ANALİZ

Bayram sonrasına savaş tamtamları ile hazırlık!


Ağız tadıyla bir bayram yapabilecek miyiz?
Bilemiyorum.
Bayram belki kendi tadında geçer ama bayram sonrası için durum pek iç açıcı olmayabilir.
Bunun ipuçları verilmeye başlandı bile zaten.
Erdoğan, Suriye’nin kuzeyine bayramdan sonra “farklı biçimde” yaklaşılabileceğini açıkladı.
Üstelik bunu büyükelçilerle yaptığı toplantıda söyledi.
Neredeyse bir yıl önce “Bir gece ansızın gelebiliriz” şarkısının sözleriyle Fırat’ın doğusuna operasyon yapılacağını söyleyen Erdoğan, bir anlamda hâlâ gerçekleşmeyen bu söylemini tekrarlamış oldu.
Peki gerçekten Suriye’nin bu kez farklı bir bölgesine askeri operasyon yapılabilecek mi?
Amerika izin verirse neden olmasın?
Bunu televizyonda da söylediğimde şaşıranlar hatta kızanlar oluyor.
Çünkü nedense bu iktidarın başımıza açtığı dış politikaları irdelemeyenler bu tür efelenmeleri “Dışa karşı milli birlik ve beraberliğimizi bozmamalıyız” mantığı ile savunuyorlar.
Oysa bu konu milliyetçilik falan değil.
Herkes durumu görmeli, Türkiye’nin itibarını ve onurunu dış dünyada yerle bir eden iktidarı sorgulamak gerektiğine inanmalı.
İş bu noktaya geldikten sonra “milli birlik ve beraberlik ruhu içinde tek vücut olmak” sadece laftan ibarettir ve hiçbir anlamı da yoktur.
Bu iktidar, Suriye politikalarını hep Amerika’ya göre yürüttü.
El Bab’a veya Afrin’e girilmesi, Esad’ı zorda bırakmak isteyen Amerikan politikalarının bir uzantısı değildir de nedir?
Şimdi Amerika ile S-400 nedeniyle sıkıntılı bir dönem yaşanıyor.
Tabii bunun ne kadarının sahte, ne kadarının gerçek olduğunu da bilmiyoruz açıkçası.
Erdoğan, parçaları geldikten sonra kurulumu hiç de zor olmayan S-400 bataryalarının Nisan 2020’de hazır olacağını söyleyerek bir anlamda Amerika’ya, “Merak etmeyin önümüzdeki 8 ay sorun olmayacak, bu sürede işi halledebiliriz” demiş oluyor.
Amerika Başkanı da Türkiye’ye yaptırım uygulamasına gönlünün elvermediğini söyleyerek, Türk kamuoyunun ağzına bir parmak bal çalmış ve Erdoğan’ı da kollamış oluyor.
Ancak iktidarın oy tabanı giderek eriyor.
Bunun durdurmak, parti içindeki çalkantıları ortadan kaldırmak ve AKP’yi Meclis’te sayısal olarak bölebilecek yeni parti oluşumlarının önüne geçmek gerekiyor.
İşte bir dış askeri operasyon, bir tür savaş, her şeyin önüne geçecektir.
Ancak Türkiye’nin Amerikan bayraklı bir noktaya askeri operasyon düzenlemesi, bu iktidarın geçmişine baktığımız zaman bana hiç mümkün görünmüyor.
Ancak, Amerika şartlı izin verir, operasyon alanından hem bayrağını, hem de destek verdiği PYD-YPG unsurlarını çekerse bu operasyon mümkün olabilir.
Kamuoyu için işin detayı önemli değil.
Sonuçta Erdoğan sözünü tutmuş, Fırat’ın doğusuna bütün baskılara ve tehditlere rağmen girmiş olur.
Nasıl olsa ne işe yaradığını hâlâ anlayamadığım El Bab ve Afrin destanlarına inanan bir kesim var.
Buna bir de milliyetçi duyguları nedeniyle “milli birlik ruhu” gibi bakan muhalifler de eklenince, Erdoğan bir taşla iki kuş vurmuş oluyor.

