İlker Başbuğ, 1923-1938 arasında yaşanan iktidar kavgasını, kimlerin ne tarafta durduğunu anlattı. Anadolu İhtilali’nin tepe noktasının da saltanatın kaldırılması olduğunu vurguladı.


Genelkurmay eski Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ… 2011’den bu yana 12 kitap yazdı. Başbuğ’un son kitabının adı, “Türkiye Cumhuriyeti’nde (1923-1961) Güç Odaklarının Mücadelesi”… Kitabı okuyunca ilk dikkatinizi çeken bol kaynakça ve objektif değerlendirmeler oluyor. Bu tarz kitapların, özellikle Mustafa Kemal Atatürk ve dönem anlatan kitapların kaynakçaya ihtiyacı daha fazla. Yorum yapmamaya özendiği görülüyor. Nedeni belli: Sonuçta kitap, iktidar mücadelelerini anlatırken sadece ve sadece gerçeklere bağlı kalmış. Başbuğ’un tarafı zaten belli: Mustafa Kemal Atatürk. Röportajda da yorum yapmamaya çalışan İlker Başbuğ’un anlattıkları da aslında siyasi tarihimizde her dönem yaşanan kavgalara ışık tutuyor…

BATI, İSTANBUL’U TERCİH ETTİ

- 1. Dünya Savaşı’nın sonunda, diğer mağlup devletlerde siyasal sistemler değişirken, Avrupa neden Osmanlı İmparatorluğu’nun devam etmesini istedi?

1918’de 1. Dünya Savaşı bitiyor. Kaybedenleri… Almanya, Avusturya-Macaristan, Osmanlı ve Bulgaristan. Kaybedenlerin hepsinde siyasi deprem var. Osmanlı’da bu yok. Neden ? Fransa ve İngiltere’nin başını çektiği Batı ülkelerinin o dönem Osmanlı İmparatorluğu’yla ilgili ana sorunu, imparatorluğun paylaşılması. Koca bir imparatorluk. Kim nereden pay alacak? Osmanlı’yı parçalayacaksınız, planınız bu! Size en uygun yönetim nedir? İşbirliği yapacak yönetim İstanbul yönetimiydi. Padişah yerinde kalmalıydı.

- Atatürk saltanatı ne zaman bitirmek istedi? 

17 Ekim 1922.  Mustafa Kemal, Sadrazam Tevfik Paşa’dan telgraf alıyor. Tevfik Paşa şöyle diyor: “Zaferi kazandınız. Bundan sonra Ankara ile İstanbul arasında ikiliği bırakalım. Yapılacak Barış Konferansı’na beraber katılalım.” Şimdi üç yıllık bir mücadele var! Bu safhadan sonra İstanbul’la iktidarı paylaşmak demek bütün düşüncelerin çöpe atılması demek. Mustafa Kemal telgrafı aldıktan sonra saltanatı kaldırmanın zamanının geldiğini düşünüyor. 1 Kasım 1922’de saltanat kaldırılıyor. Cumhuriyet’in ilanı bundan sonra usul! Türk Devrimi’nin kilit tarihi 1 Kasım 1922’dir. Anadolu İhtilali’nin tepe noktasıdır.

- Mustafa Kemal’in karşısında da muhalif bir kadro var. 

1 Kasım 1922’de saltanatın kaldırılmasından sonra artık rejimin değişeceğini herkes görüyor ve kabul ediyor. Önemli olan bu yeni rejimin, Cumhuriyet’in ne zaman ilan edileceği. Mustafa Kemal’in bu yeni düzende alacağı yeri ne? Cumhurbaşkanı olacağını kabul edenler olduğu gibi olmayacağını düşünenler de var! ‘Cumhurbaşkanı olsun ama parti başkanlığını bıraksın, Cumhurbaşkanı olsun ama öyle bir sistem kursun ki, bu sistem kollektif yönetimi kabul etsin’ diyenler… İttihat Terakki’nin düşünce yapısı bu: Kararları ortak alalım… Karşı olanların hepsi de vatanperver! Ama onlar Mustafa Kemal’i nasıl kontrol edeceğiz? Bu sistemde nerede yer alacağız? diyorlar. Karşı taraf dediğimiz isimler, Rauf Orbay lider, Kazım Karabekir, Ali Fuat Paşa, Refet Bele. Mustafa Kemal’le birlikte
bu beşli aslında Kurtuluş Savaşı’nın planlayıcısıdır. Mustafa Kemal bu konuda da karar verecektir. Veriyor da...

