ANALİZ

Çakma destanlarla Türkiye ekonomisi nereye kadar?


Son iki gündür ekonomik konularda aslında facia haberlerle karşı karşıyayız.
Önceki gün büyüme rakamları açıklandı.
Bundan önceki çeyrekte 2.3 küçülen Türkiye ekonomisi son çeyrekte ise yüzde 1.5 küçülmüş.
Dün de enflasyon rakamları açıklandı.
Son bir aylık enflasyon yüzde 0.86 olarak açıklandı.
Her iki gelişmede de yandaş tetikçi medya kafasını kuma gömmüş, destanlar yazmakla meşgul.
Üst üste üçüncü çeyrekte de ekonomi küçülmesine rağmen yandaş medya “dipten dönüldüğünü, ekonominin rayına oturtulduğunu, geleceğin çok parlak olduğunu” ileri sürüyor.
AKP’li ekonomistler de kötü günlerin geride kaldığını, iktidarın muhteşem ataklarıyla dış güçlerin savuşturulduğunu anlatıyorlar.
Özetle söylenen şu; “Ekonomide küçülme var ama biz daha büyük olacağından korkuyorduk. Bunun böyle olmaması hepimizin umudunu artırdı, artık toparlanıyoruz.”
Elbette bu satırları okuyanlar arasından da “Hep muhalefet olmaz, bazen işe iyi tarafından bakılmalı” diyenler çıkacaktır.
Olumlu yönden bakmak, pozitif düşünmek yanlış değil.
Yanlış olan yapılan hatalardan ders çıkarmak yerine bunları örtbas etmeye çalışmak ve özellikle ekonomi konusunda fazla bilgisi olmayan vatandaşın zihninde farklı algılar yaratmaya çalışmaktır.
Şurası net; ne kadar olumlu bakmaya çalışırsanız çalışın Türkiye ekonomisi iyiye gitmiyor.
İşsizlik, özellikle nitelikli işsizlik büyük artış gösterdi.
İmalat sektörü iş yapamaz durumda.
Sanayi şirketleri en düşük kapasite ile çalışıyor. Esnaf ve çiftçi gibi toplumun önemli bir nüfusunu kapsayan kesimler perişan hale gelmiş durumda.
Bütün bunları bir kenarda bırakıp birkaç makro rakama bakarak “Tamam kurtuluyoruz, ekonomi çok iyi yolda” diye destanlar yazmakla bir yere varılamayacağını bilmemiz gerek.
Aynı şekilde dün açıklanan enflasyon rakamlarının sunumunda da farklı bir durum yok.
Bu konudaki haberler bütün medyada aşağı yukarı şöyle;  “Enflasyon, ağustos ayında piyasa beklentilerinin altında artış gösterdi. Ağustos ayında TÜFE’nin, sigara ve doğalgaz başta olmak üzere zamların etkisiyle, aylık yüzde 1.3 artış göstermesi, yıllık enflasyonun yüzde 15.5’e gerilemesi bekleniyordu. TÜİK, ağustos ayı enflasyon verilerini açıkladı. TÜFE’de (2003=100) 2019 yılı Ağustos ayında bir önceki aya göre yüzde 0.86, bir önceki yılın aralık ayına göre yüzde 7.35, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 15.01 ve on iki aylık ortalamalara göre yüzde 19.62 artış gerçekleşti.”
Enflasyonun beklentilerin altında açıklanmış olması iyiye gidişi gösterir mi?
Yoksa açıklanan rakamlarda oynanmış olabileceğinin mi kanıtıdır bu? Ayrıca enflasyon rakamının açıklanmasından sadece iki gün önce doğalgaz ve akaryakıta yapılan zamları ne yapacağız?
Muhtemelen bu haberde okuduğunuz gibi gelecek ayki ilgili haberde de “Akaryakıt ve doğalgaza yapılan zamlar nedeniyle yüksek çıkması, beklenen enflasyon oranı beklentinin altında gerçekleşti” cümlesi olacaktır.
Bütün bunlar kamuoyunun kötü ekonomiye alışması ve iktidarı sorumlu tutmasının önüne geçilmesi için düzenlenen oyundan başka bir şey değildir.
İyi de nereye kadar?

OKURDAN MESAJ

Ekonomi o kadar iyi de bu insanlar bir türlü kurtulamıyor


Gaziantepli bir okurumdan aldığım mesajı size de aynen iletmek istedim.
İşleri bozulan pek çok kişi aslında bu durumda ve seslerini pek duyuramıyorlar.
Şöyle demiş okurum;
1959 doğumluyum, Gaziantep’te yaşıyorum. 35 yıl ticaret ile uğraştım. Yanımda çalışan personel sayısı 40 ile 50 arasında oldu ve bölgenin en iyi firmaları arasında idik.
2008 yılında Gaziantep’te büyük bir firmanın yan sanayicisi olarak yatırım yaptık. Başlangıçta her şey güzel giderken çalıştığımız firma 2008 krizinde bize verdiği siparişleri iptal etti. 2010’a kadar dayandık. Bu sürede SSK ve vergi borcumuzu geciktirmeden tıkır tıkır yatırdık fakat 2011 yılında artık döndüremez duruma geldik ve iflas ettik.
Son 1 yıllık SSK ve vergi borcumuzu ödeyemedik.
Tüm mal varlığımız gitti sattık haciz oldu.
Ödeyebildiğimiz borçlarımızı ödedik, ödeyemediklerimiz kaldı. Şimdi Yalnız SSK emekli maaşımla geçinmeye çalışıyorum.
Kirada oturuyoruz, 2400 lira emekli maaşım var ve bunun dörtte biri SSK’ya olan eski borcumdan dolayı kesiliyor.
2011 yılında 70.000 lira olan borcum 85 aydır kesiliyor.
SSK’ya ne kadar borcum kaldığını sordum, hâlâ 110.000 lira anapara aylık yüzde 2 gecikme faizi varmış.
Yani ayda 2200 lira faizi var, benden 650 lira kesiliyor, bu paranın ölünceye kadar bitmesi mümkün değil.
Ayrıca bu konu Anayasa’ya da aykırı. Diğer alacaklılar emekli maaşına dokunamazken SSK kendi elinde olduğu için yasaya dayanarak şak diye kesiyor.
Bizler 35 yıl bu devlete vergi ödedik, 50 kişiye iş sağladık ama şimdi bizi rezil etmek için bir elimizde olan emekli maaşımıza da göz dikilmiş durumda.
1250 lira ev kirası, 150 lira elektrik, 150 lira doğalgaz, 50 lira su, 40 lira telefon, 100 lira bina gideri yani 1740 lira mecburi gider var, nasıl yaşayalım nasıl?
M.C. K. Gaziantep

