Türkiye’nin dört köşesinden gelen aktivistler, çevreciler, sabahın erken saatlerinden akmaya başladılar Kirazlı’ya... kimi araçlarıyla, kimi otobüslerle, kimi bisikletiyle, kimi de koşarak gelmişti !



Mesela Baran… Koç Üniversitesi Uluslararası İlişkiler öğrencisi. Görme engelli Baran Bandırma’dan 3 günde gelmiş bisikletiyle. Sadece bir sporcu değil, aynı zamanda bir müzisyen... bateri ve piyano çalıyor, büyük bir Fazıl Say hayranı.
Konseri de büyük bir keyifle en önden izledi.

Yeryüzüne Özgürlük grubuyla gönüllü olarak koşan Rıza Martaş ise aslında bir iş adamı... Adım Adım platformunda daha önce Van’dan İzmir’e koşan Rıza, bugün de İzmir’den Kaz Dağlarına koşarak gelmiş. Her gün 10 kilometre koşan Rıza, 5 günde tamamlamış bu yolu.



Bu iki genç kız ise İşsiz Mimarlar inisiyatifinden. 2017 yılında mezun olmuşlar. Hala iş arıyorlar. Çevre için çalışmaya devam ediyorlar…
Kirazlı Balaban’da son yıllarda tüm toplumsal direnişlerde sürekli gördüğümüz, hiç değişmeyen bir tablo da vardı : kadınlar yine tüm varlıkları ile ön plandaydılar.
İzmir’den, Bursa’dan, Ankara’dan, Çanakkale’den her yaştan kadın aynı gaye için omuz omuzaydı. Saçlarını yazmasıyla örten de vardı... dağların ağaç dallarıyla taç yapan da...
Siyasi parti örgütlerinden yoğun katılım olsa da, alanda hiçbir siyasi slogan ya da bayrak yoktu.



Fazıl Say konser alanına sabah erken saatlerde geldi. Önce ses provasını yaptı, konser saatini beklerken de sorularımızı yanıtladı :



“Kaz Dağlarının ormanlarının yok edilişi görüntüleri, hepimizi şoke etti. Ben de bu uyanışa, bu sese, müziğimle ses vermem istedim. Bu konserin amacı doğaya dostluk iletmek… ve beraber yaşadığımız bu gezegende yaşamdan yana olmak. Sanat iyiden yana, güzeli yaratan bir uğraş. Tarkovski diyor ki ‘dünya mükemmel olmadığı için sanat var.’ Bundan kasıt; insanların mükemmel olmadıkları… Dolayısı ile sanat her zaman iyiden yana olmak zorunda. Ben de aynı nedenle buradayım…”
1 saat süren konseri tüm alana yayılmış 25 bin kişi izledi, dinledi.
Teyzeler ellerinde bayraklarla beklerken, bebekler anne kucaklarında uyuyordu.
Konser alanında protokol yoktu.
Katılımcıların da ısrarıyla herkes yerde, yan yana dinledi Fazıl Say’ı.
Onlardan biri de Su ve Vicdan Nöbetine katılmak için gelen Muharrem İnce idi.



Say, Mozart, Satie ve Chopin ile kendi bestelerini çaldığı “orman konserini” İzmir Marşı ile bitirdi.
Konser sona erdiğinde binlerce kişi bu kez de evlerine dönebilmek için yollardaydı.
İzmir – Çanakkale otoyolunda oluşan yaya zinciri saatler sürdü.
Ben de dahil olmak üzere, bazı katılımcılar Çanakkale Merkeze otostop yaparak inebildiler.
Kaz Dağları 5000 sene önceki Troya Savaşı’ndan bu yana en zor günlerini yaşıyor.
Madencilik faaliyetlerinin ekosisteme verdiği zararlar yüzünden başlatılan Su ve Vicdan Nöbeti yüzlerce kişinin katılı ile aralıksız devam ediyor.
Kamp alanında başlayan direniş, bir ortak yaşama dönmüş durumda.
Bir yandan gündelik işler yapılıyor, bir yandan da Almos Şirketi’nin faaliyetine son vermesi için sivil toplum çağrıları sürüyor.
Aralarında Zülfü Livaneli’nin de bulunduğu bir grup aydın, UNESCO’ya başvuruda bulunarak bölgenin Dünya Kültür ve Doğa Mirası listesine alınmasını istedi.
Bölgede irili ufaklı çok sayıda otantik köy var.
Onlardan birinden gelen Mihriye Teyze anlatıyor : “Kaz Dağları’nı korumaya geldik yavrum. Milletimiz için, vatanımız için, torunlarımız için buradayız…”
Konseri izlemek üzere yıllardır yaşadığı Burgazada’dan gelen gazeteci yazar Haluk Şahin de Gezi Günlerini hatırlatarak, o günlerde yazdığı bir adaiku ( Japon şiirini ) paylaştı :
“O zaman da söylemiştim, umudu hep yüksek tutmak gerek. Bugün buradaki on binlerce insan da gösteriyor “‘Üzülme, yasağa rağmen, büyüyor üzümler bağlarda…”