FETÖ KUMPASIYLA SİLİVRİ’DE 26 AY HAPİS YATTI
Başbuğ, 26 ay Silivri Cezaevi’nde yattı. FETÖ kumpasına içeride direnen komutanlardan biriydi. 7 Mart 2014’te cezaevinden çıktı. Son kitabında 1923-1938 arasında yaşanan iktidar kavgasını anlattı.

ATATÜRK, MUSUL SORUNU VARKEN İSTİFA EDENLERDEN RAHATSIZ OLDU


- Mustafa Kemal’in kendisine yönelik bir isyan kaygısı var mı?

Devrimlere geçecek artık. Bu devrimleri yaparken de kendisiyle aynı fikirde olan isimlerle hareket etmek istiyor. İkinci adam İsmet İnönü’dür. İsmet Paşa’nın yerine dörtlüden birisini seçseydi ne olurdu? Farklı olabilirdi. Hepsi aynı yeri belki de kendileri için düşünüyorlar!  1 Ekim 1923’te bir kararname çıkartıyor. Kazım Karabekir Paşa’ya, Erzurum’daki Ordu Komutanlığı’ndan alıyor… Karargâhı Ankara’da görev yeri İstanbul’da olan Ordu Komutanlığı’na… Ali Fuat Paşa Konya’ya, Cevat Çobanlı Diyarbakır’a tayin ediliyor. Kuracağı yeni yönetimde düşünmüyor.

- Orduda ve parti içinde muhaliflerin istifaları geliyor…

Kazım Karabekir ve Ali Fuat Paşalar ordudaki görevlerinden Ekim 1924’te istifa ediyor. Rauf Bey partiden ayrılıyor. Şimdi düşünün… Kazım Karabekir Paşa en sevilen komutan. İstifa ediyor, dört gün sonra da Ali Fuat Paşa… Musul olayının arifesinde bu istifalar ordunun caydırıcılığını etkilemez mi? Mustafa Kemal rahatsız oluyor. Bu bir gerçek. İçte zayıfsanız dışta nasıl güçlü olacaksınız..

- Atatürk’ün parti başkanlığını bırakmasını da istiyorlar.

Doğru… Şimdi de Cumhurbaşkanının tarafsız olması neden isteniyor. Partilere karşı eşit mesafe olsun diye. O zaman tek partili sistem var zaten. Devrimlerin icrası sırasında partinin başından ayrılmak doğru değil. Muhalifler politik olarak karşısına çıkıyor Mustafa Kemal’in.

Ankara’da oturup Hakkari’ye proje üretmek olmaz


- Kitabınızda Aydın- halk kopukluğu konusunda çarpıcı detaylar var. Açalım mı?

Önce aydın tanımına bakalım… İçinde yaşadığı çağın sorunlarını bilen, ülkesinin sorunlarını bilen ve bu sorunlara çözüm üreten ve ülkesinin ileriye gitmesini isteyen… Biz de aydın, eğitim seviyesiyle değerlendiriliyor. Üç üniversite bitirmiştir ama ülkesinin sorunlarının çözümünde yok. Osmanlı’dan bu yana bu aydınlar yurtlarını seviyor ama toplumla kopuk. Halka da güvenleri düşük. Mustafa Kemal bu kopukluğu bildiği için Halk Fıkrası’nı kuruyor. Maalesef bu aydın-halk kopukluğu devam ediyor. Neden? Aydınlar, batıyı tanıyor ama bu toplumu bilmiyorlar. Gerçek sorunları bilmiyorlar. Ankara’da oturup Hakkari için proje üretmek! Olur mu? Mustafa Kemal gençleri topluyor. “Biz devrim yaptık, devrimle ilgili ne düşünüyorsunuz çocuklar” diye sorar. Çekingenlik var… Asım adlı genç… ‘Efendim, siz büyük bir devrim gerçekleştirdiniz. Devrimin rüzgarı yukarıdan fırtına gibi gürledi. Aşağıya, köylere indiği an bu fırtına dindi…’ Mustafa Kemal “Doğru söylüyor. Sorunumuz bu” diyor. Bizim aydınlarımız köylere gitmiyor. Bugün de öyle.

