Türkiye her açıdan tam bir basın özgürlüğü sorunu yaşıyor. Gazeteler el değiştirdi, insanlar işsiz kaldı yetmedi. En küçük eleştiri bile Cumhurbaşkanı’na hakaret sayılıp tutuklama ve ağır hapis cezaları veriliyor. Basın Yasası’nın sağladığı apaçık güvenceler bile göz ardı ediliyor. Oysa, 5187 sayılı bu yasayı AKP iktidarı yaptı. Cezai sorumlulukla ilgili 11. maddeyi, haber kaynağını açıklamama hakkını koruyan 12. maddeyi ve dava açılmasını belli sürelere bağlayan 26. maddeyi birlikte çalışıp birlikte yazdık..

20’Yİ AŞKIN MANŞET

Örneğin, 11. maddeye aykırı olarak, ‘yapılan yayından gazete sahibinin de cezai sorumluluğu vardır’ deniliyor. Ve 12. maddeye aykırı olarak, gazeteci haber kaynağını açıklamaya zorlanıyor. Hatta, 26. maddeye rağmen, yasanın belirlediği süreler dolduktan sonra açılamayacak davalar açılıyor. Üstelik, Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin 3 Ağustos 2018 günlü kararına rağmen bu uygulama yapılıyor. İşte, SÖZCÜ Gazetesi olayında da aynı durum yaşanıyor. Gerçekten, 61 sayfalık iddianameye baktığımız zaman, 20’yi aşkın manşetle, bazı köşe yazılarının (tıpkı basım olarak) aynen aktarıldığını görüyoruz. Yani, yöneltilen suçlama doğrudan haberlere/köşe yazılarına dayanıyor. Ve bu durumda (tartışmasız) 26. maddenin uygulanması gerekiyor.

Turgut Kazan... 57 yıldır girmediği dava kalmayan usta hukukçu SÖZCÜ davasındaki vahim hataları anlattı. Turgut Kazan...
57 yıldır girmediği dava kalmayan usta hukukçu SÖZCÜ davasındaki vahim hataları anlattı.


26. MADDEYE DİKKAT

26. maddeye bakıyoruz… Gazetecilerin uzun süre ceza tehdidi altında kalmalarını önleyerek, basın özgürlüğünü güvenceli kılma amacı güdüldüğü apaçık anlaşılıyor. Prof. Dr. Çetin Özek’in makaleleri ile Türk Basın Hukuku kitabında bu gerçek vurgulandığı gibi Prof. Dr. Sahir Erman ile Prof. Dr. Köksal Bayraktar’ın Basın Hukuku kitabında da aynı durum açıklanıp anlatılıyor. Evet, Basın Yasası’nın 26. maddesine göre, basın yoluyla işlendiği iddia edilen suçlar, yayın tarihinde işlenmiş sayılacağı için, gösterilen sürede dava açılmış olması zorunludur. Bu süre hak düşürücü bir süredir, asla kesintiye uğraması veya uzaması söz konusu olamaz.

DAVA SÜRESİ 4 AYDIR

Durum açıktır... 26. madde gerçeği budur. Basın yoluyla işlendiği öne sürülen suçlarda, günlük gazeteler için dava açma süresi 4 aydır. Bu süre hak düşürücü süredir. 4 ay geçtikten sonra dava açılamaz, eğer açılmışsa CMK’nın 223/8.maddesi uyarınca DÜŞME kararı verilmesi gerekir. İddianame bu yasa kurallarına hiç değinmeden, “FETÖ’nün Medya Yapılanmasına Dair” Emniyet raporu ile bir gazeteci bilirkişinin raporuna dayanarak, yapılan yayınların “gazetecilik etiği ve görevleriyle bağdaşmadığını” belirtip geçiyor. Herhalde, bu değerlendirmeyle Basın Yasası’nın 11 ve 26. maddelerinin uygulanamayacağı söylenmiş oluyor. Sonra, 41. sayfada örgüt/silahlı terör örgütü/örgüt propagandası/basın/ifade özgürlüğü, Yargıtay ve AİHM örnek kararları başlığıyla tam 9 sayfalık bir bölüm açılarak, basın özgürlüğünün nasıl bir özgürlük olduğu anlatılıyor. Ve özellikle AİHM’nin Leroy V. Fransa kararı ile SÜREK V. Türkiye kararlarına atıf yapılarak, iki olayda ulusal mahkemelerce verilen mahkumiyet kararlarının İHLAL sayılmadığına işaret ediliyor.

Öncelikle, örnek gösterilen AİHM kararlarının, SÖZCÜ davasıyla hiçbir benzerliği yoktur. Leroy/Fransa örneği, 11 Eylül 2001’deki ikiz kulelere saldırıyı öven bir eylemin davasıdır. Başvurucunun, “BİZ BUNU HEP HAYAL ETMİŞTİK, HAMAS YAPTI” yazısı eklenmiş bir çizimi, haftalık dergide yayınlanmıştır. Fransız Sulh Mahkemesi, eylemi terörü övücü sayarak, (gazete sahibini değil) çizimi yapanı 1500 avro para cezasına çarptırmıştır.

SAHİBİ SORUMLU DEĞİL

Yasal durum bu kadar açıkken, SÖZCÜ iddianamesinin 51. sayfasında, önce hakkaniyete uygunluk açısından gazete sahibinin de sorumlu sayılması sonucuna varılması olacak şey değildir. Nitekim, iddianamenin 57. sayfasında örnek gösterilen Cumhuriyet Gazetesi davasında, yasal kuralların asla bertaraf edilemeyeceği, Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin kararıyla saptanmıştır.

YARGITAY’A KULAK VERİN

Yargıtay’ın (hep atıf yaptığımız) 08.03.2018 gün ve 2018/604 sayılı kararında şöyle denilmiştir: “Devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları gereği gizli kalması gereken bilgilerin siyasal veya askeri casusluk amacıyla açıklanması suçunun, kamuoyuna açık olma unsuru içermesi nedeniyle basın yoluyla işlenen bir suç olduğunda ve ceza takibi bakımından 5187 sayılı yasa hükümlerine tabi olduğundan kuşku yoktur. Bu suçun basın yoluyla işlenmesi mümkün olmayan suçlarla birlikte yargılamaya konu olması da durumu değiştirmez.”

MUTLAKA DÜŞME KARARI

Sonuç olarak, bu kararın 8 Mart 2018 tarihli, iddianamenin ise Kasım 2018 tarihli olduğunu hatırlatmayı görev sayıyorum. Ve Yargıtay kararında açıklandığı gibi; “basılmış eserin yayınlandığı an, suçun işlendiği andır.” Dolayısıyla ve iddianamede öne sürüldüğü gibi, “zamanla parçalar birleştiği için durum anlaşılabilmiştir” denilerek, 4 ay geçtikten sonra açılan dava dinlenemez. Mutlaka DÜŞME kararı verilmesi gerekir.