BUNU YAZMAK GEREK

AKP’nin umudu dış güçler


Tayyip Erdoğan, iktidarını toplumda oluşturduğu birkaç algı üzerinden sürdürüyor.
Birincisi ve en önemlisi mağduriyet edebiyatı.
Erdoğan iktidara geldiği ilk günden beri bu alanı hiç boş bırakmadı.
İktidar ve Erdoğan hep mağdur.
Hep birileri var; onlar bu iktidarı yıkmak istiyor, bunun için her türlü düşmanlığı yapıyor.
İşte bu mağduriyet edebiyatı algısının bir numaralı faktörü ise dış güçler.
Sürekli mağdur olduğunu göstermek isteyen Erdoğan, her ne olursa olsun buna mutlaka bir “dış güç” buluyor.
Döviz mi artacak, bahane hazır “Dış güçler bizi çökertmek istiyor.”
Enflasyonda yükselme mi oldu?
Ne söyleneceğini biliyoruz artık; “Dış düşmanlar el birliği ile saldırıyor.”
Artık sebze-meyve fiyatlarındaki artışların bile “dış düşmanların ve onların yerli işbirlikçilerinin” işi olduğunu vatandaş söylenmeden anlıyor.
Bu algı operasyonu Erdoğan’a bugüne kadar ciddi bir prim getirdi.
Şimdi seçime gidiyoruz ve “gerçek dış dünya” adeta Erdoğan’ın bu mağduriyet edebiyatını seçim zaferi ile taçlandırması için elinden geleni yapıyor.
Bir çırpıda son bir hafta içinde yaşadıklarımızdan birkaç tanesini yazayım;
Pentagon, “Türkiye’yi Rus S-400 hava savunma sistemini satın almasının çok ağır sonuçları olacağı” yönünde uyardı hafta başında.
“Van minuts” olayının kahramanı Washington Post yazarı David Ignatius, “Erdoğan Batı’ya sırtını çevirerek Türkiye’nin ilerlemesini sabote ediyor” başlıklı bir makale kaleme aldı.
The Times’ta yayımlanan bir makalede Erdoğan’ın hataları yüzünden bedeli Türk halkının ödeyeceği ileri sürüldü.
Amerika Savunma Bakanı, S-400 füzelerinin alınması halinde Türkiye’ye çok ağır bedel ödeteceklerini söyledi.
Amerika Savunma Bakanlığı kaynakları, Türkiye’nin F-35 projesinden çıkarılabileceğini fısıldıyor.
Bazı Avrupa ülkelerinin medyalarında Türkiye’nin NATO’dan çıkarılması gerektiği yönünde yazılar yayınlanıyor. Bütün bunlar sadece Erdoğan’a yarıyor.
Muhalefet bu konularla ilgili önceden hiç kafa patlatmadığı için ağzını açıp bir şey söyleyemiyor.
Öyle ya; dış dünyada “S-400’leri alırsan ağır bedel ödersin” diyenler varken, “Ey iktidar sakın almayın bunları” diyebilir misiniz?
Tabii elbette bu denmeyecek.
Ama iktidardan Türkiye’yi bu kadar itibarsız hale getirdiği için hesap sorulacak.
İşte bu olmuyor, olamıyor.
Erdoğan da her gün “Ey büyük Allah’ım, dış güçlerin ülkemize daha da hayasızca saldırması için bize yardım” diye dua ediyordur mutlaka.

Bİ SORALIM BAKALIM

Rusya hava sahasını açmış


Geçen hafta sonu çıkan bir haber, bir iki gazete dışında ilgiye değer görülmedi bile.
Amerika’nın Suriye ile ilgili Türkiye’ye düşmanca tavrına karşı, Rusya bir jest yaptı.
İdlib’de sıkıntı yaşayan Rusya, fırsattan istifade Suriye hava sahasının, operasyon yapacak Türk savaş uçaklarına açıldığını duyurdu.
Demek ki hava sahası kapalıymış.
Bizim uçaklarımız bu nedenle güney sınırlarımızda uçamıyormuş.
Bir gazeteci olarak bunu biliyordum ve defalarca yazdım. Ancak anladığım kadarıyla böyle bir yasakla karşı karşıya olduğumuzu bilen yok. Kimsenin bilgisi olmadığı gibi ilgisi de yok.
Oysa Suriye hava sahasının jetlerimize kapalı olması da, açılması da Türkiye’nin itibarı açısından büyük skandaldır.
Kendi sınırlarımızda bile uçaklarımızı uçuramayacak hale getirilmemizin, sonra da birinin lütfedip bunu açtığını ilan etmesinin hesabını soracak kimsenin çıkmaması da bir vatandaş olarak ağırıma gidiyor, bunu da belirtmem gerek.

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

Kimdir bu tekrar AKP’ye dönmeyi düşünenler?


