ACAİP YAZILAR

AKP az farkla kazanırsa ne olacak?


Haydi gelin biraz zihin jimnastiği yapalım.
Yerel seçimlerde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı muhalefetin adayı Ekrem İmamoğlu kazandı.
Kazanmasına kazandı ama AKP kazan kaldırdı ve “Ben bunu saymıyorum” dedi.
Önce “Birleştirme tutanaklarında kaydırma olmuş, Binali Yıldırım’ın oyları Ekrem İmamoğlu’na yazılmış” dedi.
YSK “Emriniz olur hemen bakalım” diyerek harekete geçti.
Baktılar.
Evet, kaydırmalar vardı, düzeltildi, ama sonuç değişmedi çünkü aslolan sandık tutanakları olduğu için kaydırmalar düzeltilince yine aynı sonuca varıldı.
AKP buradan sonuç çıkmayınca “Geçersiz sayılan oylarda hile yapıldı, onlar da sayılısın” dedi.
YSK’nın eli mahkum, talep AKP temsilcisinden geliyor ama kimin isteği biliyor onlar, tecrübeliler ne de olsa.
Ancak burada küçük bir sorun çıktı.
YSK daha önce geçersiz oyların sayılmasını CHP istediği için “Olur mu canım, geçersiz oyların altına 6 parti imza atıyor. Ayıptır, yeniden sayılmaz” demişti.
Ama şimdi talep iktidardan geliyordu.
Ne yapacaktı YSK?
Başkan muhtemelen kafasını kaldırıp yukarı doğru baktı, baş parmak gibi sallanan tepelerden ateşler saçan öfkeli bakışları görünce “Amaaaan arkadaşlar, sonuçta Allah’ın emri değil ya, bu sefer geçersiz oyları tekrar sayıverelim olsun bitsin” dedi.
Saymaya başladılar ama durum istedikleri gibi gitmiyordu.
AKP bir kere daha vız vızlandı.
Başka çare arandı.
Bulundu.
Büyükçekmece’de fazladan seçmen getirildiği ileri sürüldü.
Polise talimat verildi. Oy verenlerin evleri basıldı 10 yaşında çocuklara bile “Oy kullandın mı?” diye soruldu.
O da olmadı, yetmedi Binali Yıldırım’ı kazandırmaya.
“Bari” dedi biri “Oyların hepsini yeniden sayalım.”
Bugüne kadar hiç olmamıştı.
YSK ince bir çözüm buldu.
İki ilçede tüm oyların sayılmasına karar verildi.
Ama yetmiyordu.
Bir türlü Binali Yıldırım öne geçemiyordu.
YSK baktı ki AKP’den çare çıkmıyor.
Dedi ki “Biz sandık kurullarını oluşturuyoruz ya. Kanunen sandık kurulu başkanlarının kamu görevlisi olması gerek. Ama biz son iki seçimde buna uymadık. Bunu bahane edip seçim iptali isteyin.”
Parlak fikir yukarıya soruldu, olur alındı, YSK iptal kararı verdi, İmamoğlu’nun mazbatası alındı, alelacele “Üsküdarlı” İstanbul Valisi kayyum olarak atandı ve seçim günü açıklandı.
Şimdi 23 Haziran’da seçime gideceğiz.
Bugünkü havaya bakınca olmaz ya, diyelim ki AKP’nin adayı Binali Yıldırım 13 bin oy farkla seçimi kazandı.
O zaman Erdoğan “Bu kadar az fark olduğunda, demokratik ülkelerde yeniden seçim yapılıyor” diyecek mi?
AKP’liler “Geçersiz oyları saymak lazım yoksa bir haksızlık yapılmış olmasın” diye ortaya çıkacaklar mı?
“Bu sonuç milletimizin içine sinmedi, tüm oylar yeniden sayılsın” denilecek mi?
Haydi sizleri yormayayım, AKP’yi bir kenara bırakın böyle bir sonuç çıktığı an muhalefetin bir tek sandığa bile yapacağı itiraz YSK tarafından kabul edilecek mi?
Acı acı güldüğünüzü fark ediyorum.
İşte böyle acı acı gülmemek için herkes seçimlere asılmalı, Türkiye’ye demokrasiyi, hukuk düzenini ve insan haklarını getirmek için sonuna kadar mücadele etmeli.

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

Cümlelerin hepsi doğru da yaptırımı ne bunların?


Cumhurbaşkanı Erdoğan büyükelçilere bir iftar yemeği verdi.
Bu iftarların amacı belli.
Erdoğan çıkıyor bir konuşma yapıyor.
O konuşunca bilmem kaç televizyon da canlı yayınlıyor.
Erdoğan büyükelçilere konuşurken şunları söyledi;
- Biz NATO üyesiyiz, diğer NATO üyelerinin bize yanlış yapmalarını kabullenmemiz mümkün değil. Hem NATO üyesi olacaksın, hem stratejik ortak olacaksın, ondan sonra yaptırım konuşacaksın. Bu kabul edilebilir değil.
- En çok tahammül edemediğimiz konu, yüzümüze başka konuşulup arkamızdan başka işler çevrilmesidir.
- AB üyeliği hedefimiz. Avrupa bize hâlâ çalım atıyor. Bu katlanılabilir bir şey değildir
- Uzak ya da yakın demeden tüm ülkelerle ilişkiler geliştiriyoruz. Düşmanı azaltma dostu attırma politikamızdır bu.
Hepsi güzel cümleler.
Hepimizin duygularına tercüman oluyor.
Ama şunu sormak istiyorum; Bize karşı yapılan bunca haksızlık ve kötülüğe karşı ne yaptırım uyguluyoruz?
Ne yazık ki bir şey yapmıyoruz.
Sadece esip gürlüyoruz.
Yağmıyoruz.
Gücümüz yok.
Böyle olunca da dış dünyada bizi ciddiye alan olmuyor.
Sadece Türkiye’deki kamuoyunun bir bölümü kendini süper ülkenin bir ferdi sanıyor ve kandırıldığının farkına bile varmıyor.

