ANALİZ

Beyaz Saray’dan sonra Şikago


Erdoğan, Başkan Trump’ı telefonla aradı ziyaretin gerçekleşmesi konusunda ikinci bir teyidi aldı.

Neden?

Bilmiyoruz.

Bize anlatılana göre Erdoğan, Trump’ın davetine katılıp katılmamak konusunda kararsızdı.

Danışmanlarını etrafına toplayarak birkaç gün değerlendirme yaptı.

En sonunda Trump’la bir telefon görüşmesi yapma kararı aldı.

Yine bize anlatılana göre Erdoğan, Amerika’ya gidip gitmemeye bu telefondan sonra karar verecekti.

Sonunda bu telefon görüşmesi gerçekleşti.

Erdoğan da Amerika’ya gideceğini açıkladı.

Böylelikle diplomaside belki ilk kez yapılan bir davet için kamuoyunun bilgisine sunularak ikinci bir teyit alınmış oldu.

Daha önce de sorduğum gibi tekrar sormak istiyorum; ikinci bir teyit alınırken ne konuşuldu, yandaş tetikçi medyada Erdoğan’ın gitmeme eğilimi belirdiği belirtilirken Trump ne dedi de Erdoğan gitmeye karar verdi?

Bunun yanı sıra Erdoğan bir günlüğüne gittiği Amerika’da Trump’la ne konuşacak?

Günümüzde artık her şeyin yüz yüze konuşulmasına gerek yok. Nitekim Erdoğan “gidip gitmeme konusundaki tereddüdünü” de telefon görüşmesi ile giderdi.

Büyük ihtimalle Trump, son yaptığı bazı ayıpların giderileceği sözü vermiş olmalı, aksi takdirde Erdoğan kalkıp Amerika’ya gider mi?

Gerçi Amerika’da, Beyaz Saray’a da yakın bir kaynağım “Bu teyit telefonunu anlamadım” dedi dün bana.

“Çünkü” dedi, “Beyaz Saray’ın kasım ayı programında bu görüşme görünüyor, zaten yapılacak bir görüşme için tekrar konuşulması çok tuhaf” diye ekledi.

Sonra bir başka bilgi daha verdi;

Buna göre Erdoğan, Washinton’a gelecek, doğru Beyaz Saray’a gidecek, görüşme bittikten sonra Şikago’ya geçecek.

Burada yapımı devam eden bir inşaatı gezecek ve siyah Amerikalıların Müslüman liderlerinden Farrakhan ile bir görüşme yapacak.

Erdoğan’ın hangi otelde kalacağı da belli değil. Bir ihtimal hiç geceleme yapmadan tekrar geri dönecek.

Sadece bir gün için yapılacak bunca masrafa değecek mi acaba Amerika gezisi?

Veya bu görüşmeden Türkiye’nin güvenliği ve geleceği ile ilgili olumlu bir sonuç çıkacak mı?

Erdoğan, Amerika’nın verdiği sözü tutmadığını, PYD’yi geri çekmediğini, üstüne bir de kendi askerlerini de tekrar geri getirdiğini söyleyerek böyle dostluk ve müttefiklik olamayacağını söylemişti.

Beyaz Saray görüşmesinden sonra bu konularda Türkiye lehine bir gelişme olacak mı?

Yoksa görüşmeden sonra yapılacak açıklamalarda bunlara hiç değinilmeyecek ve “Türkiye ile ticaret hacminde 100 milyar doları hedefliyoruz” türü, paraya dayanan bir parmak bal mı çalınacak ağzımıza?

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

Fakülte kuruluş yıl dönümü, neden sarayda kutlanır?


AKP Genel Başkanı Erdoğan, önceki gün sarayda yine yüzlerce kişiye konuştu.

Amerika’nın operasyonla öldürdüğü IŞİD lideri Bağdadi’nin “hanımını ve çocuklarını” yakaladığımızı anlattı.

“Ama” dedi, “Biz yaygara yapmadık.”

Sanıyorum Bağdadi’nin öldürülmesini dünyaya heyecanla açıklayan Trump’a söyledi bu sözleri.

7 düvelin saldırdığını ileri sürdü.

Bu arada hep kullanılıyor da bilmeyenler için söyleyeyim, düvel devletin çoğuludur, devletler anlamına gelir. 7 düvel sözü 7 kıtadan devletler anlamındadır.

Erdoğan, cemaatin şefi Fetullah Gülen’i iade etmeyen Amerika’ya da ağır sözler söyledi.

Peki Erdoğan’ın bu konuşmalarını dinleyen ve sık sık konuşmasını alkışlarla kesen yüzlerce kişi nereden gelmişti saraya?

Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nin 70’inci kuruluş yıl dönümüymüş.

İyi de bir fakülte, kuruluş yıl dönümünü neden sarayda kutlar ki?

Kendi okullarında yer mi yokmuş?

Öyle değil tabii, amaç Erdoğan’a görkemli bir konuşma olanağı sağlamak.

Bunun da yapılabildiği en güzel yer sarayın konferans salonu.

CANIMI SIKAN ŞEYLER

Meğer saygı duydukları için hutbelerde Atatürk adını geçirmiyorlarmış


Samimiyetsizliğin, yalancılığın bu kadarına da pes demek istiyorum.

Biliyorsunuz AKP iktidarı, Atatürk’ten, devrimlerinden pek hazzetmiyor.

Zaten bunu da saklama gereği duymuyorlar artık.

Son zamanlarda milli günlerde Diyanet’in yayınladığı mesajlarda ya da bütün camilerde okunması için hazırlanan hutbelerde Atatürk’ten hiç söz edilmemesi eleştirilere neden oluyordu.