Erdoğan hiç durmadan konuşuyor.
Gecesi gündüzü kalmadı.
Esiyor gürlüyor.
Normal, medeni, demokratik bir ülkede “nefret suçu” olarak nitelenebilecek şiddette sözler de söylüyor.
Herkese haddini bildiriyor.
Sırası geliyor kendi partisini de azarlıyor, tehdit bile ediyor.
Örneğin geçen hafta yaptığı konuşmalardan birinde,
“Kardeşlerim” dedi, “Bazı tezgah ve oyunlara sakın ha gelmeyiniz. Çok tezgahlar kuruluyor. Neymiş, beyefendi aday olamamış. Aday olmayınca bakıyorsunuz ne dava var, ne bir şey. Menfaat nerdeyse oraya gidiyor” diye devam ediyor.
Erdoğan tam bu sırada kimsenin bilmediği bir gerçeği de açıklıyor.
Diyor ki, “Ne diyorlar; ‘İşte ben kazanacağım, tekrar AK Parti’ye geleceğim.’ Bu trenden inenler bir daha bu trene binemezler. Anlatabiliyor muyum? Bu davada bu treni terk edenleri kusura bakmasınlar, bu can tende oldukça bir daha kabul etmeyiz.”
Demek ki AKP küskünleri içinde başka bir partiden yine AKP’ye dönmeyi düşünenler var.
Bunlar zafer edasıyla “Gördünüz mü” demeyi hayal ediyor.
Ancak Erdoğan bu hava basanlara “Yok öyle yağma” diyor.
Diyor demesine de sahi başka partiden kazanıp tekrar geri dönmeyi düşünenler kimler acaba?
Erdoğan parti için dedikodu yaptı da, bir de kimler olduğunu söylese bari.

KAFAMI BOZAN ŞEYLER

Demek ki AKP kazanırsa anamızdan emdiğimiz süt burnumuzdan gelecek


İçişleri Bakanı Soylu Erdoğan’ın en “şahin” adamı.
Daha önce “Hesap sormazsam namerdim” diye meydanlarda bağırdığı Erdoğan’a biat ettikten sonra görevini çok büyük bir sadakatle yapan Süleyman Soylu, sanki bir adaymış gibi yerel seçim çalışmaları yapıyor.
Gittiği yerlerde kendile-rinden olmayan herkesi tehdit eden Soylu son olarak AKP’ye oy vermeyeceklerin başına ne geleceğini dolaylı olarak anlattı.
Soylu, CHP’nin terörle ittifak halinde olduğunu yine tekrarlayarak, “Seçimden kuvvetli çıkmalıyız. Aksi takdirde, 31 Mart akşamı zayıflarsak, şunu açık ve net bir şekilde söylüyorum, önümüzdeki 4,5 yıl anamızdan emdiğimiz sütü burnumuzdan getirirler” dedi.
Sadece şunu sormak isterim; “Seçimi kaybederseniz neden perişan edileceğinizi düşünüyorsunuz? Acaba bu sizden olmayanlara bugüne kadar çektiklerinizin zihninizde yarattığı bir korku mudur?”
Soylu’nun cümlele- rinden şunu anlıyorum; Demek ki seçimi kazanmaları halinde kendilerinden olmayanlara hayatı eskisinden bin beter zindan edecekler.
Ne diyeyim, elinizden ne geliyorsa yapın bakalım.

ŞAŞIRDIM

Bir kadın öyle tehdit edilmez


Erdoğan bir yerel seçimi kazanma uğruna, işgal ettiği makamın ağırlığına hiç yakışmayacak sözler söylüyor.
İnanın bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak bunu görmekten hiç mutlu olmuyorum.
Seçim stratejisini “Benden olmayan teröristtir” ana fikri üzerine kurması çok can sıkıcı.
Cumartesi günü yazdığım yazıda Meral Akşener’in Denizli’de söylediği bir cümle ile bu balonu patlattığını yazmıştım.
Akşener’in Denizlililere “Merhaba teröristler” diye takılması Erdoğan’ı çok telaşlandırdı.
“Ben HDP’ye oy verenlere terörist demiyorum, yöneticilerine diyorum” diye düzeltme yapmak zorunda hissetti kendini.
Sözlerine beklenmedik yanıt verilmesi Erdoğan’ı çok öfkelendirmiş.
Meral Akşener’in peşini bırakmayacağını ilan etti miting meydanlarında.
Akşener’i hapse atabileceğini ima eden Erdoğan, aynen şunları söyledi; “Bunun adı şaka değil, komiklik değil, olsa olsa hadsizliktir, edepsizliktir... Hanımefendinin kaçacak deliği de yok. O milletvekili de değil. Onunla hemen hesaplaşacağız. Onun hesabı ağır olacak. 31 Mart günü millet bunlara şaka nasıl olurmuş sandıkta gösterecek...  Birileri cezaevinde süre dolduruyor, FETÖ’cüler dolduruyor, aynı yola sen de düşebilirsin.”
Süleyman Soylu’nun dolaylı olarak “Bize oy vermeyenlerin analarından emdiği sütü burunlarından getireceğiz” demesi gibi, Erdoğan da seçimi kazanmaları halinde kimseye acımayacaklarını ve çok ağır intikam alacaklarını söylüyor.
Üstelik bunu bir kadına yöneltiyor.
Örfümüzde adetimizde bir kadına bu kadar ağır laflar etmek yoktur.
Erdoğan bu tavrının kendi kitlesinde bile ters tepebileceğini hesaplamalı bence.
Ayrıca “Seçim bitsin hepinizi hapse attıracağım” gibi anlaşılacak bir üslup o makama da hiç yakışmıyor tekrar edeyim.