Bir ülkede farklı üretim, yönetim ve hatta farklı adalet modellerinin üstünlüğüne dair farklı görüşlerin savunulması rekabetçi ve birbirini denetleyici olması bakımından önem teşkil etmektedir. Bu anlamda milliyetçi ideolojinin bütünsel modeller oluşturamamasının, Türkiye açısından mühim bir eksiklik olduğunu geçen hafta vurgulamıştım.

Türk halkının büyük çoğunluğu kendini milliyetçi olarak tanımlamak istiyor. Ancak milliyetçiliğe ortak bir tanım getiremiyor. Bu ortak tanım, milliyetçi ideolojinin üretim ve yönetim sistemlerini geliştirmesi ve mevcut iktisadi-siyasi politikalara karşı nasıl tavır takındığını belirlemesi ile mümkün olabilir. Türkiye’de 1980’den bu yana liberal hükümetler tarafından, liberal iktisadi politikalar uygulanıyor. Liberal iktisadın önerdiği özelleştirme politikalarına milliyetçi ideolojinin bakış açısı nedir? 1980’den bu yana milliyetçi ideolojinin iktidarında yönetilseydik en stratejik KİT’lerimizi özelleştirir miydik veya bugün kağıt hatta soğan ithal ediyor olur muyduk? 1980’den hemen sonra kurulan PKK terör örgütü yine kurulmuş olsa dahi hâlâ etkinliğini eylemsel açıdan veya siyaseten sürdürüyor olur muydu? Sistemle kavgalı olanlarla işbirliği yaparak devletin kılcal damarlarına sızabilen FETÖ, kalkışma yapacak kadar güçlenebilir miydi?

Bu ve benzeri sorulara sağlıklı cevaplar bulunabilmesi için öncelikle milliyetçi ideolojinin politika önermelerine ihtiyaç vardır. Politika önermeleri için sağlam teorik temellere ve bunlar içinse varsayımlara ve tanımlamalara. Bu noktada en temel sorunlarla karşılaşılıyor. Örneğin milliyetçiliğin, Türk Milleti veya vatandaşlığı için genel kabul gördürebildiği bir tanımı var mı? Açıkça söylenebilir ki 80 milyonun bir kişisini dahi dışlayan bir tanım hedefe giden yolda bir kişi eksik kalmak demektir. Diğer yandan milliyetçilik; ne, kim için, nasıl üretilecek sorularına veya yönetimde kuvvetler ayrılığını mı yoksa kuvvetler birliğini mi yeğlediğine dair cevaplarını ortaya koymalıdır. Aksi halde inanç, ibadet, ahlâk, felsefe, idare, siyaset, iktisat, hukuk, eğitim alanlarında İslâm’ı bütün bir hayat nizamı olarak ele almasına rağmen toplumsallaşamamış İslamcılık gibi, bireysel duyguları tatmin etmekten öteye gidemeyen bir ideoloji olarak kalacaktır.

MİLLİYETÇİ İDEOLOJİ TÜRKİYE AÇISINDAN NEDEN ÖNEMLİ?

Türkiye’de mevcut tüm dinamikler, bireyleri birbirine karşı kışkırtmak üzere kurulmuş durumda. Vasıfsız ve hiçbir katma değer üretmeyen, toplumun düşünme yeteneklerini körelten; moda, yemek, adada hayatta kalma vb. televizyon programları veya spor müsabakaları dahi insanların birbirlerini kışkırtması, aşağılaması üzerine kurulu. Başarı ölçütü; kendinin ne kadar iyi yaptığını göstermekten ziyade, saldırgan ve hakaretamiz bir üslup ile rakibinin ne kadar kötü yaptığına diğer kişileri ikna etmek olmuş durumda. Tıpkı günümüz siyaseti gibi.

Yaratılış gereği veya adaptasyon süreci ardından insanın genlerinde olan rekabet etme güdüsünü bilimde, ilimde, sporda, sanatta dünya ile rekabet etmede kullanmak bir çalışma disiplini gerektirdiğinden zor geliyor olacak ki kendi içimizde yarışarak kullanıyoruz. Üstelik başarıyı, rakibi geçerek değil rakibin bizi geçememesine neden olarak elde ediyoruz.

Milliyetçilik ideolojisinin doğal rakibi (düşmanı değil rakibi) dış dünyadır. Bu anlamda milliyetçiliğin politikalara bir bakış açısı bir dinamizm kazandırma ihtimali vardır. En azından 2000 yılında dünyanın en büyük 17. ekonomisi olan Türkiye’nin 2018’de 18.’liğe düştüğünü, 2019’da IMF tahminlerine göre 20.’liğe düşeceğini birilerinin söylemesi, alternatif politikalar önermesi gerekiyor.