21 Nisan’ın sabahıydı; kahvaltı hazırlıyordum, baktım yatağından kalkmış geliyor, ağır ağır, sendeleyerek. Birkaç hafta önce geçirdiği ameliyatın bitkinliği üzerindeydi; “Günaydın hayatım” deyip, sessizce bahçe kapısına yöneldi. Nereye gidiyorsun demeye kalmadı, her halde hava alacak diye düşündüm. Biraz sonra elinde bir demet çiçeğiyle göründü; “Nice yaşlara Ayşe’m” diyerek kucakladı. Dakikalarca ağladık; bir sonraki doğum günümü kutlayamayacağını ikimiz de hissedercesine. Anladım ki bir gün öncesinden yardımcısına hazırlatmıştı; amansız hastalığı ne nezaketinden, ne saygısından, ne sevgisinden bir dirhem dahi çalamadı. Hastanedeyiz; son günleriydi, ağrılarının tavan yaptığı, her gün yükseltilen morfinlerin dahi yetmediği o acı, o ıstıraplı, o çileli günler. “Bugün günlerden ne” diye sordu,“Perşembe tatlım” dedim. “Köşe yazını yazdın mı?” dedi; “Hayır”, dedim, “Git, bekleme sen, yazını yaz...” Hıçkırıklara boğuldum. Her şart ve durumda beni düşünmekten bir an bile vazgeçmeyen sevgi insanı; her haliyle ders veren güzel öğretmen, güzel doktor, güzel evlat, güzel eş, güzel baba; sadece ben değil, sadece ailen değil, yüzler sana tanıklık yaptı, yapacak.



Matematik öğretmeni idi, muayenehanesini açtıktan sonra da öğretmenliğini bırakmadı. Öğrencilerinden kimi “Koç” dedi ona, kimi “Baba”; dertliyle dertlendi, yoksulun-yoksunun yükünü hafifletmek için elinden geleni ardına koymadı. Üniversite sınavlarında tercihim ne olmalı diyen de bulurdu onu, okulu bitirip aş-iş arayan da. Arabasında, sokak hayvanları için anlaştığı kasaptan aldığı torbaların taksimi, bazen de karlı kış günlerinde yiyecek bulamayan orman hayvanlarıyla buluşurdu. Cenazesine katılanların ortak dili oldu: “Cebeci ve Gölbaşı babasını kaybetti.”

On sekizindeydim onu tanıdığımda; beraber büyüdüğüm, birlikte yol aldığım, birlikte olgunlaştığım insanın ardından bunları yazacağım aklıma gelmezdi. Daha birkaç yıl öncesine kadar, güçlü, kuvvetli, neşeli, hayat dolu can yoldaşıma teşhis konulduğunda yıkılıverdi dünyamız. Hasta ve yakınları için kanser hastalığının tespiti ve diğer aşamaları art arda travmalar içeriyor. Devletin, hasta ve yakınları ile ilgili destekleyici psikososyal çalışmalar yapması şart.

Eşimin tedavileri boyunca, ailemizi yalnız bırakmayan ve verdiği desteği asla unutmayacağım Gazi Üniversitesi Göğüs Cerrahisi’nden Profesör. Dr. Olgun Arıbaş’a en kalbi teşekkürlerimi bir kez de buradan sunmak isterim. Onkolojiden Prof. Dr. Ahmet Özet’e, genel cerrah Prof. Dr. Nusret Akyürek’e, Radyasyon Onkolojisi Başkanı Prof. Dr. Eray Karahacıoğlu’na, gastrolojiden Prof. Dr. Mehmet Arhan’a, beyin cerrahisinden Prof. Dr. Gökhan Kurt’a; yine aynı hastanenin kemoterapi bölümünde çalışan hemşire dostlara sonsuz teşekkürler.

Ayrıca her daim beni yalnız bırakmayan Sayın Meral Akşener’e, her aşamada yanımızda yer alan Sayın Koray Aydın ve eşi Gönül Aydın’a,  eşimin kadim dostu Sayın Mansur Yavaş ve değerli eşine teşekkür borçluyum. Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na, Sayın Gültekin Uysal’a, Sayın Cemil Çiçek’e, İYİ Parti ve CHP temsilcilerine de teşekkür ediyorum. Genel Yayın Yönetmenimiz Metin Yılmaz başta olmak üzere, tüm SÖZCÜ ailesine, uzaktan yakından ziyaretlerini eksik etmeyen ve canı yürekten dua eden dostlara, hele hele can yoldaşımın öğrencilerine, arkadaşlarına, hastalarına niyazım sonsuz.

Yalnızca bir eşi uğurlamadım; arkadaşımı, dostumu, öğretmenimi, varsa bir başarım onun ardındaki insanı yitirdim; her geçen gün bunu çok daha derin yaşayacağımı biliyorum. Acım büyük; lütfen, sevgili eşimin ruhuna bir Fatiha okurken, beni de duadan unutmayınız.