Röportaj: Yüksel ŞENGÜL

Şair, yazar ve müzeci Sunay Akın’ın 23 Nisan 2005’te kurduğu Oyuncak Müzesi 14 yaşına girdi. Akın’la İstanbul Göztepe’deki Oyuncak Müzesi’nde buluştuk ve müzecilikten çocuklara, kadınlara ve 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’na kadar her şeyi konuştuk.

- Oyuncak Müzesi 14 yaşında. Sizin 23 Nisan coşkunuz çok farklı olmalı...

Bu müzenin açılış gününü 14 yıl önce özellikle 23 Nisan’da yaptık. Çünkü 23 Nisan, TBMM’nin açıldığı tarihtir ve o gün Atatürk tarafından bütün dünya çocuklarına bayram olarak hediye edilmiştir. Değerlerimizin önemini bilip, korumalıyız. Burası Oyuncak Müzesi ve benim bu müzeyle ilgili büyük bir üzüntüm var.

Sunay Akın, Yüksel Şengül’ün sorularını yanıtladı.


- Neden üzülüyorsunuz?

Oyuncak Müzesi 14 yaşında ama bu 14 yılda tek bir İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı müzemizi ziyaret etmedi. İstanbul ve Türkiye’nin adını uluslararası platformlara taşıyan, ülkemize ödüller getiren itibar kazandıran bu müzeye yapılan en büyük haksızlıklardan birisidir bu.

- Bir çağrı yapalım, yeni başkanımızı davet edelim o zaman...

(Gülüyor) Ekrem İmamoğlu, Oyuncak Müzesi’ne defalarca geldi. Ancak, kendisini İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olarak da bekliyorum. Bir ülkenin aydınlanması o ülkenin müzelerinin gelişmesiyle mümkündür. Ülkemizi ve kentlerimizi yönetenlerin de bunun farkına varması gerekiyor.

ÇOCUĞU SEVMEYEN TOPLUMUZ

- Çocuk ve oyuncuklar konusunda neler söylemek istersiniz?

Bir ülkenin geleceği o ülkedeki politikacıların vaatlerinde değil, çocukların hayallerindedir. Çocuğun önüne konulan oyuncakların büyük önemi vardır. Bizde kız çocuğuna bebek, erkek çocuğuna tabanca verilir oynaması için. Sonra da kara kara düşünürüz ‘Kadın cinayetleri neden artıyor?’ diye. Oysa her şey ortadadır, görmek gerekir.

Akın, “Müzeler çoğalmalı” dedi.


- Çocuklarımızı gerektiği kadar sevebiliyor muyuz peki?

En önemli konuya değindiniz. Üzülerek söylüyorum, kendi çocuğunu seven ama çocuğu sevmeyen bir toplumuz. Bunu size hemen kanıtlayabilirim. Biz büyükler birbirimizi küçük düşürmek için şöyle tanımlar kullanırız, ‘Çocukluk yapma’, ‘Bana masal anlatma’, ‘Büyü artık’, ‘Senin o dediğin çocuk oyuncağı’... Çocuğun bu kadar aşağılandığı başka bir toplum var mıdır! Erkekler dünyasında da kadınlar aşağılanır. ‘Karı gibi gülme’ derler. Oysa bütün kadınlar gülmelidir. Gülen kadın kötü müdür! Kadın ve çocuğun aşağılandığı bir ülkede hiç kimse demokrasiden söz edemez.

- Siz müzelerin önemini her fırsatta vurguluyorsunuz...

Müzeler, toplumun hafizasıdır. Bunu anlayamayan bir ülke bilin ki Alzheimer olmuştur. Bu hastalığa yakalanan bir ülke nerden geldiğini ve nereye gideceğini bilemez. Türkiye, Alzheimer olma yolundadır.

- Sayenizde pek çok müzemiz oldu...

Oyuncak Müzesi dışında Masal Müzesi (Kartal), Oyun Müzesi (Ataşehir) ve Okul Müzesi’nin (Ataşehir Enstitü Koleji) kapılarını açtım. Ayrıca Gaziantep’te, Antalya’da ve Samsun’da Oyuncak Müzeleri ile Barış Manço Müzesi’ni kurdum. Müzelerin ülkemde çoğalmasını istiyorum. Bu arada özel müzelerin kurulması ve yaşatılması inanın hiç de kolay değildir.

- İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Oyuncak Müzesi’nden hâlâ vergi alıyor mu?

Ne yazık ki, evet... İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Oyuncak Müzesi’nin aylık cirosunun yüzde 5’ini vergilendiriyor. 2013’ten ve Gezi’den sonra hayata geçen bir uygulamadır bu. Oysa müzeler asla kar amaçlı kurulmaz. Destek olunmuyor, hiç değilse köstek olunmasın. Müzelerin ticarethane olmadığını bilmeyen birkaç ülkeden biriyiz.