Yerel seçim sonuçları hâlâ tartışılıyor. AK Parti şaşkınlığını henüz atlatamadı; temel ideolojisi siyasal İslam, yüz yıl önce olduğu gibi yine kaybediyor. Çünkü Türk Milleti’ne, bu topraklara yabancı; en az Batıcılık kadar ithal, bir o kadar emperyalist. Diğer taraftan ortaya koyduğu adalet ve liyakatten uzak, gösterişçi, israfçı ve kutuplaştırıcı dindarlık anlayışı da İslam’a bir o kadar uzak.

ATATÜRK MİLLİYETÇİLİĞİNİN YÜKSELİŞİ

Başta Atatürk olmak üzere kurucu iradenin temel ideolojisi olan Türk milliyetçiliği, 50’li yıllardan itibaren, siyasal İslam’ın ve popülizmin asimilasyonu altında kaldı. Siyasal İslam’ın demagojik argümanlarının kırsalda hızla yayılması ve Türk solunun Atatürk’ün milliyetçilik ideolojisini görmezden gelmesi, milliyetçilik akımının Türkiye’de bir üretim ve yönetim modeli oluşturması için gereken şartların gerçekleşmemesinde etkili oldu. Dolayısıyla milliyetçilik, İslamcılığın ve sosyalizmin yarıştığı Türkiye’de marjinal bir ideoloji olarak kaldı. 1980 darbesinde, terazinin bir kefesine komünizm, diğer kefesine ise Türk milliyetçiliği konuldu. İslamcılık ve sosyalizm bu tarihten sonra liberalleşirken, milliyetçilik komünizm ile birlikte uç bir ideoloji yaftasına layık görüldü.

2000’lerin AK Parti’si bu süreci hızlandırdı ve ‘açılım süreci’nde Türk milliyetçiliğinin en hassas kutsallarını dahi tartışmaya açtı. Son olarak Türkiye’de milliyetçiliğin öcü gösterilmesine yataklık eden FETÖ’nün kalkışmasının ardından, AK Parti de benimsemese dahi milliyetçilik ideolojisini suni bir biçimde kabullendi. AK Partili yorumcuların, milliyetçi seçmene liderleri tarafından konsolide edilen azınlık grup muamelesi yapmaları bu suniliğin en bariz örneğidir.

Ancak seçim sonuçları incelendiğinde farkındalığı yüksek kesimlerin bu suniliği de fark ettiği görülmektedir. Diğer yandan Cumhuriyetin kuruluşunda olduğu gibi bugün de milliyetçilik aslî unsur olduğunu göstermiştir.

SONUÇLARDAN ÇIKAN DERSLER

1- Büyük şehirlerde halk ideolojik saplantılardan kurtulmuştur. Vizyon odaklı düşünmektedir. Bu durum zaman içinde damlama etkisi (trickle-down) ile diğer şehirlere yayılacaktır.

2- Milli-manevi değerlere sahip olmak ve sahip çıkmak vizyoner olmaya mani değildir. İmamoğlu ve Yavaş bunun en bariz örnekleridir.

3- Tüm siyasal partiler şunu bilmelidir: Din, mezhep, etnik kimlik, ideoloji toplumun ancak alt yapısını oluşturmaktadır. Toplumun üst yapısı kültürdür. 80 milyonu birbirine bağlayan budur. Yeni bir milliyetçilik tanımı bu doğrultuda yapılmalıdır.

4- Toplumsal alt yapılar farklılıklardan oluşabilir. Siyasetçinin amacı bu farklılıklara vurgu yaparak seçmenini konsolide etmek değildir. Siyasetçinin amacı: Kamu hizmetinin kalitesini ve verimliliğini artırmak, kalkınmayı desteklemek, yolsuzluğu önlemek, şeffaf ve hesap verilebilir bir yönetim sunmak.

Ezcümle, başta siyasal İslam olmak üzere ideolojiler, Türkiye’nin değil de kendi varlıklarının bekasını hedef ediniyorsa, bu, o ideolojilerin zeminlerinin çürük olduğunun göstergesidir. Konu ekonomiye geldiğinde “ama destan yazdık” hamasetiyle Türkiye sittin sene kendi F-35’ini üretemez; dünyanın iki ağabeyinin arasında sarkaç gibi sallanır. Siyasetin, yargının, bürokrasinin, medyanın amacı sonuçları ne olursa olsun makamlarını ve sermayelerini borçlu oldukları partiyi kollamaksa ve bu uğurda kendinden olmayan herkesi gerekirse hain ilan ederek bertaraf etmekse, esas burada bir beka sorunundan bahsedilebilir. Kurumlar, bilgi üreten ve nispeten doğru tercihte bulunma yetilerine sahip toplumun yetişmesi için uygun ortamı tesis etmelidir.