SORDUM ÖĞRENDİM

Murat Hazinedar’a 3 yıldır hâlâ hiç dava açılmamış


Hafta başında, Beşiktaş Belediye Başkanı iken iktidar tarafından görevinden alınan Murat Hazinedar’a rastladım.
Birlikte oturup bir kahve içimi sohbet ettik.
Aslına bakarsanız belediye başkanlığı sırasında hiç bu kadar uzun konuşmamıştık.
Sohbetimizin sonunda, “Eğer başkanlık yaparken bunları anlatmış olsaydınız belki durum daha farklı olurdu” dedim ister istemez.
Sohbetimizden birkaç özet cümle sunayım sizlere de...
Murat Hazinedar, tam üç yıl önce 5 Ağustos günü görevden alınmış, ancak o günden bugüne hakkında hâlâ dava açılmamış.
Hakkında dava yok ama yurt dışı çıkış yasağı hâlâ devam ediyormuş. Taşımasa bile zamanında aldığı silah ruhsatı da iptal edilmiş ve silahına el konulmuş.
Eşi hakkında alınan yurt dışı yasağı ise işin saçmalığı görülerek kaldırılmış.
Murat Hazinedar, “Neden aynı anda hem AKP’nin, hem de partimin hışmını çektiğimi hâlâ anlamıyorum” dedi.
Söylediğine göre, Erdoğan’ın Yıldız Sarayı’na sahip olma operasyonunu önlemeyi başarmış, belediyeye verilmesi gereken bazı kamu binalarını sahiplenmiş, bu konulardaki mahkemelerin önemli bölümünü kazanmış.
“Beşiktaş çok zengin bir ilçe ama rant yok, inşaat yok, buna rağmen Beşiktaş Vakfı’na 30 milyon dolarlık katkı sağladım. Her şeyi yasal yaptım, bir kuruş açığım yok” diyor.
Eski başkana, “Bunları aslında biliyor olmanız gerek. Partinizden hiç destek gelmemesinin suçunu kendinizde de aramalısınız, kimi neden kızdırdığınızı biliyor olmalısınız” dedim.
Hazinedar, “İnanın bilmiyorum ama henüz başkanlıktan alınmadan önce AKP’nin tüm belediye başkanları arasında yaptırdığı kamuoyu araştırmasında herkesten önde çıkmıştım. Şimdiki Başkan Ekrem İmamoğlu bu konuyu çok yakından bilir, isterseniz ona sorun” diye cevapladı.