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

İsmail Saymaz’ın kitabı son olayların üzerine “cuk” oturdu




Gazeteci İsmail Saymaz’ın son kitabı ‘Şehvetiye Tarikatı’nı okudunuz mu?
Okuyun, mutlaka okuyun.
Çünkü bu kitapta Türkiye’de tarikatların durumu gözler önüne seriliyor.
Tarikatların her türlü sapkınlık, yalan, dolandırıcılık üzerine kurdukları düzene inanan ve çok ciddi cinsel istismara uğrayan insanların halini göreceksiniz.
Şaka değil, Türkiye’de 2 milyon 600 bin kişi tarikatlarla ilişki içinde.
Bilinen 30 tarikat, buna bağlı 400 cemaat var.
Elbette hepsi rezil ilişkiler içinde değil ama çoğunda insanı hayrete düşüren inanılmaz tuhaf olayların yaşandığı da kesin.
İsmail Saymaz’ın kitabında anlatılan bazı şeyhler var. Saymaz bunları “sahte” olarak niteliyor.
Örneğin Uğur Korunmaz, erkek ve kadın ayırt etmeden tüm müritleriyle cinsel ilişkiye giriyor.
Mustafa Çalışkan adlı bir şeyh bozuntusu, üç şehirde 26 kadını istismar etmiş.
Süleyman Işık, genç erkeklerle ilişki yaşarken, Recep Küçük isimli olan şeyh ise çocuk istismarına karışıyor.
Bu şeyhler arasında zihinsel engelli çocuğu istismar eden bile var.
Daha çok yeni, bir Kuran kursunun sözde öğretmenlerinin çocuklara yönelik işledikleri cinsel suçları öğrendik.
Bu kitap bir anlamda bunlara inanmayanlara müthiş bir cevap niteliğinde cuk oturmuş yani.
Çünkü hepsi belgeli, mahkeme zabıtları ve kararlarıyla sabit hale gelmiş.

KAFAMI BOZAN ŞEYLER

Hadsizliğin bu kadarına da artık pes yani


Sadece muhalefetin değil iktidar ortaklarının bile tepkisini çekti Diyanet’in 30 Ağustos’taki tavrı.
CHP ve İYİ Parti’den olduğu gibi MHP’den de “Olmaz böyle şey” sesleri yükseldi.
Aklı başında sağduyulu AKP seçmenleri de Diyanet’in Cumhuriyet ve Atatürk düşmanı tavrından rahatsız oldular.
Ancak kibirden patlamak üzere olan iktidar, bunların hiçbirine aldırmıyor.
Aldırmadığı gibi sözcüleri de hadsizliğin zirvesine çıkabiliyor.
AKP’nin sözcüsü Ömer Çelik, partisinin Diyanet İşleri Başkanı’nın arkasında olduğunu açıkladı.
Hani hiçbir şey söylemese ve sadece “Diyanet İşleri Başkanımız iyidir” dese gam yemeyeceğim.
Ama Ömer Çelik Diyanet’i savunurken akıl almaz gaflara ve hadsizliklere de imza attı.
Örneğin nedense bu konuda CHP’yi karalama ihtiyacı hissederek şöyle konuştu; “Diyanet İşleri Başkanlığı önemli bir kurumdur. CHP’nin Diyanet İşleri Başkanlığı’yla hem kurumsal, hem ideolojik bir kavgası olduğunu, bu kuruma karşı son derece temelden, kurum ne yaparsa yapsın, ideolojik hoşnutsuzluğu olduğunu biliyoruz.”
Ömer Çelik, 30 Ağustos’a denk gelen cuma günü tüm camilerde okutulan Diyanet hutbesinde bu Zafer günü ile ilgili tek satırın bile geçmemesine hiçbir şey söylemedi ama her zamanki gibi Atatürk’e dil uzatmaktan çekinmedi.
Atatürk’ü “Ülkemizin kurucusu” olarak tanımlayan Ömer Çelik, cuma hutbesinde 30 Ağustos’la ilgili hiçbir şey söylenmemesini eleştirenleri tuhaf biçimde Osmanlı düşmanlığı yapmakla suçladı ve “Diyanet hassas bir kurumdur, günlük siyasi polemiklerin dışında tutulmalıdır” dedi.
Çelik, böylece AKP’nin Atatürk’e bakış açısını da gözler önüne sermiş oldu. Demek ki AKP zihniyetine göre Atatürk günlük siyasi polemik konusu.
En büyük Zafer’e zerre yer vermeyen Diyanet, bunu günlük siyasi polemiklere girmemek için yapmış.
Nasıl bir kin, nasıl bir düşmanlıktır bu böyle?