Cunda’da evimizin önünde küçük bir lastik bot var, iki senedir bir gün binip körfezde dolanmayı hayal edip durdum...
Sabah kalktık, botu takma motoru ile çalmışlar...
Sağa-sola baktık yok, komşuların da kayıklarını çaldıkları için anladık; küçük hırsızlar...



Ayvalık polisine gittik, dilekçe, motorun faturası falan...
Birkaç saat içinde becerikli polisler buldular; o gece fırtına çıkmıştı, anladığımız kadarıyla küçük hırsızlar bizim motoru uzağa götüremediler, karşı kıyıda bir çalılığın içine otlarla gizlediler, ama rüzgar otları uçurdu, mal ortaya çıktı...
Küçük hırsızlar yakalanmadı ama en azından çaldıkları bulunmuştu...



Minik hırsızlık öykümüzü, sık gelen misafirlere ikişer kez olmak üzere, herkese anlattık...
Eş-dost “Zincirle bağlayın” dediler... Kimisi “Evin içine alın” aklını verdi... Andree “Bak aynı yere öyle bıraktın, yine çalacaklar” dedi...
“Çalamazlar” dedim:
“Bu hırsız milletini bilirim ben... Uzaktan izlemişlerdir, anında bulununca bizim gücümüzü gördüler, bir daha buralara gelemezler... Gelseler bile karşılarında beni bulurlar, devamlı teyakkuz halindeyim... Belli etmeden gözüm üzerinde olacak... Gelsinler de göreyim...”
Sabah kalktık, motor yok...



Birkaç gün önce yine Ayvalık polis karakoluna gittim, polisler beni görünce akıllarına motor geliyor zaten...
Yine dilekçe falan...



Çöken ekonomi, bitik devlet ve serserilik bir araya geldiğinde, hırsızlık çoğalır...
Polis yakalasa bile, kravat takınca mahkemeler “iyi halden” küçük hırsızları serbest bırakıyorlar... Büyük hırsızların zaten kravatı var, soran bile olmuyor...
Bu yağma, bu talan...
Büyük hırsızların yarattıkları talan ortamı, küçük hırsızlara ortam hazırlıyor...
Bu paramparça olmuş yurdun, ormanı, dağı, deresi, gölleri, parkı, ağacı çalınırken, açıkçası küçük hırsıza kızmadım...



Kim ki bu düzene oy verdiyse...
Aman, motorunuza dikkat edin...