Bilimin ve aydınlığın simgesi olan üniversite önünde yapılan cenaze töreninde, Levent Şenel öldürülen eşi Ceren’in tabutunun başında çığlık misali şunları söylüyor: “Genç arkadaşlarımdan şunu rica ediyorum; iyi bir mühendis, iyi bir hukukçu, iyi bir doktor değil, iyi bir insan olmaya çalışın. En önemlisi insanları sevin ve kötülüğe kötülükle cevap vermeyin.”

Hukuk Fakültesi öğrencisi, okuldaki asistan hocasını, kopya çekmesine izin vermediği için önce bıçaklıyor sonra tabancasıyla vuruyor. Hakkı ve adaleti tesis etmek için hukuk fakültesinde eğitim gören öğrencinin sorun çözme biçimi (!) Türkiye için acı bir boyut kazanıyor. Eğitim sistemi, hoca/öğretmen-öğrenci, öğrenci profili, gençlik, meslek etiği, hukuk, adalet, akademi gibi farklı alanlarda zihnimizde sayısız soru bırakıyor. Ne yazık ki insani bakış açısından yoksun, piyasalaşan ve itibarsızlaşan eğitim ve yaşam anlayışı, ilkokuldan üniversiteye eğitimin her kademesinde ve toplumsal yaşamın her alanında kendini derinden hissettiriyor.

ÖZGECANLAR

Bu elim vaka, Mersin’de acımasızca katledilen Özgecan’ı da hatırlattı. Babası Mehmet Aslan kızının vefatının ardından yaptığı konuşmada, irfan ve erdem yüklü şu cümleleri kurmuştu: “Anadolu Nuh’un gemisi gibidir. Bu geminin kapısı açılmıştır. Bu gemiye içinde güzellik, sevgi, hoşgörü taşıyan herkes alınacak. Direnenler geride kalacak. O direnenlerin başına da benim meleğimin başına gelen gelebilir. Melekleri yasalar ile korumak mümkün değil. Yasaların, vicdanların içinde çalışıyor olması gerek. Vicdanların içinde bir şeyler çalışmıyor ise hiçbir yasa kâr etmez.”

ŞİDDET VE MAÇO KÜLTÜR

Bir insanın yaşam hakkını elinden almayı kendinde hak gören maço anlayışa yönelik atılan adımlar neden yeterince etkili olamıyor? 2014 yılında yapılan Türkiye’de Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet Araştırması’na göre; ülke genelinde yaşamının herhangi bir döneminde eşi veya eski eşi tarafından fiziksel şiddete maruz bırakılan kadınların oranı yüzde 36; şiddet yaşayan kadınların oranı yüzde 44; cinsel şiddete maruz kalan kadınların oranı yüzde 12’dir. En çarpıcı veri şiddet-eğitim ilişkisine dair. En az bir kez fiziksel veya cinsel şiddete maruz kalmış kadınlardan eğitimi olmayanların oranı yüzde 43, lisans ve lisansüstü düzeyde eğitim alanların oranı yüzde 21’dir. Yasal düzenlemelerin şiddetin önlenmesinde yeterli olmadığı ortada; diğer taraftan sadece yasalarla zihniyet değişiminin gerçekleştirilemeyeceği de bir hakikat.

ATAERKİL ZİHNİYET

Muhafazakar erkek kalemlerin kadın tartışıldığında dile getirdikleri temel argüman, eşitliğin fıtraten mümkün olmadığı. Oysa eşitlik, kadınların toplumsal hayatın her alanına katılmasının temel şartı. Eşitlik istemek, biyolojik farklılıkları yok saymak değildir. Eğitim, sağlık, istihdam, karar verme mekanizmalarına katılım gibi alanlarda hak ve özgürlüklerden eşit yararlanmasını sağlamak kadınların her alanda güçlenmesini sağlayacak. Erkeklerin söyleminde, eşitlik politikalarının kaynağını, kökenini, uygulama biçimini tartışırken ortaya koydukları yüksek ayrımcılık içeren ses tonu hakim. Kadına yönelik her türlü ayrımcılığın önlenmesinde ve şiddetle mücadelede de yine aynı tonda sesler çıktığında insanlık için önemli bir adım atmış olacağız.

YİTİRİLEN İNSANLIK

M. Blondel, “Allah’ın yeterince bilindiğine hükmedildiği anda o, artık hiç bilinemez olur” der. Sözü genelleştirerek söyleyelim; başta dini alan olmak üzere, herkesin her şeyi en iyi bildiği (!) bir dönemden geçiyoruz ve ortaya kopkoyu bir cehalet çıkıyor. Sonuç, çürüyen ve öldüren bir toplum!

İnsanca yaşamanın ilkelerini hatırlamaya ihtiyacımız var. Allah’la kul ilişkisinin yolunun insanın insanla ilişkisinden geçtiğini unuttuk. Dünya ve din arasında itidali ve insani değerleri kaybeden Müslümanlar, ahlakı sona, muamelatı/uygulamayı başa aldı; hâlbuki ilki amaç diğeri vasıta. Ne pahasına olursa olsun, iyi insan olmaktan vazgeçmeyelim; insan haklarını savunmaktan da.  Bu dünyanın yaratılma sebebi insandır çünkü... Ne diyor Şeyh Galip:

“Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen/ Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen.”