Her ibadetin insanı ulaştırmak istediği bir yer vardır. İbadet şekilden ibaret değildir. Özünü anlamak gerekir...



Her yıl Ramazan ayı geldiğinde mutat konular ele alınır. Konuşmalarda, ibadetlerle ilgili açık hükümler (ahkam-kurallar) öne geçer; yani nasıl namaz kılınacak, nasıl oruç tutulacak, nelere dikkat edilecek gibi. Oysa temelde her ibadetin insanı ulaştırmak istediği bir yer vardır. Bu maksadın hasıl olabilmesi için ibadetin özünü anlamak gerekir. İbadet, şekilden-robotik hareketlerden ibaret değildir. Ünlü düşünür Ali Şeriati: “En şaşalı otellerde kalarak, en pahalı turlarla yolculuk yaparak ve bir milyon Müslüman arasında hepsinden daha seçkin ve daha ayrıcalıklı olarak mutlu bir hac ibadeti ifa eden kişi, inançta İbrahim, davranışta Nemrut gibidir” der. Bunu tüm ibadetler üzerinden düşünebiliriz. Dolayısıyla şekil ve kurallar yerine getirilmiş olsa da ibadetten maksat hasıl olmamış, namaz yatıp kalkmaktan, oruç aç-susuz kalmaktan öteye geçememiştir. Eğer hedefimiz İbrahim olmaksa önce bakmamız gereken Nemrut’tur, onun kötü davranışlarıdır. Kötülükler terk edilmeden güzel yakalanamaz. Aksi takdirde zulmü, haksızlığı, adaletsizliği, açık-gizli yapılan yasakları, yanlışları adeta meşrulaştırmaya çalışan Müslümanlık anlayışı hükmünü sürdürür; verilen fotoğraf da bunu açıkça ortaya koyuyor.

TEMSİL SORUNU

Günümüz Müslümanlığının sorunu bilgi değildir. Evet, çok ciddi bir bilgi kirliliği de var ama bir o kadar da bildiği ile amel etmeme yani temsil sorunu söz konusudur. İçselleştirilmeyen, hal edilmeyen sözler karşılık bulmuyor. İbadet, ibadet edeni kuşatmıyor. Model şahsiyetler ya da sözüm ona şıhlar-şeyhler olarak gösterilen isimlerin ilişkileri (iktidar-para-makam-kadın-şöhret) sözlerini yalanlıyor. Peygamberin ne tevazuu, ne dürüstlüğü dikkate alınıyor ne de apaçık hayatı:  O güven insanıdır; o ne söylüyorsa doğruyu söylüyordur; onun ağzından yalan çıkmaz; o asla incitmez; o emanete ihanet etmez; onun elinden ve dilinden kötülük sadır olmaz gibi cümleleri kurabileceğimiz kaç kanaat önderi, kaç tasavvuf erbabı, kaç tanınmış isim var? Ama bolca retorik var.



Demem o ki oruç, insanı manen ve maddeten temizleyen bir ibadet. Ramazan ayı ise okuyan için adeta bir mektep; zikri ve tefekkürüyle, mukabele ve murakabesiyle, infakı ve dayanışmasıyla.

Savm (oruç) “tutmak” demektir; nefsi, sadece yemekten-içmekten değil; her türlü kötülükten, öfkeden, kinden, hasetten, yalandan, riyadan vb.  tutmak gerekiyor.

İbadetler kutsalla irtibat sağlar. Kutsalla irtibat halindeki bilinç, hem kaynağını hem de dünya içindeki konumunu hatırlar. Dünya üzerindeki konumunu dünya ile arasına mesafe koyarak hatırlayabilir. Bunun sürekliliği zor; zaman kesitlerindeki bazı ibadetler buna imkân tanıyabilir. Oruç, tüm ibadetler arasında özel bir yere sahip. Zira o dünyayla olan ilişkiyi belki de mücadeleyi kısıtlama deneyimidir. Hem “iştah” boyutuyla, hem “şehvet” boyutuyla hem “vahşet” boyutuyla. Üçü de nefs-i emarenin (saldırgan nefsin) özelliği.

Adem ile Havva’nın cennetten kovulma serüveni de böyle başlar: İştah ve şehvet ile yasağa başkaldırış ve nisyan varlığı olarak yeryüzüne gönderiliş. İnsan unutan varlık; kendini, kendine verileni ve Rabbini unutmaya meyilli. Hatırlaması, kendisine gelmesi gerekiyor. Kur’an’daki Hz. İbrahim ve yaşamındaki her evre, her sorgulama, kendini ve Rabbini bulmak isteyenlerdeki arayışı ve ikna olmak isteyen zihni temsil ediyor.

Evet, insanlığımızı, sorumlu varlıklar olduğumuzu hatırlamalıyız.

Açları, susuzları, hastaları, ihtiyacı olanları hatırlamalıyız.

Haksızlığın, liyakatsizliğin, adaletsizliğin küfrün ta kendisi olduğunu hatırlamalıyız.

Şatafatlı sofraların, devlet kesesinden debdebeli iftarların oruçla yan yana gelemeyeceğini hatırlamalıyız.

Tantananın, görünür olmanın, bağıra bağıra verilecek sadakanın maneviyatla, ruhaniyetle bağdaşmayacağını hatırlamalıyız.

Ezcümle kişinin namazı, niyazı, orucu vs. kimseyi ilgilendirmiyor; ama nasıl bir insan olduğu, ilişkileri, davranışları, hak ve adalet üzere olup olmadığı tüm toplumu ilgilendiriyor.

Hayırlı bir Ramazan diliyorum.