31 Mart seçim sonuçlarını nasıl okuyorsunuz?

Bence seçmen Türkiye’deki rejim değişikliğine tepki gösterdi. Yani demokrasiden uzaklaşan, iktidarın giderek merkezileştiği bir dönemde tepki gösterdi. Bizim sloganımızda olduğu gibi ‘çok renk, çok nefes, çok ses’ten yana bir tavır göstermiş oldu. Demokrasi şiarı ve özlemi çok net biçimde kendini gösterdi.

Toplum anti-demokratik uygulamalardan ve gerilim politikalarından yoruldu mu?

Bence böyle. Siyaset dilinin değişmesine dair bir özlem ortaya çıktı. Tabii İzmir bunun uç beyi, en başarılı örneğinin ortaya konduğu bir kent. Türkiye’nin birçok yerinde de bu özlem ortaya çıktı. Seçimin en önemli anlamı bu.

Seçim sonrası ilk açıklamanızda “Gitmez zannettiklerimizin gideceklerini gördük” dediniz.

Hatta bittiklerini gördük. Bence bu bir final. Bu final artık yeni bir doğumu beraberinde getirecek.

Neyin doğumu?

Demokrasinin yeniden doğuşudur. Bir ortak başarı hikayesi yazmanın özlemidir. İnsanlar bu ayrıştırma, ötekileştirme, kutuplaştırma siyasetinden bezmiş vaziyetteler. Aynı apartmanda oturduğunuz komşunuz bir başka partiye oy verdiyse o “zillet” oluyor. Bu kabul edilemez bir şey. Bu yaklaşım toplumun kodları ile uyuşmuyor. Oturmadı zaten. Bu düşmanca tutumu toplum bünyesi attı. Bu doğum da yerelden olacak. Vatandaş yerelden başlayan bir değişimin iznini vermiş oldu.


Bir yandan da gözler İstanbul’da. Seçimin üzerinden günler geçmesine rağmen süreç resmi olarak noktalanmadı. Ne düşünüyorsunuz?

Bu direnç çok haksız. Bir oyla Yalova değişti, bir oyla Sinop değişti, 7 oyla değişen kentler var. İçinize sinse de sinmese de bir oyla bütün hikaye değişebiliyor ve bunu kabul etmek zorundayız. “Değişmez olan değişimdir” demiş ya Heraklitos… Bu demokrasinin gereğidir. Aksi halde Türkiye Cumhuriyeti Devleti yara alacak. Kökleriyle, gelenekleriyle bağdaşmayan bu yaklaşımı millet kaldırmaz. Bence onlar da (iktidar) sonunda bunu anlayacak.

Hukuksuzlukların ve ayrıştırıcı politikaların ekonomiye zarar verdiğini söylüyorsunuz. Biraz açar mısınız?

Biz ayrıştıkça aslında krizlerle başa çıkma gücümüz azalıyor. Eğer biraraya gelebilirsek ve kucaklaşabilirsek krizlerin yarattığı tahribat da hafifleyecek, gücümüz daha çok ortaya çıkacak. Üretimi, ihracatı birlikte büyütebiliriz. Bunun için birbirimize sarılmamız gerekiyor. Biz birbirimizle selam sabahı kesip uzaklaştıkça o büyütebileceğimiz güçten de mahrum kalıyoruz. Ekonomik krizlere, uluslararası siyasal krizlere direnebilmek ve zararları hafifletebilmek için elele vermek zorundayız. Mesela biz “İzmir tarımsal kalkınmanın başkenti olacak” diyoruz. Bu, “Sen başkasına oy verdin” diye ötekileştirerek yapabileceğimiz bir şey değil. Herkesi kucaklayarak mümkün. Biz bunu İzmir’den başlayarak bütün Türkiye’ye göstereceğiz. Kalkınma ve demokrasinin yükselişi yerelden başlayacak, bunun lokomotifi İzmir olacak.

Seçim gecesi rekor oyla kazandığınızı görünce neler hissettiniz?

Bella ciao… (Gülümsüyor.) Büyük bir heyecan ve coşkuydu. Bu kadar yüksek bir oyla sonucun bağlandığını görünce tabii ki çok mutlu olduk.

Artık kolları sıvadınız. Önceliğiniz nedir?

Önce Büyükşehir Belediyesi personeli ile işe başlayacağız. İzmir’i ve Türkiye’yi gerçekten değiştirmekten, iyileştirmekten, güzelleştirmekten bahsediyorsak, önce bu şevk ve heyecanın personelde olması lazım. Aksi takdirde bu sadece bizim niyetimiz olarak kalır. Büyükşehir çalışanlarımız ve ilçe belediyelerimizle birlikte yeni bir heyecanı sağlamak zorundayız. Eğitimlerle, vicdani sorumluluklarla içiçe geçecek bir süreç olacak.

Başlıca icraatınız ne olacak?

İki temel hedef: Bir; refahı büyütmek, iki; bu refahı adil paylaştırmak. Sanayide, tarımda, turizmde, her alanda üretimi büyüteceğiz.

Bu bağlamda çeperlere de özen göstereceğinizi belirtmiştiniz. Hedefiniz nedir?

Evet, kentin biraz ihmal edilmiş arka sıralarını, yukarı mahallelerini daha çok ele alacağız, çeperlere daha çok hizmet götüreceğiz. Arka sıraları sahneye alacağız. Refah adil biçimde kentin sokaklarına yayılmıyorsa onun adı demokrasi değildir. Hedefimiz refahı bütün kente yaymak ve herkesin ekmeğini büyütmek.

Hiç açıklamadığınız önemli projelerinizden birini SÖZCÜ okurları ile paylaşmanızı istiyorum. Önümüzdeki 100 gün içinde açacağınız çalışma alanı ne ile ilgili olacak?

İzmir’in tanıtımı… Dünyanın üç kıtasında İzmir’in tanıtım ofislerini kuracağız. AB’nin başkenti Brüksel’de, Amerika Birleşik Devletleri’nde ve Çin’de İzmir Tanıtım Ofisleri açacağız. İzmir’de ekmek yiyen herkesin, tüm ekonomi dinamiklerinin içinde yer aldığı bir platforma dönüştüreceğiz. Söz gelimi; İzmir’de sadece ayakkabı fuarı yapmak yetmiyor, sektörel üretimi bu ülkelerde tanıtacağız. Tarımsal ürünlerden el sanatlarına kadar her şeyi… Kentin kimliği ile ilgili yapılması gerekenler listemiz var. Artık kentlerin aralarında rekabet ettiği bir dünyada yaşıyoruz. Kentimizde üretilen ürünlerin markalaşmasının, dünyadaki pazar ve rekabet gücünün artırılmasının önünü açacağız. Bu projemiz İzmir’den ekmek yiyen herkesin içinde yer alabileceği küresel bir platform olacak. Projemizin adını hep birlikte koyacağız; “Küresel İzmir” ya da “Global İzmir” olabilir. Sadece kendimizi tanıtmakla kalmayacağız, dünya kentlerinden de öğrenmeye başlayacağız. Dünyada neler olup bittiği bilgisini de Büyükşehir Belediyesi’ne aktaracağız.