ÜZÜLDÜM

Annesiz ilk Anneler Günü


Her yıl Anneler Günü’nde şunu yazmayı ihmal etmezdim; “Bugün Anneler Günü, ne mutlu bana ki hâlâ annemin elini öpmeye ona sarılmaya gidebiliyorum.”
Ama hayatın acı gerçeği.
İşte o an geldi çattı.
Bu yıl ilk kez Anneler Günü’nü annem olmadan kutluyoruz.
Anneler, babalar gelip geçecekler.
Hepimiz gelip geçeceğiz.
Ama insan yaşarken yine de içine sindiremiyor.
Arıyor annesini de babasını da.
Bugün içim burkularak belki ama tüm anneleri kutluyorum.
İçimizdeki o coşku ve sevgiyi tüketmediğimiz sürece biliyorum ki annelerimiz yaşıyor, onlar hep bizimle birlikte.

KOMİK

Meclis Başkanı fıkradaki “Yalova Kaymakamı”na benzedi


TOBB’un Ankara’daki toplantısına Cumhurbaşkanı ve AKP iktidarının tüm üst yönetimi davetliydi.
Haliyle Meclis Başkanı Mustafa Şentop da davetliler arasındaydı.
Şentop biliyorsunuz Binali Yıldırım İstanbul adaylığına atanınca Saray tarafından Meclis başkanlığına getirilmişti.
Görevinde henüz yeni olan Şentop maiyetiyle birlikte TOBB’un yolunu tutmuş.
Ama bir de bakmış ki kapıda kendisini vali karşılıyor.
Davet sahibi TOBB’un başkanı karşılamacılar arasında yok.
Meclis başkanı protokol sıralamasında Cumhurbaşkanı’ndan sonra gelen isim.
Gittiği yerlerde belli bir protokolle karşılanması gerek.
Ama durum değişti artık, tek adam düzenine geçtik ve o tek adamın olduğu yerde Meclis Başkanı’nı takmaya gerek görmüyorlar
Şentop buna çok içerlemiş.
Hemen geri dönmüş.
Toplantıya katılmamış.
TOBB’un toplantısı da Meclis Başkanı olmadan yapılmış.
Peki bu protokol ayıbından sonra ne oldu?
Hiçbir şey.
Şentop fıkradaki “Yalova Kaymakamı”na döndü o kadar.

ÇOK GÜLDÜM

Bugün üç pazar fıkrası


Pazar günü için Yıldırım Tuna’dan gelen fıkralarla sizi baş başa bırakıyorum;

Şirkete Düzen

Zordaki şirketi kurtarmak için işe yeni atanan genel müdür öğle saatlerinde aniden ofise dalmış, tembel tembel duvara yaslanmış duran delikanlıya koşup “Söyle bakayım sen boş boş dikilip ayda kaç lira alıyorsun?”diye yapışmış yakasına “İ..İkibin lira efendim!” diye cevap vermiş şaşıran delikanlı.

Genel Müdür çıkarmış cüzdanını, saymış 2000 lirayı, çarparcasına tutuşturmuş eline, “Al şunu ve buradan hemen defol ve bir daha da buralarda görünme!” demiş sinirden titreyerek.
Delikanlı parayı alıp kaçarcasına terk etmiş ofisi, genel müdür personel şefine dönüp “Bu tembel mahluk, bu asalak kertenkele hangi bölümde çalışıyordu?” demiş sakinleşmeye çalışarak.

“Kendisi köşedeki dönercide çalışıyor efendim” diye cevap vermiş personel şefi gözlüklerini düzelterek, “Arkadaşlar öğle yemeği için yemek istetmişlerdi de, arkadaş boş tabakları bekliyordu.”

Doğruyu Söyle

Akşam yemeğine çıkmak için hazırlanırken koyu koyu makyajlar yapan, göz kapaklarına parmak kalınlığında lameli, ışıltılı parlak farlar süren kadın “Hayatım, bu makyajla fahişeye mi döndüm? Söyler misin?” diye sormuş...

Adam bir müddet süzmüş karısını, “Eğer” demiş tereddüt ederek, “Doğruyu söylersem… Akşam uyumam için yatağa girmeden önce benden 100 dolar istemeyeceğine söz verir misin?”

Hayat Sigortası ve Karısı

Adam kapı komşusu sigortacı arkadaşını evlerinin bitişik duvarlarının yanına çağırmış, sırf bilgi almak için “Bu gün karıma sizin şirketten bir ‘Hayat Sigortası’ yaptırsam, yarın da olur ya, kötü bir kaza sonucu o ölse ne kadar alırım?” diye sormuş..
Müthiş endişelenen komşu ‘Acaba biri bizi dinliyor mu?’ diye etrafını iyice kontrol ettikten sonra hafifçe onun kulağına doğru eğilip “Şeyy..” demiş, “Şartlı tahliye talebin anında reddedilir ve en az 20 yıl.”