Haberlere bakıyorum; üç zırhlı aracı kendine tahsis etmiş eski belediye başkanı Melih Gökçek, YSK’daki tartışmalı kararlar, Yassıada gibi mümtaz yerlerin korkunç akıbeti vs. vs.

Geleneksel ve modern toplumlar arasında bariz farklılıklar vardır. İstisnaları olsa da genel teamül böyledir: Avrupalı tarihine bağlıdır, maneviyatına ve geleneklerine saygılıdır fakat olup-biteni okurken aklı ve rasyonel birikimi dikkate alır. Çağın ihtiyaçlarını kavrar, makul ve mantıksal hareket eder. Yenileşme ve değişiklik isteklerinde siyaset adamlarına boyun eğdirir. Eleştiriye açıktır, bilimin, tekniğin, realitenin peşindedir; muhafazakârlığı sözde değildir, asırlık yapılarını gözü gibi korur, şehirlerine sahip çıkar.

DUYGUSALLIĞIN ATALETİ

Geleneksel toplumların akla, fikre hürmeti olsa da inanç ve duygu tarafları ağır basar. Siyasetçi bu alanı kullanır, rant kapılarına dönüşmüş tarikat ve cemaatlerin sözde şeyh ve cemaat liderleri toplumu buradan sömürür, yüksek otorite burayı istismar eder.

Günü kurtarma odaklı yaşar; yaptığı işte profesyonelleşmek kaygısı gütmez.

Başladığı işi görev namusuyla en iyi şekilde bitiren azdır.

Hayata dair şikâyetleri vardır ama hep suçlu başkalarıdır.

Düşünmez, birileri onun yerine düşünüyordur.

Huzur’ romanında Ahmet Hamdi Tanpınar, doğulunun bu temel zaafını kahramanına şöyle söyletir:

“Şark oturup beklemenin yeridir. Biraz sabırla her şey ayağınıza gelir.”

Yani armut piş, ağzıma düş!

Ama o armut hiçbir zaman düşmez.

DÜNYAYI OKUMAK

Eğitimden ekonomiye, bilimden siyasete, ahlaktan hukuka kronikleşmiş sorunların temelinde bu kolaycılık psikolojisi yatar. Doğru yanlış, güzel çirkin, faydalı zararlı gibi ortaya koyduğumuz değerler, dünya görüşü dediğimiz bilgi ve hayat tecrübesinin sonucudur. Aynı sebeplere ve aynı şartlara bağlı tecrübelerimiz bizi aynı sonuçlara götürür. Eğer bilgiye dayanan ve tecrübelerden beslenen bir dünya görüşünüz yoksa olan-biteni anlamak ve hayatı yeniden tanzim etmek için ilkeler edinememişsiniz demektir. Zira dünya görüşü statik ve ön kabule dayalı olamaz. Bilgilerimizin çoğalmasıyla, tecrübelerimizin genişlemesiyle hayata seslenişimiz değişir. Şems’in ifadesiyle, kâinat bir dağdır, sen ona nasıl seslenirsen sana öyle cevap verir. Yani bir yankı (aksi seda) halinde senin sesini sana iade eder. Demem o ki, hislerle hareket demek, nerede nasıl hareket edileceğinin bilinmemesi demektir; dürtüsel ve fevri davranışlar (hele bir de oy odaklıysa) bizleri sonu meçhul maceralara sürükler

Ezcümle, makul zemine çekilmeyen inanç ve hislerin toplumu getireceği yer bellidir. İnsanlık tarihi göstermiştir ki; mutluluk, huzur, başarı akıldadır, fikir ve ilim kuvvetindedir.

MODERNİTENİN SANCISI VE GETİRİSİ

Modern toplumların belirleyici özelliği, halkın siyasette, başka bir deyişle ülkenin gidişatında söz sahibi olmasıdır. Rejimler vatandaşları, buna mukabil vatandaşlar da rejimi belirler. Buradaki temel güdü yaşadığımız toprakları çocuklarımıza yaşanabilir şeklinde teslim etmektir. Bunun belirleyicisi ise doğrudan siyasetin kendisidir. Fakat gördüğümüz gerçek; Türkiye’de siyasetin ilkeli bir şekilde icra edilmediğidir. Mahallenin mızıkçı çocuğu ya da evin şımarık evladı tavrıyla siyaset yapılamaz. O halde vatandaşa düşen görev, siyasi makamlardan hesap sormaktır. Bu hem hukuk devletinin bir zorunluluğudur hem de vatandaşın. Son tahlilde ekonomide, uluslararası ilişkilerde, eğitimde geldiğimiz yer ortada; ahlaki değerlerimiz ise sadece Türkiye’de belirli bir zümrenin emrine hizmet etmek ilkelliğine indirgenmiş. Evet, sorumluluklarımız belli, durumu sağlıklı tahlil ederek gereğini yapmak. Aksi takdirde modern ve geleneksel arasında kalmış ne idüğü belirsiz gidişata mahkûmuz.