Türkiye’de siyaset, yönetim amacından giderek uzaklaşarak siyasal grupların çıkar mücadelesine dönüşmüş durumda. Birbirine alternatif ideolojilerin yerini, birbirine alternatif üretim modellerinin aldığı günümüz dünyasında, Türkiye’de siyasetin köhnemiş ideolojiler üzerinden yürütülmesinin tek izahı seçmen kitlelerini manipüle etmek olabilir.

Partilerin ne yapacaklarının veya Türkiye için neyin yapılmasının doğru olduğunun konuşulmasından ziyade rakiplerin ne yaptıklarının veya Türkiye için ne yapılmasının yanlış olduğunun konuşulduğu verimsiz bir siyaset zemini hâkim kılındı. Bu zeminde mücadelenin ana unsuru, kendini değil rakibi tanımlamak olduğu için kavga kültürü yayıldı. Öyle ki 17 senedir iktidar olan AK Parti kavga edecek kimseyi bulamadığı noktada Eski Türkiye-Yeni Türkiye ayrımını icat ederek Türkiye’nin tarihiyle kavga etti.

Dünyadaki ekonomik-teknolojik ilerlemenin tüm ülkelere yayılmasını göz ardı eden bu saçma karşılaştırma Türkiye’yi gerçeklerden uzaklaştırdı. Başarının ölçütü olarak reel ekonomik veriler kullanılmazken, kitlelerin başarı tatminini sağlayabilmek için toplumsal dönüşüm vitrine konuldu. İstenene ulaşmak yerine toplumun büyük kesiminin tercihleri ulaşılanı istemek olarak belirlendi. İktidar, toplumda en fazla üyeye sahip muhafazakâr kesimi bu yolla elinde tutarken merkezden daha uzak görüşler için ise son karar verme mercii pozisyonunda olmayan kurmaylarını ön plana çıkardı. Son tahlilde Türkiye adına yürütülen bu politikada zaman zaman en uç fikirlere bile değer verilerek belki de onların merkez görüşle olan zıtlaşması sona erdirilmek istendi. Muhafazakâr milliyetçi kesim için ise bu uç söylemler hiçbir zaman AK Parti’nin genel parti politikası değildi. Marjinal söylemler ne zaman muhafazakâr milliyetçi kesimden veto yese Erdoğan son söz benim diyerek bu söylemleri rafa kaldırdı ya da en azından seçmenini bu söylemleri ciddiye almaması konusunda ikna etti.

Yeni sistemde yüzde elliyi geçmek isteyen bir partinin normal davranışı zaten bu olmalıdır. Terör örgütlerini meşrulaştırmaya çalışan, sözde Ermeni soykırımını kendince kabul eden söylemler Türkiye’de iktidar olmak isteyen bir partinin genel söylemi olamaz, olmamalı. Bugün yıllar sonra el değiştiren İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediyelerinde CHP’nin seçmen kitlesinin önemli bir kesimini de AK Parti’nin artık bir vizyon ortaya koyamayışını fark eden muhafazakar milliyetçi kesim oluşturmaktadır. Bu gözden kaçırılırsa CHP yalnızca 5 yıllık bir reklam arası olarak kalır.

AK PARTİ NEDEN BİR VİZYON SUNAMIYOR?

Ankara kulislerinde en sık söylenen cümlelerden biridir “Reis yalnız”. Olabilir, ihanet çemberi etrafını çevirmiş, yalnız bırakılmış, birçok güçle tek başına mücadele etmek durumunda kalmış olabilir veya öyle yansıtılmaya çalışılıyordur. Ancak görebildiğim şu ki bu yalnızlık Türkiye’ye zarar veriyor. Belki de artık AK Parti kadrosu verebileceğini verdi Türkiye’ye. Daha fazlası çıkmıyor.  FETÖ kalkışmasının ardından AK Parti kısır bir çember içinde tüm enerjisini FETÖ’yle mücadeleye ayırırken, partiyle organik-inorganik bağı bulunan çoğu kimse çalışmak üretmek yerine mesaisini afaki FETÖ edebiyatıyla doldurdu. Herhangi bir terör örgütüyle mücadelenin bir cephesi de ülke ekonomisine katkı da bulunmaktır, ancak belli ki bazılarına hamaset çalışmaktan kolay geldi. Kaldı ki Türkiye ve hatta Osmanlı ilk kez terör örgütü, isyancı, düşman görmüyor. Bulunduğumuz coğrafyanın ve tarihsel sürecimizin bize maalesef böyle bir mirası var. Türkiye’de yöneticiliğe aday olmak demek bunları göze almak demek.

AK Parti 2023’e kadar bu ülkenin meşru iktidarıdır, ancak tıkandığı ortada; Türkiye 2019 öngörülerine göre küçülüyor. Ak Parti Türkiye’ye dinamizm kazandırmak istiyorsa, seçmen kampları oluşturmak adına kendini bu kadar yalnızlaştırmamalı.