Boğaziçi Üniversitesi bünyesinde yaptığı konuşmada, Yunan asıllı İngiliz yazar Hamza Andreas Tzortzis, Atatürk’ten ve onun silah arkadaşlarından bahsederek şu ifadeleri kullanır: “... bu ülkeden İslam’ı kaldırmak istediler. Bu kadar basit. Eğer kendi tarihinizi okursanız, bu şahsın ve diğerlerinin bu ülkeden, memleketinizden İslam’ı kaldırmak istediğini anlarsınız. Örtünmeyi kaldırdılar, ezanı kaldırdılar, Arapça’yı kaldırdılar, İslamî eğitimi kaldırdılar. Bu Allah’ın dostu mudur, şeytanın dostu mudur?” 

Öğrencilerin Tzortzis’i alkışlamaları ayrı bir bahis. Konuşan kim? Yunan asıllı bir İngiliz. İstiklal Savaşı’nı Türk Milleti kime karşı verdi? Yunan ve İngilizlere! Tzortzis dedelerinin yolunda. Peki, onu alkışlayan genç arkadaşlar kimin yolunda? Devletlerinin kurucusuna laf söyletmek hangi milli şuura, hangi değere yakışır? Güya dindar görünen ve İslam’ı savunan gençler, düşmanına dahi hakaret etmemiş Hz. Peygamber’in “Konuşursan hayır konuş, yoksa sus” sözünü hiç mi duymadılar? Hakaret edilen vatanı-milleti uğruna cepheden cepheye koşmuş bir devlet kurucusu. Tzortzis’in kasıtlı söylediğine inandığım “o dinsiz” dediği adamlar olmasaydı, bu topraklarda, Boğaziçi’nde Tzortzis’i alkışlayan öğrenciler büyük ihtimalle çan sesleriyle uyanacaktı. Öte yandan interneti biraz kurcalarlarsa Tzortzis’in ünlü bilim adamlarıyla giriştiği münazaralarda kendisini düşürdüğü komik halleri göreceklerdir.

GELELİM SÖYLEDİKLERİNE

Tzortzis’e tarihi boyutuyla cevaplar verildi. Üzerinde durmak istediğim konu, bu adamların, dinin temel unsurlarıymış gibi öne sürdükleri. Hemen söyleyelim, İslam, Hz. Muhammed’e ve tebliğ ettiği döneme has değil, Adem’den Muhammed’e gönderilmiş tüm ilahi dinlerin adıdır. Arapça ile İslam’ı bütünleştirmek dinin ana esprisine aykırıdır. Kaldı ki, lisanların ve renklerin farklı olması Allah’ın varlığının delillerindendir. (Kur’an tahsili için Arapça öğrenmek başka bir mevzu)

İkinci konu; Cumhuriyetin ortaya koyduğu çağdaş eğitimin İslâmî olmadığı iddiası; eğitimi, belli bir dönemin diline, kültür kalıplarına, bilimine ve teknolojisine indirgemektir ki bu kafalar yüzünden Müslümanlar yaşadıkları krizden kurtulamıyor.  Eğitimin, bilimin, hukukun kuralları, koşulları, teamülleri vardır. İnancı bilimin, bilimi inancın yerine ikame etmek her ikisini de kendi kulvarından dışarı çıkarır. Atatürk, din-siyaset ve din-bilim ilişkisini doğru eksene oturtmayı başarmış ve toplumun yüzünü muasır medeniyetlere çevirmiştir.

Kıyamete kadar insanlığa kılavuzluk yapma iddiasında olan İslam’ı, dönüp dolaştırıp kılık kıyafete mahkûm etmekse ya cehalettir ya da bilinçli yapılan bir İslam düşmanlığıdır. Başını örtsün ya da örtmesin asıl olan iffettir, akıl namusudur. Bugüne kadar başörtüden ekmek yiyenler çok oldu; ama bırakın artık, Türk kadını kendine özgü Müslümanlığını yaşasın.

ŞEYTANLAŞMIŞ KİMSELERİN ÖZELLİKLERİ

Kur’an gerçekten, haktan, adaletten uzaklaşanlara şeytan der. İnancın güzel ahlak olduğunu dilleri söylese de, şeytanlaşmış kimselerin işleri-güçleri kötülüktür. “Onlar sadece kendilerini aldatmazlar, aldatmak için söz verirler” Nisa/120

“Hakikati kabullenmekte direnirler; kibirleri, büyüklük duyguları onları günaha sürükler.” Bakara/34-206

Düşmanlık ve nefret içinde yaşarlar. Dünyaları cehenneme dönmüştür, herkesin o cehennemde yanmasını isterler. Beyinleri uyuşuktur, bu uyuşukluğa iman ederler. Rabbe teslim olmak yerine; ezberlerine, cehaletlerine, cemaatlerine tabi olunsun isterler; bunlar onların “ezlamıdır, sunaklarıdır.” Maide/90-91

“Şımarırlar, böbürlenirler, gösteriş içinde yaşarlar.” Enfal-47

“Yalan vaatlerde bulunurlar.” İbrahim/22

(Konuyla ilgili daha pek çok ayet var)

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, tarihte eşi benzeri pek az görülmüş ağır bedeller ödeyerek kuruldu. Devlet kurmak ciddi bir iştir. Onu haysiyetiyle yaşatmaksa çok daha ciddi bir iştir. İşte bu yüzden böylesi hadsiz şovmenlere meydan bırakılmamalıdır.

(Atatürk ve kahraman ecdadımızı rahmet ve minnetle anıyorum.)