8 YILDA 12 KİTAP KALEME ALDI

İlker Başbuğ, 2011’den bu yana şu kitapları yazdı:

1) Terör Örgütlerinin Sonu – Remzi Kitabevi- 2011

2) 20. Yüzyılın En Büyük Lideri: Mustafa Kemal (1881-1923) – Remzi Kitabevi- 2012

3) 20. Yüzyılın En Büyük Lideri: Atatürk (1923-1938)– Remzi Kitabevi- 2012

4) Suçlamalara Karşı Gerçekler – Kaynak Yayınları- 2014

5) Nasıl Bir Türkiye – Kaynak Yayınları- 2015

6) Ermeni Suçlamaları ve Gerçekler – Remzi Kitabevi- 2015

7) Unutulan Ada Kıbrıs – Kırmızı Kedi- 2016

8) 15 Temmuz Öncesi ve Sonrası – Doğan Kitap- 2016

9) 2018 Sorunlarla Yüzleşmek – Kırmızı Kedi- 2017

10) Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Güç Odaklarının Mücadelesi – Kırmızı Kedi-2018

11) Ergenekon’dan Çıkış – Kırmızı Kedi- 2019

12) Türkiye Cumhuriyeti’nde (1923-1961) Güç Odaklarının Mücadelesi- Kırmızı Kedi-2019

İlker Başbuğ 27 Mayıs’ın darbe olduğunu söyledi. Başbuğ, 27 Mayıs sonrasıyla ilgili şu tespiti yaptı: “Cumhuriyet’in çok iyi yetişmiş siyasi kadroları tasfiye oldu.”

İdamlar Cumhuriyet’in en büyük kara lekesidir


- 27 Mayıs için ne düşünüyorsunuz? 27 Mayıs darbe midir, ihtilal midir?

Toptancı bakmıyorum. Neden-sonuç ilişkisine bakalım. Darbe mi ihtilal mi? 1960’lardaki konuşmalara bakın, Menderes’e bakın. Darbe sözü yok. İhtilal kavramı var. O yıllarda darbe denilmiyor. Bana göre 27 Mayıs’ı TSK içindeki bir cunta gerçekleştirdi. Cuntanın yanında halkın katılımı az. Üniversite gençliği, akademisyenlerin de desteği var. Demokrat Parti’ye karşılar. 27 Mayıs’ı gerçekleştiren kadrolar sonrasında ne yapacaklarını bilmiyor. ‘İnkilap yapacağız’ demiyorlar. Ortak planlamaları yok. Bu açıdan baktığınız zaman ben diyorum ki askeri darbedir.  Ama 27 Mayıs’ın sonuçlarına bakın. 1961 Anayasası var. En demokratik anayasa. Ülkenin bütün ekonomik, sosyal, kültürel, hukuksal durumunu kurumsallaştırıyor. Bu açıdan, 27 Mayıs bir ihtilaldir.

Ancak… Ordunun siyasete bulaşmasının başlangıcıdır ve 1983’e kadar sürmüştür. Ordu asli vazifesinden uzaklaşmıştır. 1963’te kıtaya çıktım. Görüyorduk durumu. Eğitim alanında üst rütbeli subay göremezdiniz. Bu üst subaylar ne yapıyor derdik. Nerede bunlar? 27 Mayıs’tan sonra Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan asıldı. Cumhuriyet’in en büyük kara lekesidir.