baris-bildirisi-icin-hak-ihlali-karari-5251399/"]

GEREKÇELİ KARAR

Anayasa Mahkemesi, başvurucu akademisyenlerin, Anayasa'nın 26'ncı maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüklerinin ihlal edildiğine ilişkin kararının gerekçesini açıkladı. Açıklamada, bir grup akademisyenin Türkiye'nin doğusu ve güneydoğusunda 2015-2016 yıllarında terörle mücadele kapsamında yürütülen operasyonlar sırasındaki sokağa çıkma yasaklarının ve çatışmaların sona erdirilmesi çağrısı yapan bir bildiri yayımladığı, imzacı akademisyenlere destek olmak amacıyla farklı üniversitelerde görev yapan başvurucuların da bildiriye imza attıkları hatırlatıldı. İmzacı akademisyenler hakkında ceza soruşturmaları başlatılarak kamu davaları açıldığı ve bazı üniversitelerde akademisyenlerin işine son verildiği, açılan davalar sonucunda ceza alan başvurucuların bu kararlara itirazlarının reddedildiği kaydedildi.

'AÇIKLAMAYA KATILMAK MÜMKÜN DEĞİLDİR'

Anayasa Mahkemesi'nin, son 40 yıldır ülkenin büyük kısmında olağanüstü hâl ilan edilmesini gerektiren, can kayıplarına yol açan terör olaylarının meydana geldiği bölgedeki, güvenlik durumunu ciddileştirecek sözler ve eylemler konusundaki endişelerin bilincinde olduğu vurgulanarak şöyle denildi:

"Dahası Anayasa Mahkemesi, başvurunun odağında yer alan bildirinin belirli bir perspektiften ve tek yanlı hazırlandığı, abartılı yorumlar içerdiği, güvenlik güçlerine karşı incitici ve saldırgan bazı ifadeler barındırdığının da farkındadır. Bu bildirinin Anayasa'nın 26'ncı maddesinde yer alan ifade özgürlüğünün korumasından yararlanması gerektiği yönündeki yorumları Anayasa Mahkemesi'nin bildiride yer alan düşünceleri paylaştığı veya desteklediği anlamına gelmez. Başvurucuların altına imza attıkları açıklama gerçekten de toplumun büyük çoğunluğu için kabul edilemez bir içeriğe sahiptir. Terörle mücadele eden devleti, halka 'katliam', 'kıyım' ve 'işkence' yapmakla suçlayan bir açıklamaya katılmak elbette mümkün değildir."

'DEVLETE YÖNELİK ELEŞTİRİLERİN SINIRLARI DAHA GENİŞ'

Bununla birlikte, Anayasa Mahkemesi'nin hiç bir şekilde içeriğine katılmadığı sözlerin de ifade özgürlüğü kapsamında kalabileceği ifade edilerek, "Bir ifade ya da açıklamanın ifade özgürlüğü kapsamında kalıp kalmadığı değerlendirilirken söz konusu ifadelerin doğru ya da rahatsız edici olup olmadıkları belirleyici olmaz. Bu noktada kullanılan sözlerin terör örgütünün şiddet ve tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek, övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir. Açıklanan bir düşüncenin yetkilileri sert biçimde eleştirmesi, suçlayıcı keskin bir dil kullanması ve hatta tek taraflı, çelişkili ve sübjektif olması; şiddete yönlendirdiği, topluma, devlete ve demokratik siyasal düzene yönelik olarak bir tehlike ortaya çıkarttığı ve buna bağlı olarak kişileri kanunlara aykırı eylemler yapmaya teşvik ettiği anlamına gelmez. Devlete yönelik eleştirinin sınırlarının bireylere yöneltilen eleştirilere göre çok daha geniş olduğunda bir tereddüt yoktur" denildi.

'YARGISAL TEPKİ NOKTASINDA HASSAS DAVRANILMALI'

Yaklaşık 10 ay boyunca, 11 şehirde terör örgütüne karşı yürütülen ve milyonlarca insanın hayatını etkileyen operasyonların kamuoyu tarafından takip edilmesi ve operasyonlar hakkında değerlendirmeler yapılmasının normal karşılanması gerektiği vurgulanarak şu ifadelere yer verildi:

"Başvurucuların imzaladığı bildirideki düşüncelerin toplumun büyük çoğunluğundan açıkça farklı olduğu ortadadır. Ancak tam da bu sebeple bu tür açıklamalara karşı yargısal tepki verilmesi noktasında daha hassas davranılması gerekir. Çünkü bu tür müdahaleler kamuoyunun ülkede meydana gelen son derece önemli olayların farklı bir bakış açısından-onların büyük çoğunluğu için bu bakış açısının kabul edilmesi ne kadar zor olursa olsun- öğrenme hakkına ağır bir sınırlama getirmektedir. Bildirinin imzalanmasına neden olan operasyonları yürüten kamu gücüne karşı ağır eleştirilerde bulunulabileceğinin öngörülmesi ve demokratik çoğulculuk açısından bunlara daha fazla tahammül edilmesi gerekir. Tüm bu bilgiler dikkate alındığında başvurucuların mahkûmiyetlerinin zorunlu toplumsal bir ihtiyaca karşılık gelmediği sonucuna ulaşılmıştır."

'CEZA KOVUŞTURMASINA BAŞVURULMAMALI'

Öte yandan başvurucuların hürriyeti bağlayıcı ceza ile cezalandırıldığına işaret edilerek, "Bir başvurucu dışındaki başvurucuların mahkûmiyet kararlarının açıklanması ise ertelenmiş ve başvurucular denetimli serbestlik tedbiri altına alınmışlardır. Somut olayın koşullarında başvurucular hakkında -bazıları ertelenmiş olsa da- zorunlu toplumsal bir ihtiyaca karşılık gelmediği kabul edilen müdahalenin hedeflenen terör örgütü ve terörizmle mücadele kapsamında kamu düzeninin korunması amacıyla orantılı olduğunun gösterilemediği sonucuna ulaşılmıştır. Kamu gücünü kullanan organlar, devlet politikalarına yönelik eleştirilere cevap verilmesi hususunda ülkedeki herkesten daha fazla imkâna sahiptir. Özellikle son derece saçma ve ilgisiz bile görünse muhaliflerin haksız saldırı ve eleştirilerine farklı yollardan cevap verme imkânının olduğu durumlarda ceza kovuşturmasına başvurulmamalıdır. Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar vermiştir" denildi.