Diyanet de iktidar sözcüleri de bu konudaki eleştirilere hiç kulak asmadıkları gibi, bir cevap verme gereği bile hissetmiyordu.

Galiba eleştiriler artınca bir parça telaşlanmışlar.

Aklıevvelin biri de Atatürk’ün adının asla anılmamasına bir bahane bulmuş.

Neymiş biliyor musunuz?

Meğer hutbelerde adının geçmesini bizzat Atatürk yasaklamış.

Diyanetçiler araştırma yapmışlar, Atatürk’ün 5 Mart 1924’te yayınladığı bir genelgeyi bulmuşlar,

Tüm valiliklere gönderilen bu genelgede Atatürk diyormuş ki, “Kişilere değil, millete ve Cumhuriyet’e dua edilecek.”

Şimdi anladınız mı Diyanet neden Atatürk’ten hiç söz etmez, dua edilirken adını geçirmezmiş.

Adamlar Atatürk’e o kadar saygılı ki, 95 yıl önce yayınladığı bir genelgeye sadık kalarak, onun aziz hatırasına leke sürdürmemek için adından hiç söz etmezlermiş.

Ar haya hiç kalmayınca böyle oluyor demek ki.

ÇOK GÜLDÜM

Acemi teşkilatçıların tezgahındaki isim, 55 bin lira almış


İsviçre’de CHP’nin toplantısını basıp Atatürk fotoğrafı önünde Apo resimleriyle poz veren sözde PKK’lılarla ilgili tezgahı önceki gün yazmıştım hatırlarsanız.

Teşkilat işi olduğu anlaşılan kumpasla, CHP’nin terörle iş birliği içinde olduğu anlatılmak isteniyordu güya.

Sözde PKK’lılar, olayın kurgu olduğunu göstermek istercesine bir de pankart açmışlardı.

Pankartta, CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’na sesleniyordu sözde PKK’lılar.

İzmir’de işinden atılan Mahir Kılıç adlı kişinin, işene “geri iade” edilmesi isteniyordu.

Bu Mahir Kılıç gerçekten işinden atılmış.

O da belediyle önünde açlık grevine başlamış.



Araya Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nun oluru ile CHP Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba, İzmir Milletvekili Mahir Polat ve İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu girmiş. Mahir Kılıç da ibraname ve feragatnameye imza atarak direnişi bitirmiş.

Mahir Kılıç, İzmir Büyükşehir Belediyesi ve diğer tüm belediyelerden eski haklarına karşılık elden 55 bin lira tazminat almış.

Bütün bunlar 2018’in Kasım ayında yani bundan tam bir yıl önce yaşanmış bitmiş.

Belli ki acemi teşkilatçılara bu kişinin çoktan parasını alıp belki de yiyip bitirdiğini kimse söylememiş.

BUNU YAZMAK GEREK

Metronun yeni yönetiminin AKP’lilerden pek farkı yok


İstanbul’da seçimleri muhalefetin açık ara kazanmasından sonra, belediye hizmetlerinde gözle görülür değişiklikler olabileceğini ümit etmiştim.

Şu ana kadar ne yazık ki böyle bir ışık görünmüyor.

AKP’liler neyse, yeni gelenler de aynı.

Zaten yeni yönetim, “Biz CHP’nin değil herkesin belediyesiyiz” anlayışı ile eski yöneticilerin çoğuna hiç dokunmadı bile. Dokunduklarının yerine ise yine CHP’lileri değil AKP’lileri getiriyor genellikle.

Örneğin İETT’de durum aynı, AKP’lilerin imparatorluğu sürüyor.

Şehir hatlarında da AKP egemenliğine dokunulamıyor.

Ama benim asıl canımı sıkan yeni yönetimin, AKP’nin genlerine işlemiş olan “kibre” kendilerini çok çabuk kaptırmaları.

En azından bu belediye ile diyalog kurulabileceğini, uyarı ve eleştirilerimize yanıt alabileceğimizi veya kuru da olsa bir teşekkürü çok görmeyeceklerini umuyordum.

Ama yeniler eskisinden beter biçimde daha şimdiden kibrin sihrine kaptırdılar kendilerini.

Örneğin metro yönetimi.

Kafdağı’ndalar sanki.

AKP döneminde, iki kere “yanlış Türkçe kullanılan anonsu” yazmıştım.

Hiç cevap vermemişlerdi.

Bu yönetim döneminde de yazdım.

Onlar da cevap bile vermedi.

AKP döneminde, hafta sonlarında 8 yerine 4 vagon olmasının yanlış olduğunu, vatandaşın balık istifi gibi metroya bindiğini yazmıştım.

AKP cevap bile vermedi.

Aynı uyarıyı yeni yönetim için yaptım.

Onlar da oralı bile olmadı.

Belli ki çok kibirliler ve halktan kopuklar.

Metronun başına kimi getirdiklerini hatırlamıyorum ama belli ki hiç aşağı inmemiş, metroya bir kere bile binmemiş, hele hafta sonlarından haberi bile yok.

Çünkü onlara tahsis edilen çok lüks araçları ve şoförleri var, aşağıya inerse süsleri bozulur.

Bana inanmadıkları ve ciddiye almadıkları ortada, eh kendileri de metroya inemezler. Hiç olmazsa  tanıdıklarından birini hafta sonları metroya indirseler keşke.

O tanıdıkları kişi de hafta sonlarında günün her saati nasıl bir izdiham yaşandığını anlatır.

Belki o zaman 4 vagon saçmalığından vazgeçerler.

Türkçe hatası ile ilgili uyarımı tekrar yapmak bile istemiyorum.

Çünkü yeni yönetimin de bunlarla uğraşacak hali yok.

Çok meşguller.