BAŞIMDAN GEÇENLER

İDO’cular beni nasıl kazıkladı


Eğer firma, “Ama hata Can Ataklı’da” derse çok haksız sayılmaz.
Ama anlatacağım olay iki bölüm.
Birinde benim hatam var.
İkincisinde ise İDO’nun “yakalamışken fena halde kazıklaması” durumu söz konusu.
Olay şu: Bir günlüğüne Kuşadası’na gitmek için en kestirme yolun Bandırma üzerinden olacağını düşündüm. İnternete “İDO bilet” yazınca, şirketin kendi bilet hesabı değil de yine İDO için bilet satan bir site çıktı.
“Kampanya, yolcu+araç 90 liraya kadar fiyatlarla” falan diye de reklamlar var. Kalkış yeri, varış yeri, tarih falan bunları doldurdum.
İDO’nun kendi sitesinden bilet almaya alışkın olduğum için “araçlı” kutusunu işaretlemeyi unutmuşum.
Gidiş geliş fiyat da reklamlarda gösterilen sınırlara uyduğu ve özellikle dönüş biletinde de koskoca “kampanyalı bilet” yazdığı için açıkçası hiç dikkat etmemişim.
Hareket saati Yenikapı’ya gittiğimde görevli, “Bu sadece yolcu bileti, araç bileti yok” demez mi?
Tamam, araç için de bilet alınır ama arabalar akın akın giriyor gemiye, ya yer kalmadıysa?
Tabii gişeye gittim, bileti sorgulattım, araç bileti almam gerektiğini orada da söylediler, yer de varmış.
Bileti kesti, 274 lira.
Geç kalmayayım diye koştum, arabamı alıp gemiye girdim, yukarı çıktım, yerime oturdum.
Sonra aklıma geldi araç için aldığım bilete baktım.
Ne yapmış İDO görevlisi biliyor musunuz araç+yolcu bileti kesmiş.
Oysa elimde yolcu bileti zaten var. Onu görüyor ama yeni bileti sadece araç olarak kesmiyor.
Yolcu bileti 90 lira, bir de ben ödemişim önceden, etti mi 180 lira. Dönüş bileti yine araçsız ama kampanyalı, o da 65 lira.
Dönüşte kafam bozuldu, sanki İDO’yu batırmak istermişim gibi “Şimdi de ben binmiyorum” dedim ve yaktım bileti, karadan geldim.
Haklısınız enayiliğime doymayayım ama İDO’nun bu küçük oyununu da ömür boyu unutmam mümkün değil.
İnadıma Körfez Köprüsü’den geçerim, bu İDO’ya bir daha da binmem...

KOMİK

Sağ olsun yandaş medyadan öğrendik, dolar en düşük seviyedeymiş


Yazıları yazmak için bilgisayar başına oturduğumda, haberleri bir daha gözden geçiriyorum doğal olarak.
Dün yine haberleri tararken yandaş medyada ortak bir haber gördüm.
Büyük bir keyifle, “Dolar son 4 ayın en düşük seviyesinde” başlığını atmışlar.
Ne güzel, ne mutlu bize.
Tabii şunu sormadan edemiyorum: Bu yandaş medyanın okurları 4 ay önceki dolar seviyesini bilmiyor ki.
Daha doğrusu 4 ay önce doların çok yüksek olduğundan haberleri yok ki.
4 ay önce dolar fiyatından hiç söz etmeyenler, şimdi hiç utanıp sıkılmadan, “Son 4 ayın en düşük seviyesi” diyebiliyorlar.
Komik diye vinyet koydum yazının başına da gerçekten komik mi bu, bilemedim şimdi.

YENİ ÖĞRENDİM

Amerika’da bayraklar yarıya inmiş




Amerika, biliyorsunuz ırkçı silahlı saldırılarla sarsıldı geçen hafta.
Üç ayrı olayda 31 kişi ırkçı faşistlerin tüfeklerinden çıkan kurşunlarla can verdi, çok sayıda kişi de yaralandı.
Başkan Trump, bunun üzerine ülkede 5 günlük ulusal yas ilan etti.
Amerika, devasa bir ülke, ulusal yas ilan edilince ne yapılıyor diye merak ettim.
Amerika’da yaşayan sevgili bir dostuma sordum.
Amerika’da ulusal yas bir başkan öldüğünde ilan ediliyormuş.
Bunun haricinde 11 Eylül gibi travmatik olaylardan sonra da yas edilmiş.
Bunun dışında ülke çapında ilan edilmiş yas pek olmamış.
Bu kez aynı anda birkaç saldırı olunca, Trump kendine yönelik tepkileri de azaltmak için yas ilan etmiş.
Ulusal yas ilan edildiğinde yasal zorunluluk olmasa bile, bazı televizyonlar yayınlarındaki eğlence programlarını kaldırıyormuş. Bu süre içinde varsa bazı konser ve gösteriler de iptal edilirmiş.
Ulusal yas süresince ülkedeki tüm bayraklar da yarıya inermiş.
Bir de ulusal yasa neden olan olaylarda ölenlerin yakınları ücretli izinli sayılırlarmış.